Sağlık Serbest Bölgesi geliyor

Sağlıkta çok önemli iki projeyi, Sağlık Bakanı Recep Akdağ Ankara Sohbetleri'nde açıkladı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KAYA

ANKARA - Türkiye'de son dönemin en önemli dönüşümlerinin gerçekleştirildiği sağlık alanında, Adalet ve Kalkınma Partisi  iktidarında üç dönemdir Sağlık Bakanlığı görevini üstlenen Recep Akdağ, gazeteniz DÜNYA'ya sağlık alanında planlanan yeni projelerle ilgili bilgi verdi.

Ankara Sohbetleri'ne konuk olan Recep Akdağ, sağlık turizminin geliştirilmesi için yabancı hekimlerin de çalışacağı ve münhasıran sağlık turizmine odaklanmış "Sağlık Serbest Bölgeleri" projesini ilk kez DÜNYA'ya açıkladı. Diğer bir önemli proje ise sektörde alımı yapılan ürünlerin, Türkiye'de üretimini sağlamak üzere, off-set kurallarının işletilmesini ilişkin. Bakanlık, aşı alımında Türkiye'de üretim yapılması halinde 5 ya da 7 yıl süreyle alım yapacak. Bakan Recep Akdağ, Ankara Temsilcisi Barış Ferit Parlak ve arkadaşımız Mehmet Kaya'nın sorularını yanıtladı.

Sayın Bakan, öncelikle şunu sormak istiyorum: Sağlık alanında kamu harcamalarının artışı sıklıkla eleştiriliyor. Ciddi bir ek maliyetten söz edebilir miyiz?

Sağlık alanında yapılan çalışmalara bakarsanız, önemli ve kapsamlı bir dönüşüm programı uygulandığını görürsünüz. Programın bileşenlerinin büyük kısmını tamamladık. Allah nasip ederse, ustalık döneminde de kalanlarını tamamlayacağız. Şimdiye kadar bunun yüzde 75'i bitti, gelecek 4 yıllık döneminde de yüzde 15'ini tamamlarız. Geriye kalan yüzde 10'luk kısım sürekli dönüşüm gerektiren, bir alan olacak. Hayat durağan değil, sağlık ve sağlık hizmeti de durağan değil.

Bunu yaparken de ülkenin kalkınmasına paralel harcama yaptık. Daha fazla değil. Sağlık harcamaları bu dönemde GSYH'deki artıştan, faiz dışı kamu harcamalarından daha fazla artmadı. Ülke olarak büyüdük. Dolayısıyla, harcayabileceğimiz miktarlar arttı. Bunun sonucunda da sağlık alanına yansımaları oldu. Hükümetin, ekonomi yönetiminin genel anlamda iyi performansı, istikrara olan inanca ve güveni, en önemlisi Başbakanımız ve Hükümete duyulan güveni artırdı. Bunun sonucunda da sağlık için az para harcanıyor ya da çok para harcanıyor tartışmalarının birlikte yapıldığı bir konuma geldik.

Muhalefetten bazen "sağlığa çok para harcıyorsunuz, ne oluyor evet iyi şeyler yaptınız ama.."  diyenler oluyor. Aynı muhalefetten, aynı partilerden, "sağlığa yeterince para ayırmadınız" diyenler var.

Satın alma maliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diğer önemli husus ise kamu adına yüksek miktarlarda alım yapıyoruz. Bunun bilincinde olarak, kamunun yüksek satın alma gücünü kullanıp, gerek koruyucu hizmetlerde, gerek tedavi hizmeti olarak sosyal güvenlikte, geçmişe kıyasla işleri çok daha ucuza mal ettik. Daha çok hizmeti, daha ucuza aldık.

