"Türk ekonomisi krize rağmen rotasında kaldı"
Cumhurbaşkanı Gül, BM Genel Kurulu'nda Orta Doğu'da kitle imha silahlarından arındırılmış bölge çalışmalarının yoğunlaştırılması çağrısında bulundu.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, barışı koruma ve barışın inşası hakkında en üst siyasi düzeyde görüş ve fikir teatisinde bulunulması amacıyla bugün bir Güvenlik Konseyi Zirvesi oturumu, ayrıca 27 Eylülde de terörizmle mücadele konusunda Güvenlik Konseyinde tematik bir toplantı düzenleyeceklerini belirtti.
65. dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Birleşmiş Milletlerin (BM) misyonunun tüm insanların saygınlık, güvenlik ve refahını korumak olduğunu, bu nedenle barış, güvenlik, istikrar ve refahın Türkiye'nin BM kapsamındaki çalışma ve eylemlerinin temel akidelerini oluşturduğunu söyledi.
Genel Kurulun, Türkiye'yi Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için olağanüstü yüksek bir destekle yetkilendirmesinden bu yana, uluslararası toplumun barış, güvenlik ve refahına katkıda bulunmak amacıyla samimi, nesnel ve etkin bir biçimde çok çalıştığını bildiren Gül, bu iki yıl içinde, Türkiye'nin çeşitli küresel ve bölgesel konular ele alınırken adil ve ilkeli bir tarzda kendi katma değerini ortaya koymaya çalıştığını söyledi.
Türkiye'nin kendi açısından her zaman yüksek öncelik taşıyan bir konu olan barışı koruma ve barışın inşası hakkında Konsey'de cereyan eden görüşmelerde ilerleme sağlanması amacıyla çaba gösterdiğini belirten Gül, "Bu konuda en üst siyasi düzeyde görüş ve fikir teatisinde bulunulması amacıyla bugün öğleden sonra bir Güvenlik Konseyi Zirvesi oturumu düzenleyeceğiz. Ayrıca, önümüzdeki Pazartesi günü, Terörizmle Mücadele konusunda Güvenlik Konseyinde tematik bir toplantı tertipleyeceğiz" dedi.
Terörizmin uluslararası toplum için acil ve en önde gelen küresel bir tehdit olduğunu belirten Gül, samimi, etkin, uyumlu ve somut uluslararası işbirliği olmaksızın terörizmle başa çıkılamayacağını, sözde siyasi, ideolojik, etnik veya dini amaçları ne olursa olsun, tüm terör örgütleriyle aynı şekilde savaşılmadığı sürece, terörizme karşı mücadelenin başarısızlığa mahkum olduğunu belirtti.
Günümüzün en ciddi sıkıntılarından birine ortak yanıt verilmesinin başarılı örneklerinden birini de Medeniyetler İttifakı'nın oluşturduğunu belirten Gül, İspanya ve Türkiye'nin girişimiyle oluşturulan ve bugün 122 üyesi bulunan İttifak'ın, BM'den sonra ikinci en büyük uluslararası platform haline geldiğini, bunun da uluslararası toplumun bağnazlık ve çatışma yerine uyum, diyalog ve işbirliğini tercih ettiğinin açık bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Orta Doğu'da KES'ten arındırılmış bölge
Kitle imha silahlarının yayılmasının çağdaş dünyanın karşı karşıya olduğu risklerden birini oluşturduğunu belirten Gül, nükleer silaha sahip olan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm üye devletlerin, kendi politikalarında adil ve ilkeli bir yaklaşım benimsemedikleri sürece bu tehdidin üstesinden gelinemeyeceğini söyledi.
Gül şöyle konuştu:
"En hassas bölgelerin merkezindeki bazı ülkelerde nükleer silahların fiilen mevcut olduğu gerçeği göz ardı edildiği sürece, küresel düzeyde inandırıcı bir yayılmanın önlenmesi rejiminin oluşturulması mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda, tüm üye devletlere, 1991 tarih ve 687 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararında öngörüldüğü ve Genel Kurul tarafından da defalarca bu yönde çağrıda bulunulduğu üzere, Orta Doğu'da Kitle İmha Silahlarından (KİS) Arındırılmış Bölge oluşturulması yönündeki çabaların yoğunlaştırılması çağrısında bulunmak istiyorum."
