"Partisi Başbakanı zorunlu izne çıkarmalı"

CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztrak, Başbakan Erdoğan'ın Gezi olaylarındaki tavrını böyle eleştirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA – CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Başbakan Erdoğan'ın "hübris sendromuna" tutulduğunu ve kibrinin esiri olduğunu ifade ederek, "Bu sendrom İngiltere'de Thatcher'i de koltuğundan etmişti. Gelişmeler bize Başbakan'ın kendine ve millete yapacağı en büyük iyiliğin 'erken bir yaz tatiline' çıkması olduğunu gösteriyor. Aksi takdirde partisi Başbakan'ı zorunlu izne çıkarmalıdır" dedi. CHP'de siyaset yapanların veya CHP'lilere hısım veya akraba iş adamlarının MİT tarafından fişlendiğine dair haberlere de değinen Öztrak, olayın siyasi olduğunu, adresin Başbakanlığı gösterdiğini söyledi. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, TBMM'de yaptığı basın toplantısında, Gezi Parkı olaylarının ekonomik faturasını değerlendirdi. Başbakan'ın çıkan olayları kavrayamamasının ve milletle inatlaşmasının ekonomik faturasının büyük olduğunu, 31 Mayıs'tan 11 Haziran'a kadar borsadaki şirketlerin piyasa değerinin 38 milyar TL eridiğini belirten Öztrak, "Başbakan ne de olsa 'Borsada param yok' deyip, sebep olduğu kayıplara kayıtsız kalmasının gerekçesini açıkladı. Maliye Bakanı da 1,4 milyar dolar tutarında sıcak paranın geçtiğimiz hafta içinde Türkiye'yi terk ettiğini söyledi. Sadece 1,4 milyar dolarlık bir para çıkışı dolar kurunu 1,90'lara kadar taşıdı. Mayıs ayından bu yana çıkan para ise 8 milyar dolar" ifadelerini kullandı. 
 
Vatandaşa maliyeti: Kişi başına 160 dolar
Hükümetin doların ateşini düşürmek için ilkin kamu kurumlarına döviz sattırdığını ardından Merkez Bankası'nın doğrudan piyasaya girdiğini ve kamu eliyle 2 günde 500 milyon dolara yakın döviz satıldığını ifade eden Öztrak, Başbakan'ın 28 Mayıs'tan bu yana kurda yarattığı dalgalanmanın Türkiye'ye maliyetinin 22,7 milyar TL olduğunu kaydetti. "Başbakan'ın kibir ve inadının" her bir vatandaşın sırtına, iki haftada, 160 dolar dolar 'ilave yük' getirdiğini söyleyen Öztrak, Başbakan'ın ekonomide yaşanan kayıpların sorumluluğunu "dış mihrakların" ve tarif edemediği bir "faiz lobisinin" üzerine atmaya çalıştığını belirtti. Öztrak, "Bakalım senaryoya yeni yardımcı oyuncular eklenecek mi?" diye sordu. 

"1 ay önce sıkı fıkılarmış"
Bu hafta içinde açıklanan nisan ayı cari açık ve finansmanı verisinin Başbakan'ın "faiz lobisi" dediği kesimlerle nasıl bir ittifak içinde olduğunu gösterdiğini belirten Öztrak, Nisan'da cari açığın bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 80 arttığını, aynı ay sadece Hazine'nin borçlanma kâğıdına gelen sıcak paranın 9 milyar doları bulduğunu anlattı. Bunun tek bir ayda, ülkeye bu kanaldan gelen en yüksek sıcak para olduğunu ifade eden Öztrak, "Yani daha geçtiğimiz Nisan ayına kadar Başbakan ve 'şikâyet ettiği' faiz lobisi oldukça 'sıkı fıkı' imiş" diye konuştu. 
AKP hükümetinin bu zamana kadar samimi olduğu, daha iki ay öncesine kadar "bahar yağmurlarında beraber ıslandığı" faiz lobisi ile şimdi neden arasının açıldığını soran Öztrak, Türkiye'nin bir yıl içinde dışarıya ödeyeceği paranın 156 milyar dolar olduğunu, buna 12 aylık cari açık eklenince gelecek bir yılda bulması gereken finansmanın 210 milyar dolara ulaştığını söyledi. Buna karşın Merkez Bankası'nın kasasında 128 milyar dolar bulunduğunu, bundan bankalara yükümlülükler düşüldüğünde net olarak 55 milyar dolar rezerv kaldığını belirten Öztrak, Türkiye'de eğer bir faiz lobisi varsa AKP'nin bu lobiyle "katolik nikâhı" kıydığını belirterek, "Bu lobiye söyledikleriniz şikâyet değil, aşıkın maaşuka küçük bir sitemi" ifadelerini kullandı. 
Yılın ilk üç ayına ilişkin açıklanan büyüme verilerini de değerlendiren Öztrak, yüzde 3'lük büyümeye karşın net ihracatın büyümeye katkısının olmadığını, bunun tasarrufu düşüren, borcu teşvik eden ve "tam da faiz lobisinin seveceği türden" bir büyüme olduğunu kaydetti. Büyümede kamu yatırımlarının ve tüketiminin katkısının önemli yer tuttuğunu söyleyen Öztrak, özel kesimin büyümeye katkısının sıfıra yakın olduğunu hatırlatarak, "Büyümeye kamunun yaptığı bu katkı sürdürülebilir değildir. Nitekim Nisan ayında kamu tüketim ve yatırım harcamalarında frene dokunulmaya başlandığı görülüyor. Mayıs verileri ile bu daha da belirginleşecektir" uyarısında bulundu. 