Çok ilginç örnekleri var. Batılılara biz öğretmeye başladık. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge toplantısında iki panele katıldım. Panellerin konusu ilginçti. Sağlıkta eşitsizliklerin önlenmesi, sağlıkta hakkaniyetin oluşturulması. Panellerde açıkça söyledim, "Batılı ülkelerin yapamadığı şey, sağlık harcamaları kaleminde yer alan bazı harcamaların neden bu kadar yüksek olduğu konusu. Burada lobiler mi devrede, yoksa sistemde mi arıza var düşünmeliyiz.  Neden Türkiye'de son model cihazla, işini iyi belen bir radyologla 30 euroya çekilen MR, Avrupa'da 300 euroya mal olur? Bunun bir açıklaması var mı? Uzmana verilen para ise aşağı yukarı aynı, bizdeki cihazlar daha yeni." Bunun izahı yok. Sadece bu konuda değil, uzun zamandır bir çok kalemde Avrupa'dan daha ucuza hizmet üretiyoruz.

Diğer bir konu aşı. Dünyanın en gelişmiş firmalarının aşılarını biz çocuklarımıza kullanıyoruz. Pasteur'un 5'li aşısı, Pfizer'in pnömokok aşısını kullanıyoruz. Bunları başka ülkelerle kıyaslanamayacak kadar ucuza alıyoruz. Oturduk firmalarla konuştuk, Türkiye'nin yüksek alım gücünü kullandık. Her yıl 1.3 milyon çocuk doğuyor. Çocuklarımıza aşı yapıyoruz. Bunları iyi kullanırsanız her şey değişiyor.

Sağlık turizmi sıklıkla gündeme gelen bir konu. Çok organize olmasa da ciddi sayıda kişinin Türkiye'de tedavi hizmeti almak üzere geldiği biliniyor. Bu alanda potansiyeli nasıl fiiliyata dönüştürebiliriz?

Türkiye'de sağlık turizmi gelişmeye çok açık. Bize lazım olan, yabancı ülkelerden de hekim ve hemşirenin Türkiye'de çalışmasının önünü açmamız. Bunun önünü açmalıyız ve belki de sağlıkta serbest bölgeler oluşturarak, belirli bir oranda yabancı uyruklu doktor ve hemşirenin oralarda çalışmasını şart koşarak, yurt dışından çok önemli sayıda sağlık hizmeti alacak insanı Türkiye'ye getirebiliriz. Neden bu şartı koymalıyız? Türkiye'de doktor ve hemşire sayısı yetersiz, bu şart konulmadan bu işleri yaparsak, Türk halkı sağlık hizmeti alamaz hale gelebilir. Öncelik tabii ki kendi vatandaşımızın sağlık hizmetini garanti altına almak için.

Şu anda bu hususu "üzerinde çalıştığımız bir alan" olarak belirtmeliyim. Başbakanımıza ve Hükümete götürerek tartışmamız lazım. Detaylar konusunda çok erken ama ülkeye sağlık turizminden bir gelir getireceksek, en fazla nasıl yararlanabilir arayışı içinde olmalıyız. Benim söylediğim, serbest bölgelerde özel şartlarla hizmet sunulmasına, hekim çalıştırılmasına izin vermek.  Türkiye'de gelip çalışacak doktorların lisan bilmesi lazım. Özellikle serbest bölgede turiste hizmet edecekse İngilizce bilmesi gerektiği gibi.

Yabancı hekim konusunda Avrupa örnekleri var. Sizin bakışınız nasıl?  Türkiye'nin bu alanda Avrupa ülkeleriyle rekabeti zor deniyor.

İngiltere'nin yabancı hekim uygulaması var. Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri arasında doktor sayısının yetersiz olduğu belki de tek ülke İngiltere. Önemli ölçüde yetersiz demek daha doğru. Diğer gelişmiş ülkelere göre aşağıda. Maalesef Türkiye ise çok altında.   İngiltere sorunun çözümü için dedi ki, "Ben özel hastanelerden hizmet alacağım ama size şu şartı getiriyorum; Çalıştırdığınız doktorların yüzde 25'i yabancı uyruklu olacak." Türkiye bu hususta İngiltere kadar şanslı değil. Türkiye'ye dışarıdan doktor gelsin demekle o kadar çok doktor gelmez. Ama bu çeşit bir serbest bölgelerde daha çok turist, sağlık turistine hizmet verecek alanlar oluşturabiliriz. Bunların üzerinde çalışıyoruz, büyük bir fırsat var. Çok kaliteli bir hizmet verme imkânımız var ve bütün Avrupa'yı cezbedecek ucuzlukta verme imkânımız var. Türkiye bunu yakaladı. Sağlık Bakanlığı ve Hükümetimizin uygulamalarıyla 2 büyük aktör, biri hizmeti satın alan aktör, diğeri sunan aktör olarak, Türkiye'de ilaç, tıbbi malzeme, diğer hizmetler oldukça hesaplı bir seviyeye geldi.