Türkiye'nin, bu yıl Mayıs ayında New York'ta düzenlenen Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması Gözden Geçirme Konferansında, Orta Doğu'da KİS'lerden Arındırılmış Bölge teşkili amacıyla 2012 yılında bir konferans düzenlenmesi yönünde yapılan çağrıları da desteklediğini vurgulayan Gül, bu ilk adımın, dünyanın diğer bölgelerindeki yayılmanın önlenmesi girişimleri açısından da bir "olmazsa olmaz" teşkil edeceğine inandığını söyledi.
Krizin etkileri
Küresel sorunların, tek taraflı, ikili veya benzer düşüncelere sahip ülkelerin oluşturdukları küçük gruplar tarafından çözülemeyeceğinin akılda tutulması gerektiğini belirten Gül, "Bu nedenle, küresel sorunlarla ilgili olarak çok taraflı bir yaklaşım benimsememiz, bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır" dedi.
Küresel ekonomik krizin bu tür sorunlardan biri olduğunu belirten Gül şöyle konuştu:
"Yavaş bir iyileşme sürecinde olmamıza rağmen, krizin etkileri bugün hala hissedilmektedir. Gelecekte benzer şokların tekrar yaşanmasını önlemek için, bu küresel krizden doğru dersleri çıkarmamız gerekmektedir. Bu krize en gelişmiş pazarlardaki bazı finansal kurumların sorumsuz davranışları neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki küçük bir kesimin hatalarından dolayı sıradan insanlar en ağır bedelleri ödemiştir. Halihazırdaki ekonomik kriz, sorumsuz finans kurumları üzerinde etkin yönetişim ve denetimden yoksun bulunan mevcut küresel ve ulusal mali ve ekonomik mimarilerin zafiyet ve eksikliklerini bir kez daha göstermiştir."
Türkiye'nin ekonomisinin daha önce alınan kapsamlı ekonomik ve mali önlemler sayesinde dünya ekonomik krizine rağmen rotasında kalmayı başardığını belirten Gül, "G-20 bünyesinde, küresel büyümeyi tekrar tesis etmeye ve finansal uygulamaları düzene sokmaya yönelik uluslararası çabaları güçlü biçimde destekliyoruz. G-20'nin bu yönde doğru politika ve tedbirlerin belirlenmesinde merkezi rol oynamaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
Mavi Marmara saldırısı konusundaki BM Raporu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Soruşturma Komisyonu'nun ve Veri Toplama Misyonu'nun Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı ile ilgili çalışmalarına özel önem atfettiklerini, dün yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi Veri Toplama Misyonu raporunu memnuniyetle karşıladıklarını, raporun bu elim hadise ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkartılması bakımından sağlam bir hukuki çerçeve teşkil ettiğini söyledi.
65. dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, İran meselesinin çözümünün, ancak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) yükümlülüklerine uyum ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanım hakkına saygı çerçevesinde mümkün olabileceğine işaret etti.
Gül, bu çerçevede, Tahran Bildirisi ve geçen Temmuz ayında İstanbul'da düzenlenen toplantının, değerlendirilmesi gereken bir fırsat penceresi açtığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, bu meselede diplomatik yollardan başka alternatif bulunmadığı kanaatinde olduklarını da kaydetti.
Ortadoğu barış süreci
Ortadoğu barış süreciyle ilgili olarak da Ortadoğu'da kalıcı barışın tesisinin, dünyada barış ve istikrarın anahtarı olduğunu belirten Gül, "Bölgenin barışa kavuşamamış olması, ne yazık ki dünyanın diğer bölgeleri için ciddi ve olumsuz stratejik sonuçlar doğurmaktadır" diye konuştu.
