Reel sektör ve banka kredileri
Bülent ÖZATAY / Yeminli Mali Müşavir
İmalat sektörü, ülke ekonomisinin esasını teşkil eder ve bu sebeple "reel sektör" olarak anılır. Reel sektörün esası ise "sermaye birikimi"dir. Bu bağlamda bankacılık sektörü reel ekonominin ayrılmaz parçası olarak sistem içinde önemli bir yere sahiptir.
Sermaye birikiminin yeteri kadar oluşmadığı ülkemizde, 2003-2004 yıllarına kadar yüksek düzeyde enflasyon yaşanmış olup, reel sektör çok büyük hatalar yapmadıkça enflasyondan beslenmiş, bankacılık sektörü de reel sektörden kendi payını almıştır. Öyle ki, yabancı kaynak talep etmeyen sanayicinin aklını çelerek, büyük miktarda yatırım kredisi veren pek çok bankacılık uygulaması yaşanmıştır.
Hele bir de "vergi vereceğime yatırım yapayım" mantalitesi de eklenince kredi muslukları sonuna kadar açılmıştır.
Yabancı kaynakla para kazanmaya alışkın olan reel sektör, enflasyonun önüne geçildiği 2004-2005 yıllarından sonra, daha önce pek farkında olmadığı "reel kâr" gerçeğiyle burun buruna gelmiştir.
Reel kâr etme konusunda 3-5 yıldır bocalayan reel sektörümüz, son global krizle çok daha büyük açmazlara girmiş, eskisi gibi kredi alamadığı gibi, kredi geri ödemelerinde büyük ölçüde zorlanmıştır.
Global krizden nasibini alan bankacılık sektörü de kendisini riskten kurtarmanın çabasına girmiş, bir taraftan verdiği kredilerin geri dönüşümünü sağlamaya çalışırken, diğer taraftan aynı riskleri yaşamamak için kredi musluklarını kesmiştir.
Böylece bugüne kadar birbirlerini besleyen ekonominin bu iki büyük sektörü, bugün aralarında sorunlar yaşar hale gelmiştir. Krediyle yaşamaya alışmış sanayi sektörü, musluklar kesilince bankacılık sektörüne veryansın ederken; verdiği kredileri tahsil etmekte zorlanan bankacılık sektörü de kendi açısından haklılığını dile getirmektedir.
Burada hem reel sektörün hem de bankacılık sektörünün, bir daha unutmamak üzere çıkaracakları birkaç önemli sonuç vardır.
Artık çalışma şartlarının eskisi gibi olamayacağı gerçeğinden hareketle; reel sektörün belgeli çalışmayı öğrenmesi, elde ettiği kârları farklı alanlar yerine (şahsi mal varlıkları gibi) işletmesinde kullanarak kendi sermaye birikimini oluşturması ve yabancı kaynakla büyüme modelinin uzun vadede uygulanacak bir model olmadığının bilincine erişmesi gerekmektedir.
Bankacılık sektörü ise şirket değerlendirmelerinde artık daha dikkatli ve rasyonel davranmalıdır. Desteklenecek ve desteklenmeyecek işletmelerin ayırımını iyi yapabilmeli, firmaları sadece "mali tablo"larla ve verecekleri "teminat"larla değerlendirmemelidir. Yıllardır hem ekonomiye, hem bankalara kazandırmış; istihdam sağlamış; doğru politikalarla yönetilmiş; yıllardır müşteri memnuniyetini üst düzeyde tutabilmiş; tedarikçi firmalarına borçlarını zamanında ödemeyi ilke edinmiş; ancak son global krizle yani "dışsal etken"lerle bazı kaynak sıkıntılarına düşmüş firmaları desteklemeye devam etmeli; sanayici bilinci ve kimliği oluşmamış işletmelerden ise kredilerini geri çekmeli veya doğru teminatlarla kredi vermelidir.
Kısaca, istikrarlı, güvenilir ve işçi işveren ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdüren işletmeler kriz dönemlerinde dahi desteklenmeye devam edilmelidir. Zira bu işletmelerin en fazla desteğe ihtiyaç duydukları dönemler bu dönemlerdir.
Bir işletmenin "sanayici kimliği"ne sahip olup olmadığı, firmanın sadece mali tablolarındaki kârlılıkları, kısa vadeli borçlarını, ödeme güçleri veya verebilecekleri teminatlarla anlaşılmaz. Bankalar işletmelerin müşteri yapısını ve istikrarını da değerlendirmelidir. Firmanın müşteri yelpazesinin yıllar içinde değişkenlikler göstermemesi, siparişlerine ilişkin anlaşmaların yazılı olması, uzun dönemli müşteri bağlantılarının bulunması, o işletmenin işine olan ciddiyetinin ve müşteri memnuniyetinin üst düzeyde tutulduğunun en güzel göstergelerindendir. İşletme çalışanlarının devamlılığı ise firma yönetiminin kendi işletmesine verdiği önemi göstermektedir.
Özetle bankaların kredi değerlendirmelerinde; firmaların mali tabloları ve teminatları kadar işletmelerin sanayici kimliklerinin de değerlendirmeye alınması doğru bir uygulama olacaktır. Böylece bankalar iyi gün dostu olmadıklarını, ekonominin bütününde kendilerine verilen işlevi üstlendiklerini ve gereğini yerine getirdiklerini göstereceklerdir.