Birkaç gündür özel hastane sahipleriyle konuşuyoruz. Biz piyasayı regüle edecek alımlar yaptığımızda özel sektörün alımları da ucuzluyor.

Hizmet sunumu yanında üretim de önemli. 'Teşkilat Kanun Hükmünde Kararname Taslağı'nda üretim teşvikleri verilmesi dikkatimizi çekti.  İlaç üretimi konusunda hep kendimizi eleştiriyoruz.

Şunu belirtmeliyim ki, biz önemli bir eşdeğer ilaç üreticisi ülkeyiz. Açıkçası, bu hususta bazı ülkeler önümüze engeller çıkardı. Türk firmaları eşdeğer ilaçları yurtdışında satmaya götürdüğü zaman onların üretimlerine iyi uygunluk belgesi vermek için şart koydular. "Sağlık Bakanlığınızın iyi uygunluk belgelerini kabul etmiyoruz, bizim kendi otoritemiz vermesi gerekir" dediler. İncelettim, o ülkelerden gelen ilaçlara biz öteden beri ilgili ülkelerin uygunluk belgelerini, GMP belgelerini kabul etmişiz. Sistemi hemen değiştirdim. "Biz de sizinkilere bakacağız" dedik. Önce biraz baskı geldi, haberler geldi, büyükelçiler ziyaret ettiler. Durumu anlattık, "haklısınız" dediler. Neden benim firmam satarken gelip GMP uygunluğuna bakacaksınız da, ben seninkine bakmayacakmışım…

Bu uygulama Türk firmalarına büyük bir fırsat getirdi. Türkiye'de mükemmel bir eşdeğer endüstrisi var. Türk halkına da sesleniyorum, eşdeğer ilaç her yerde eşdeğer ilaç. Aynı değere sahip. Detaya girmiyorum ama o işle ilgili bütün gerekli denetimler yapılmakta. Türk jenerik (eşdeğer) ilaç endüstrisi çok kaliteli.

Özel hastanelere yönelik yeni bir yönetmelik hazırlığınız var...

Özel hastanelerle çok yakın çalışıyoruz, sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Birbirimizi daha iyi anlar hale geldik. Türkiye'de bu işler bir planlama çerçevesinde gidiyor. Sağlık sektörünü sadece sermaye ve kazanç kısmına bırakamayız. Başından beri vatandaşa hizmet eden bir alan olarak görüyoruz. Yönetmelik değişikliği olacak. Halkın işini yürütmemizi zorlaştırmadan özel hastanelerin işini göreceğiz.

Özel hastaneler de artık halkın hastanesi. Hemen hemen bütün hastanelerden vatandaşlar hizmet alıyor, karşılığını SGK ödüyor, acil hastaneye başvurduğunda karşılığında 5 kuruş istenmiyor, istenmişse özel hastanelere kapatma cezası bile veriyoruz. Anlı şanlı hastanelere kapatma cezası verdik. Özel hastaneleri de ayakta tutacağız, geliştireceğiz, halka hizmet vermelerini istiyoruz.

Tam gün uygulamasından taviz yok

DÜNYA Gazetesi'nde, de başka yayın organlarında da bazı değerli köşe yazarlarının tam gün uygulaması ile ilgili yazıları oldu. Sistemi tam olarak anlayamamış olmaktan kaynaklı sanırım.