Gül, bu nedenle Türkiye'nin, Ortadoğu'da kapsamlı barışa ulaşılmasını hedefleyen tüm çabaları her zaman desteklediğini belirterek, bu çerçevede ABD Başkanı Barack Obama'nın gayretlerini takdirle karşıladıklarını, İsrail ve Filistin arasında doğrudan görüşmelerin başlamış olmasından memnuniyet duyduklarını kaydetti.
"Bu yeni girişimin, bizleri yaşayabilir ve adil bir çözüme yaklaştırmasını diliyoruz" ifadesini kullanan Gül, diğer taraftan, Gazze'deki insani trajediye son verilmediği sürece, kalıcı barış yönünde ilerleme kaydedilmesinin çok zor olduğunu vurguladı.
Mavi Marmara
İsrail silahlı kuvvetlerince geçen Mayıs ayında, uluslararası insani yardım konvoyuna açık denizlerde yapılan saldırının vahim sivil kayıplara neden olduğunu hatırlatan Gül, bu kabul edilemez eylemin, uluslararası hukukun da açık bir ihlalini teşkil ettiğini belirtti.
Gül, uluslararası hukuk ışığında, Türkiye'nin beklentisinin resmen özür dilenmesi ve kurbanların ailelerine ve yaralılara tazminat ödenmesi olduğunu kaydetti.
Soruşturma Komisyonu'nun ve Veri Toplama Misyonu'nun çalışmalarına özel önem atfettiklerini ifade eden Gül, dün yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi Veri Toplama Misyonu raporunu memnuniyetle karşıladıklarını, bu elim hadise ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkartılması bakımından sağlam bir hukuki çerçeve teşkil ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, komisyonun çalışmalarının da başarıyla tamamlanmasını beklediklerini belirtti.
Irak
Irak'ta ise 7 Mart seçimlerinin Irak halkı için yeni bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu ifade eden Gül, bununla birlikte, seçimler sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin ülkedeki güvenlik durumunu olumsuz etkilediğini ve kapsamlı bir yeniden yapılanma programı başlatılmasını engellediğini kaydetti.
Gül, "Samimi arzumuz, Irak'ta kurulacak yeni hükümetin seçimlerde ortaya çıkan dengeyi yansıtmasıdır. Yeni hükümet kucaklayıcı, etkin ve demokratik olmalıdır" dedi.
Muharip yabancı kuvvetlerin ülkeden çekilmesini izleyen bu dönemde, Irak'ın tüm komşularını sorumlu davranmaya, ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve egemenliğini desteklemeye çağırdıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Hepimiz, Irak halkının daha iyi bir gelecek arayışına yardımcı olmalıyız" ifadesini kullandı.
Yükselen değer Türkiye
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin dünyada artık yükselen bir donör ülke haline geldiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, 65. Dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmeleri'nin açılışında yaptığı konuşmada, küresel ekonomik krizin ardından, "En Az Gelişmiş Ülkelerin (EAGÜ)" durumunun daha da kötüleştiğini belirtti. Bu ülkeleri küresel ekonomiyle bütünleştirmek için gerekli her türlü çabanın sarf edilmesi gerektiğini ifade eden Gül, bu çabalarda serbest ve adil ticaret ilkeleriyle uyumlu hareket edilmesi ve korumacı eğilimlerden kaçınılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin, gelecek yıl İstanbul'da düzenlenecek EAGÜ ile ilgili 4. BM Konferansı'na bu düşüncelerle hazırlandığını dile getiren Gül, son on yılda Türkiye'nin ekonomik göstergelerinin düzeldiğini, diğer ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarının da arttığını belirtti. Türkiye'nin göreceli olarak artan imkanları sayesinde başkalarının kalkınmasına daha fazla yardım edebildiğini dile getiren Gül, "Türkiye, artık yükselen bir donör ülke haline gelmiştir. Türkiye merkezli sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla, yıllık kalkınma yardımlarımızın toplam miktarı bir buçuk milyar doları aşmaktadır" dedi.