Başbakan hübris sendromuna tutuldu
ABD Merkez Bankası'nın küresel ekonomide "bedava para" döneminin sonuna yaklaşıldığının sinyalini verdiğini ifade eden Öztrak, bunun etkisiyle son 15 günde Türkiye benzeyen ülkelerin ekonomisinde yüzde 7.4 gerileme yaşanırken, İstanbul Borsası'nda ise düşüşün yüzde 15'le neredeyse iki katı olduğunu belirtti. Aradaki farkın ise Başbakan'ın uzun süre iktidarda kalması nedeniyle içine düştüğü 'hübris sendromundan' kaynaklandığını kaydeden Öztrak şunları söyledi: 
"Biliyorsunuz demokrasilerde liderler biraz fazla iktidarda kalınca artan kibir, yani hübris, liderin sağlıklı karar almasını engeller. Bu liderler eleştiriyi kabul etmez, en yakınındakileri bile dinlemez. Liderin yaşadığı bu 'güç kirlenmesine'; 'hübris sendromu' deniyor... Bu sendromu yaşayan lider örneklerini dünyada da görmek mümkün. ABD'de oğul Bush, İngiltere'de geçenlerde hayatını kaybeden Margaret Thatcher buna örnek olarak verilebilir. Thatcher, 1979'dan 1990'a kadar 11 yıl iktidarda kaldı. Bu dönem zarfında seçim kaybetmedi ama yakalandığı hübris sendromu, Başbakan Thatcher'ı koltuğundan etti. Kendisine en yakın olan arkadaşları kibirli Başbakan'ın yanından yavaş yavaş uzaklaştı. Partisinin karşı çıkmasına karşın bir 'kelle vergisi düzenlemesinde' ısrar edince, partisi Thatcher'ı koltuğundan ediverdi." 
Gerçek demokrasilerde kişilerin değil, kurumların önemli olduğunu ifade eden Öztrak, bir liderin bu sendroma yakalanıp yakalanmadığını bazı bulgulara bakarak teşhis etmenin mümkün olduğunu belirtti. Öztrak, bu liderlerin dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak gördüğünü ifade etti ve Gezi Parkı olaylarında polisin güç kullanımını örnek gösterdi. Bu liderlerin bir diğer özelliğinin de "Kendisini ulus veya başında bulunduğu kurum ile bir tutmak" olduğunu söyleyen Öztrak, "Benim Valim, benim polisim" söylemlerinin buna bir örnek teşkil edebileceğini kaydetti. Hübris sendromuna tutulan liderlerin kendisi için öteki olan grubu açıkça hor gördüğünü ve bunu da "Çapulcu, terörist" gibi ifadelerle belirttiğini söyleyen Öztrak, "Bu sendroma kapılan liderler diğer insanlara ya da iş arkadaşlarına karşı değil de; sadece tarihe ya da tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşır. Uygulamalarının, sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlak, dürüstlük gibi mefhuma dayandırır. Aşırı özgüvenin neden olduğu yanlış politikalarda ısrar eder, sonuçlarını düşünmez" dedi. 