Çabalarımız sonucu Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan 30 bin uzman, artık muayenehane çalıştırmıyor, özel hastanelere gitmiyor. Bu ne demek? Vatandaşımız büyük ölçüde muayenehaneye gitmekten kurtuldu. Biz ne dedik? İş vatandaşa hizmet etmeye geldiğinde biz sosyalistten daha da ileri sosyal adaletçiyiz. Üniversitelerimize gelince. Üniversitelerde "hoca geldi, hoca bakmadı vs." bu konuya muhatap doktor sayısı 600 kişiden ibaret. Üniversitelerimizde 10 bin öğretim üyesi var. Bir iki üniversitemizde bunlar yoğunluklu diye, biz vatandaşa yıllardır zulmedilen bu sistemi üniversiteleri adeta ticarethane haline getiren bu sistemi ayakta mı tutacağım?

YÖK Başkanımıza bir yazı yazdık: "Hangi üniversitemizde vatandaşımızın hizmeti ile ilgili küçücük bir aksama oluyorsa, lütfen bana yazın, belirtin, hangi alanlardan eleman ayrılıyor, hangi alanlarda ihtiyaç var, ben onları karşılayacağım" dedik.  Ben Sağlık Bakanlığı olarak karşılamayı taahhüt ettim. Türkiye artık eski Türkiye değil. Bir hoca bir işi bilir de başka bilmez. Böyle bir Türkiye kalmadı.

Biz üniversitede çalışırken bir yandan da para kazanma alışkanlığı olan meslektaşların yanında mı duracağız, halkın yanında mı duracağız. Karar vermemiz gerekiyor. Türkiye'de kamuda çalışan 40 bine yakın doktor var. Bu 40 bin doktordan illa dışarıda para kazanacağım diye tutturan 600-1000 kişi için mi değiştirmeyeceğiz? Normalleşme süreci, diğer alanlarda nasıl normalleştiysek burada da normalleşeceğiz.

5 bakanlık düzenli olarak biraraya geliyor

Biz ayağımızı yorganımıza göre uzatıyoruz. Bu hususta özellikle ekonomi yönetiminin büyük bir başarısı oldu. Çıraklık, kalfalık, ustalık dönemi diyoruz ya… Kalfalık döneminin sonuna doğru Sayın Ali Babacan ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak bizi düzenli biçimde 5'li olarak bir araya getirdi. Ben de talep etmiştim. Maliye Bakanı, Sağlık Bakanı, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı ve Kalkınma Bakanı ve Başbakan Yardımcımız olmak üzere beş bakan, hem politikalara birlikte karar veriyoruz, hem de harcamaların kontrol altında tutulması kararlarını birlikte alıyoruz. Prensip de şu: Vatandaşı sağlık hizmetinden mahrum etmeyeceğiz, bütün vatandaşların eşit bireyler olarak hakkaniyetli biçimde sağlık hizmetini vermek için çalışmalarımız devam edecek ama israfı, gereksiz harcamayı önleyeceğiz.

Yıllık kişibaşına 600 dolar ile hizmet veriyoruz

Zaman zaman, ekonomi yönetiminin ya da bütçenin öngördüğü rakamların üzerine çıkılıyor. Yüzde 5-10 aşımlar gibi. Açıkçası Türkiye'de sağlığa ayrılan para son derece akıllıca sarfedilen ve verimli hale dönüştürülen bir paradır.

Kişi başına yıllık 600 dolar ile biz bu hizmetleri veriyoruz. Bu miktarın 450'sini kamu harcıyor. Kalan 150'nin 50'sini özel sektör, diğer 100 doları da vatandaş cebinden harcıyor, yuvarlatılmış rakamlar bunlar.