Bu yardımı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla sağlıktan eğitime, tarımdan altyapıya kadar geniş bir yelpazedeki kapasite geliştirici projelere verdiklerini belirten Gül, "Kalkınmakta olan ülkeler, birbiriyle ilintili dört sorunun yarattığı ciddi risklere de diğer ülkelere kıyasla daha fazla maruz kalmaktadır. Bu sorunlar; küresel ısınma, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve gıda güvenliğidir" diye konuştu.
Yakın geçmişte birçok ülkenin, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan trajedilerle yüzleşmek zorunda kaldığını söyleyen Gül, dünyanın bazı bölgelerinde aşırı kuraklıklar yaşanırken, bazı bölgelerinin yıkıcı sel felaketleriyle boğuştuğunu vurguladı.
Pakistan'ın yaşamakta olduğu zor günlerin, bu durumun derhal tedbir alınması gereken, ivedi bir konu olduğunu herkese hatırlattığını söyleyen Gül, sürdürülebilir bir çevrenin, insanlık açısından "bölünemez bir küresel kamu malı" olduğunu belirterek, "Dolayısıyla çevrenin korunması hususunda ortak sorumluluk üstlenmeliyiz. Sadece günümüzdeki milyarlarca kişinin değil, gelecek nesillerin yaşamları da bugün atacağımız adımlara bağlıdır" dedi.
Küresel gıda krizinin de diğer bir acil endişe kaynağı ve gelecek nesiller bakımından iç karartıcı bir tehdit teşkil ettiğine dikkati çeken Gül, "Bu çetin ekonomik, demografik, ekolojik ve biyolojik sorunlar, güvenlik kavramını yeniden tanımlamamızı zorunlu kılmaktadır. Bu meseleler artık hafif risk kategorisinden çıkmış ve insanlığa yönelik ivedi ve açık birer tehdide dönüşmüştür. Maruz kaldığımız söz konusu bunaltıcı tehditler karşısında, artık BM çatısı altında küresel ölçekte harekete geçilmesinin zamanı gelmiştir" dedi.
Küresel acil tepki yeteneği
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasında, tüm üye ülkelere, doğal ve ekolojik afetler, gıda kıtlığı ve salgın hastalıklarla etkili biçimde mücadele edebilmek üzere bir "Küresel Acil Mukabele Yeteneği" kurulması olasılığını değerlendirmeleri yönünde çağrıda da bulunarak, bu oluşumun zayıf yönetişim, kamu düzeninin bozulması ve azalan doğal kaynakların yol açtığı ülke içi veya devletlerarası çatışmalardan kaynaklanan tehlikeleri azaltarak uluslararası barış ve istikrarın korunmasına da yardımcı olacağını ifade etti.
Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Savunma harcamalarımızın ufak bir bölümünü bu Yeteneğin finansmanı ve tesisine tahsis ettiğimiz takdirde, küresel barış ve istikrarın korunması yolunda daha etkin sonuçlar elde edebiliriz. Ayrıca askeri açıdan işlevlerini yitirmiş ancak afet kurtarma operasyonlarında hala kullanılabilecek durumdaki savunma araç ve gereçlerimizi bir havuzda toplayabilirsek, bahsettiğim Acil Mukabele Yeteneği'ni hızla kurabiliriz. Mevcut bölgesel imkanlar, kuşkusuz bu küresel çabada faydalı bir rol oynayabilir."
Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kıbrıs'taki müzakerelerden elde edilecek olumlu sonuçların, Doğu Akdeniz'i süratle AB içerisinde bir barış, istikrar, işbirliği ve refah bölgesine dönüştüreceğini kaydetti.
65. dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Kıbrıs meselesinde, adil ve kalıcı çözüm hedefine süregelen bağlılıklarının ve tam desteklerinin aynı şekilde devam ettiğini vurguladı.
Genel Sekreter Ban ki-mun'un yıl sonundan önce bir çözümün mümkün olabileceğine dair vizyonunu paylaştıklarını ancak bu sürecin açık uçlu olamayacağını belirten Gül, "Kıbrıs'taki müzakerelerden elde edilecek olumlu sonuçlar, Doğu Akdeniz'i süratle AB içerisinde bir barış, istikrar, işbirliği ve refah bölgesine dönüştürecektir" dedi.
Gül, Kıbrıs Türk tarafının, 2004 referandumuyla çözümü isteyen taraf olduğunu kanıtladığını, hakkaniyete aykırı biçimde çözümsüzlükten muzdarip olmaya da devam ettiğini söyledi.
Gül, "Bu vesileyle BM Genel Sekreteri'nin, Kıbrıs Türklerinin üzerindeki izolasyonun kaldırılması ve dünyayla bütünleşmelerini sağlayacak adımların atılması yönünde uluslararası topluma yaptığı çağrıyı yinelemek isterim" dedi.
Türkiye-Yunanistan
Cumhurbaşkanı Gül, 2010 yılının Türk-Yunan ilişkileri bakımından fevkalade bir yıl olduğunu da belirtti.
Gül, Yunanistan ile bu yıl kurulan "Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi" mekanizmasının, iki ülke ilişkilerini yapılandırılmış ve kurumsal bir aşamaya ve böylelikle umut verici bir geleceğe taşıyan önemli bir adım teşkil ettiğine inandıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül, buna ilave Ege Denizi'ndeki tüm önemli meselelerde Yunanistan'la aralarındaki görüş farklılıklarını, uluslararası hukuka uygun biçimde, her iki ülkenin hakları ve meşru çıkarlarını gözeten bir çerçevede çözüme kavuşturmaya kararlı olduklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, "Ege Denizi, Türkiye ile Yunanistan arasında bir dostluk ve işbirliği denizi haline gelmelidir" ifadesini kullandı.
Balkanlar
Bir Balkan ülkesi olarak Türkiye'nin birinci önceliğinin, Balkanlar'da barış, istikrar ve ekonomik kalkınmanın sağlanması olduğunu ifade eden Gül, son yıllarda, Belgrad ve Saraybosna'ya üst düzeyli ikili ziyaretleri yoğunlaştırarak, Balkanlar'daki sonuç odaklı girişimlerine ağırlık verdiklerini söyledi.
Gül, ayrıca, bir yandan Bosna-Hersek ve Sırbistan'la diğer yandan Bosna-Hersek ve Hırvatistan'la kurulan üçlü işbirliği mekanizmalarının tarihi önemi bulunduğunu vurgulayarak, bu mekanizmalarla ülkeler arasında karşılıklı anlayış ve işbirliğine dayalı yeni bir atmosfer yaratmaya çalıştıklarını kaydetti.
Öte yandan Kosova konusunda, Belgrad ile Priştine arasında yapıcı bir diyalog kurulabilmesine yönelik olarak ortak çaba göstermeleri gerektiğini ifade eden Gül, bu bakımdan, Sırbistan ve AB'nin eş-sunucu oldukları Genel Kurul kararının kabul edilmesini memnuniyetle karşıladıklarını belirtti.
Gül, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa ve Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmesinin bölgedeki ihtilafların çözüme kavuşturulmasında belirleyici bir nihai adım teşkil edeceğine yönelik inancını dile getirdi.
Balkanlara yönelik çabalarının gelecekte de kesintisiz olarak devam edeceğinin altını çizen Gül, uluslararası toplumunun bölgeyle yakın angajmanının büyük önem taşıdığını söyledi.
Kafkaslar
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin çocuklara daha güvenli, daha müreffeh, daha temiz ve daha sağlıklı bir dünya bırakma arayışında, BM'ye tam destek vermeye ve onunla işbirliği içinde olmaya devam edeceğini söyledi.
65. dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Gül, bölgesel sorunlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kafkaslara ilişkin olarak, toprak bütünlüğü ilkesine saygı çerçevesinde bölgede kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış arayışına yönelik çabalarını sürdürmeye kararlı olduklarını belirten Gül, "Son yıllarda, donmuş ihtilafların bölgede nasıl kolaylıkla sıcak çatışmalara dönüşebildiğine hepimiz tanık olduk. Bu bağlamda, Yukarı Karabağ ihtilafının barışçıl bir çözüme kavuşturulmasına özel önem atfediyoruz" diye konuştu.
Gül, Orta Asya'nın, Avrasya'nın stratejik bir bölgesi olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Türkiye, Orta Asya'nın barış, istikrar ve kalkınmasına katkıda bulunmak azmindedir. Kırgızistan'daki son olaylar özellikle endişe kaynağı olmuştur. Bu nedenle, Kırgızistan'da istikrar ve uzlaşma sağlama çabalarını desteklemeye yönelik bir eylem planı uygulamaktayız. Sağlam bir demokratik sistemin tesisine doğru ilerleyecek bu geçiş safhasında, Kırgızistan'a yardım etmenin ortak sorumluluğumuz olduğu kanısındayız."
Cumhurbaşkanı Gül, karmaşık bölgesel sorunların başarıyla üzerine gidilebilmesi için, öncelikle güven ve dayanışma duygusunun tesisinin esas olduğunu vurgulayarak, "Kanımızca, Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK/CICA), bu yönde etkili bir araç olabilir. Geçen Haziran ayında devraldığımız ve iki yıl sürecek olan AİGK Dönem Başkanlığımız boyunca bu anlayışla hareket edeceğiz" diye konuştu.
Afganistan'a yakın ilgi
Afganistan'daki çabaların başarısız olmasının, uluslararası toplum bakımından öngörülmesi güç sonuçlar doğuracağını ifade eden Gül, "Bu bakımdan, Afganistan, yakın ilgimizi ve samimi bağlılığımızın devamını gerektirmektedir" dedi.
Gül, Afganistan'ın tarihi bir dönüşüm sürecinden geçmekte olduğuna dikkati çekerek, devam eden askeri harekatlarla eş zamanlı olarak, sivil yardım çabalarına artan bir şekilde önem verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'nin Afganistan'a desteğinin açık uçlu olduğunu, Afgan halkı ihtiyaç duyduğu sürece yardımlarını sürdüreceklerini belirten Gül, "Afganistan'da başlatılan süreçleri geri döndürülemez hale getirmek bakımından, bölgesel ölçekte bilhassa Afganistan'la komşuları arasında daha etkin ve sonuç odaklı bir işbirliği sağlanmasının elzem olduğuna inanıyoruz" dedi.
Pakistan demokrasisi desteklenmeli
Cumhurbaşkanı Gül, Pakistan'daki demokrasinin desteklenmesinin de sadece bu ülke için değil, bir bütün olarak bölgenin istikrarı bakımından istisnai önemde olduğunu kaydederken ülkedeki sellerin neden olduğu korkunç felaketin sonrasında da Pakistan halkının ve demokratik yönetiminin yardımına koşarak yaralarını sarmalarının hayati önem taşıdığını söyledi.
Türkiye'nin, Asya-Pasifik bölgesinin artan ekonomik ve siyasi önemi ışığında, bölge ülkeleriyle ilişkilerinde yeni bir yaklaşım benimsediğini kaydeden Gül, bu doğrultuda, "Güney Asya, Uzak Doğu ve Pasifik Ülkelerine Açılım" adıyla bir eylem planı başlattıklarını anlattı.
Gül, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle işbirliğini derinleştirecek önemli bir adım attığını, ASEAN 43. Bakanlar Toplantısı sırasında, Güneydoğu Asya'da Dostluk ve İşbirliği Anlaşması'na taraf olduğunu hatırlattı. Bu anlaşmanın, Türkiye ile ASEAN arasındaki ilk kurumsal bağ olduğunu ifade eden Gül, bu gelişmenin, Türkiye'nin hem ASEAN hem de üye devletlerle ilişkilerini geliştirmesinin yolunu açmakta olduğunu kaydetti.
Diğer bölgelerdeki durum
Gül, Türkiye'nin, Kore Yarımadası'nın güvenlik ve istikrarına da önem atfettiğini vurgulayarak, yarımadadaki istikrarsızlığın bölgenin ötesine geçen sonuçları bulunduğunun bilincinde olduklarını, bu nedenle, ilgili tüm taraflara, mevcut sorunların barışçıl yollardan çözümlenmesi ve bölgenin güvenliğini tehdit edebilecek eylem ve tutumlardan kaçınılması çağrısında bulunduklarını söyledi.
Türkiye'nin, Pasifik Adaları Forumu ve Pasifik Adalarıyla da bağlarını geliştirdiğini, Pasifik Ada Ülkeleri-Kalkınma Ortakları'ndan biri olduğunu dile getiren Gül, gelişen bu ilişkilerin, Türkiye'nin Pasifik ülkelerine etkin bir şekilde ulaşmasına ve Pasifik bölgesi halkının sosyo-ekonomik durumunun iyileştirilmesine katkıda bulunmasına zemin hazırlayacağını belirtti.
Gül, bu amaç doğrultusunda, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) vasıtasıyla yardım programları uyguladıklarına işaret etti.
Son yıllarda ilişkilerinin çeşitli alanlarda giderek geliştiği başka bir bölgenin de Afrika olduğunu söyleyen Gül, Afrika'nın, uluslararası toplumun ortak sorumluluğunu ve müştereken harekete geçmesini gerektiren bir diğer bölge olduğunu, bu kıtanın ağır sorunlarının çözüme kavuşturulması yükümlülüğünün yalnızca Afrikalıların omuzlarına yüklenemeyeceğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye, Afrika'ya kıta çapında barış ve istikrar getirmeye yönelik uluslararası çabalara imkanları dahilinde katkıda bulunmaya kararlı olup, ekonomik ve insani kalkınmaya desteğini somut öneri ve girişimlerle sürdürecektir.
Bu anlayışla Türkiye, BM çerçevesinde 21-23 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlenen İstanbul Somali Konferansı'na ev sahipliği yapmıştır. Konferans, Cibuti Barış Süreci ile Geçici Federal Hükümete önemli bir destek sağlamıştır. Konferansta kabul edilen İstanbul Deklarasyonu, Somali sorununun çözümü açısından bir yol haritası teşkil etmektedir."
Gül, Türkiye'nin, Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle ilişkilerinin gelişmesi ve derinleşmesine de büyük değer verdiğini belirtti.
Türkiye'nin bölgeye açılma yönünde birkaç yıldır izlemekte olduğu politikanın, her geçen yıl daha çok ivme kazandığını ifade eden Gül, "Türkiye, bu havzadaki bölgesel işbirliği projeleriyle bağlarını güçlendirmeyi de arzulamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye, Amerika Devletleri Örgütü ve Karayip Devletleri Birliği'nde daimi gözlemci statüsüne sahiptir ve Güney Ortak Pazarı (MERCOSUR) ve Karayipler Topluluğu (CARICOM) ile de resmi ilişkiler kurmayı amaçlamaktadır" diye konuştu.
BM'nin dünyadaki rolü
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Sonuç olarak, BM'nin, insanoğluna daha iyi bir gelecek sunulması çabalarında daha da büyük bir rol oynayabileceği ve oynaması gerektiği yönündeki görüşümüzü yinelemek isterim. BM'ye, bu işlevini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyacağı siyasi desteği ve somut araçları sağlamak biz üye devletlere düşmektedir.
Sizi temin etmek isterim ki kendi adına Türkiye, çocuklarımıza daha güvenli, daha müreffeh, daha temiz ve daha sağlıklı bir dünya bırakma arayışında, bu seçkin örgüte tam destek vermeye ve onunla işbirliği içinde olmaya devam edecektir."