Millet sandıktan çıkan "ikinci baba" istemiyor
Başbakan Erdoğan'ın dün yaptığı açıklamalarda, yanlışında ısrar ettiğinin görüldüğünü, yargıya talimat vermeye kalktığını belirten Öztrak, "Bu millet sandıktan; hâkim veya savcı çıkarmıyor, bir mimar, bir kadın doğum uzmanı veya kendine sürekli ne yapacağını söyleyen bir ikinci babayı hiç ama hiç çıkarmıyor. Sandık sadece bir Başbakan ve Parlamento çıkarıyor. Başbakan ise kendini herşeyin başı ve sorumlusu zannediyor. Başbakanın bu tavrı sağlıklı değildir" dedi. 
Başbakan'ın Gezi Parkı'ndaki gencecik çocuklara ağza alınmayacak hakaretler ettiğini ifade eden Öztrak, "Başbakan orada 17 gündür inandığını savunan gençleri 'işgal gücü' olarak niteliyor. Sayın Başbakan, o gençler ne İngiliz, ne Fransız ne de Yunan işgal gücüdür. O gençler bizim geleceğimizdir. Özgürlüğümüzün ve cumhuriyetimizin güvencesidir. Mustafa Kemal Atatürk tam da bu nedenle emaneti gençlere vermiştir. Gelişmeler bize Başbakan'ın kendine ve millete yapacağı en büyük iyiliğin 'erken bir yaz tatiline' çıkması olduğunu göstermektedir. Eminim bu tatille beraber tüm millet de rahat bir nefes alacaktır. Aksi takdirde partisi Başbakan'ı zorunlu izne çıkarmalıdır" dedi. 
Dün basında yer alan, CHP'de siyaset yapan veya CHP'lilere hısım veya akraba iş adamlarının MİT tarafından fişlendiğine dair haberlere de değinen Öztrak, haberin işin ucunda Başbakanlık olduğuna işaret ettiğini, iddiaların doğru olması halinde Türkiye'nin çok ciddi bir skandalla karşı karşıya olduğunu, yapılan işin en hafifinden "devlet ihalelerine fesat karıştırmak" anlamına geldiğini belirtti. Öztrak, geçtiğimiz yıl çıkarılan bir genelgeyle kamuya ait taşınmazların, arazilerin ve maden alanlarının satış, kira, devir, takas, tahsis ve devirlerinde doğrudan Başbakanlık'tan izin şartının getirildiğini, Başbakan'ın da bir mülakatında Başbakanlık binasında özel bir birim kurduğunu ve bunları incelettiğini söylediğini anımsatan Öztrak, "Eğer haber doğru ise sadece kamu taşınmazlarının değil, devletin tüm ihalelerinin kime verileceğine Başbakanlık'taki bu birimin karar verdiği anlaşılmaktadır" diye konuştu. Öztrak, eğer Başbakanlık'ta böyle bir birim ihaleleri parti yakınlığına göre dağıtıyorsa bunun piyasa ekonomisinin ve demokrasinin temellerine dinamit koymak anlamına geleceğini belirterek, "Savcılarımızın bu haberi ihbar kabul ederek gerekli incelemeyi başlatmasını talep ediyorum" ifadelerini kullandı. 
Bunun normal bir demokraside hükümet devirecek bir iddia olduğunu belirten ve ABD'de Obama yönetiminin vergi dairesinin belirli siyasi oluşumlara ait vakıf ve derneklere prosedür dışında fazladan soru sorması nedeniyle zor günler geçirdiğini hatırlatan Öztrak, Türkiye'de ise bunun çok ötesinde siyasi rakiplerin fişlendiği ve ihalelerin siyasi kimliğe göre dağıtıldığı iddialarının bulunduğunu kaydetti. TBMM'de, söz konusu fişleme iddialarının takipçisi olacaklarını ifade eden Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Adres Başbakanlığı gösteriyor"
"Bu kaliteli bir demokraside olacak iş değildir, tüyü bitmedik yetimin hakkını yemektir. Şöyle düşünün bir işi 50 kuruşa hakkıyla yapabilecek bir üstleniciye vermek yerine bendendir diye 100 kuruşa yapacak olana veriyorsunuz. Tüyü bitmedik yetimin 50 kuruşunu bu adama peşkeş çekiyorsunuz. MİT'in açıklamaları bizi tatmin etmez. Olay siyasidir. Adres Başbakanlığı göstermektedir. Açıklamak ve bu açıklamalarla bizleri tatmin etmek ve eğer tatmin olmuyorsak bütün dünyadaki liderlerin yaptığını yapmak Başbakan'a düşer. Hem Türkiye ikinci sınıf demokrasi değildir diyorsunuz, hem de ihaleleri kimlerin alacağına, kimlerin zengin edileceğine oturup Başbakanlıkta karar veriyorsunuz. AKP iktidarının elinde demokrasi ve sanayi liginde düştük, böyle giderse çok daha ciddi sıkıntılar ve kayıplara uğrayacağız. Hükümeti ve hükümetin başını bir an önce bu mesele hakkında gerekli açıklamayı yapmaya ve herhangi bir şeye bulaşmışlarsa mesuliyetini üstlenmeye davet ediyorum."