Ekonomide liberal, değerlerde muhafazakâr, sosyal korumada sosyalistiz

Evet, sistemimiz çok korumacı. Bu yönde de başarılıyız. Geçenlerde Maliye Bakanımız İngiltere'de bir söz söyledi, gazetelere eksik biçimde, "Biz liberaliz, biz muhafazakarız, biz sosyalistiz" diye.  Çelişki varmış gibi görünüyor. Hâlbuki Sayın Bakan, kelimeleri tek başına söylemedi. Biz ekonomide liberaliz, değerlerimizde muhafazakârız, biz sosyal hizmetlerde de sosyalistiz. Gerçekten, Ak Parti'nin başarısının altında bu yatıyor. Türkiye çok geniş bir teminat paketi ile bütün vatandaşlarına hizmet sunuyor. Köyden bir helikopter ambulans vatandaşı alıyor, kalp stenti takılıyor vatandaş evine dönüyor ve 5 kuruş ödemiyor. Bu merkez bir özel hastane de olabilir. Değişen bir şey yok. Bütün bunları, son model aşıları da, sigara bırakma ilaçlarını da, MR çekimini de, helikopteri de bu paranın içinden çıkarıyoruz ve bütün bunlar yılda kişi başı 600 dolara maloluyor. Vatandaşın cebinden sadece 100 doları çıkarak yapılıyor. Bu büyük bir başarı.

İleri teknoloji gerektiren ürünlere 5 ila  7 yıl satın alma imkânı

Dolayısıyla hem vatandaşımız eşdeğer ilacı çok rahatlıkla kullanmalı, "orijinal ilaç olursa daha iyi olur" propagandalarına kanmamalı. Hem ilaç daha ucuza maledilecek, hem de Türk firmalarının bu yine ortamda yakında çok daha fazla ilaç ihraç edeceğini biliyorum.

Diğer taraftan orijinal ilaç üretmemiz gerekiyor. Ancak bu bilimin işi. Hükümetimiz bu hususta bilimin önünü açtı. Ar-Ge çalışmalarına Sanayi Bakanlığımız müthiş teşvikler veriyor. Doğrusu özel sektör üniversitelerle birlikte bunlardan istifade etmeye başladı hem de kendileri yeni laboratuarlar kurdular.

Teşvikler ve üretim konusuna gelince. Öncelikle başka bir husustan söz edeyim. Önemli bir yenilik getirdik. Türkiye'de off-set uygulamaların önünü açacak şekilde, ileri teknoloji veya teknik gerektiren ürünler için beş ile yedi yıla kadar (Türkiye'de üretilmiş ürünleri) satın alma imkânı getirdik. Bunu neden yapıyoruz? Türkiye'de üretimi şart koşmak için yapıyoruz. Yeni teşkilat kanunumuza Ar-Ge ve üretimi teşvik etmemize imkan verecek bir madde koyuyoruz, bu alanda şimdilik çok ciddi teşviklerin uygulanacağını söyleyebilirim.

Akdağ'ın dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

Eğitim, güvenlik, adalet gibi sağlıkta da vatandaşın yaşam kalitesini yükseltmek kamunun asli görevi olarak biliniyor. Hele bizim gibi rekabetin gelişmediği, refah seviyesinde uçurumların olduğu ülkelerde, vatandaşların bu hizmetlerden tam anlamıyla yararlanabilmesi için bir otoritenin müdahalesi gerekiyor.

Bakan Akdağ'ın, bazı doktorların karşı çıktığı, "Tam gün" ve "İthal doktor" projeleri ile ilgili anlattıkları ise, hükümetin taşın altına elini koyduğunu ve kararlılığını gösteriyor.

Akdağ, "Vatandaş hastanelerde kuyrukta bekletilip, özel muayenelere yönlendirilmemeli." diyor. Muayenelerde ki 'yüksek fiyat' uygulaması ise sağlıksız toplumun fitilini ateşliyor.

İlacından makinesine, doktorundan hizmetlisine birçok konuda defosu bulunan sektörün nizama alınma çabasının çeşitli engellemelere maruz kaldığı/kalacağı ise, ilginçtir açıkça konuşuluyor. 

Sektör temsilcilerinin zıt görüşleri, kararsız ve dağınık duruşu ise kamunun çözüm atağının yolunu açıp, hızlandırıyor.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir