Seçim barajı aşağı inerse kaos yaşanır
Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu.
Canan SAKARYA
ANKARA - TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, dokunulmazlıklar konusunda yapılacak bir anayasa değişikliğinin Meclis Genel Kurulu'ndan geçme ihtimalinin çok zor olduğunu belirterek, "Bunun örneklerini ANAP, DYP dönemlerinde iki kez gördük. İki kez Anayasa Komisyonu'ndan oybirliği ile geçti tamamı katıldı ama genel kurula gittiği zaman gizli oylamada iki defa ret çıktı" dedi.
AK Parti İstanbul Milletvekili Kuzu, seçim barajının düşürülmesi durumunda ise Türkiye'nin kaosa sürükleneceğini ileri sürerek, ülkenin ancak tek parti dönemlerinde atağa kalktığına dikkat çekti.
Anayasa değişikliği konusundaki ise doğru takvimin 2011 seçim sonrası olduğunu dile getiren Kuzu, muhalefetin tavrının samimi olmadığını, uygulamada aksaklık olması halinde 26 maddelik değişiklik paketinin de gerekli yerlerinin tekrar tartışmaya açılabileceğini söyledi. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Kuzu, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı.
Yeni Anayasa değişikliği konusundaki tartışmaların ardından beklentileriniz nelerdir, takvim nasıl işler?
Sayın Başbakan referandum sonrası yaptığı teşekkür konuşmasında 2011'i açık açık söyledi. Bu yasama takvimine bakarak yapılan doğru bir hesaptır. Muhalefet partilerinin hemen yeni Anayasa yapılması konusunda beyanatları oldu ama önümüzdeki takvime batığımız zaman bu niyeti gerçekleştirme imkanı gözükmüyor, yarım kalacağı yüzde yüz kesin olan bir iş. Çünkü mutlak anlaşsak bile yeni Anayasa'nın hazırlanması ciddi zaman alır, aylar sürer. Eğer gerçekten Türkiye'yi kucaklayan, 12 Eylül'ün bütün izlerini silecek bir metin hazırlayacaksak bunu herkese açarak yapmak lazım. Mart ayına kadar bunun yetişmesi hayal.
Peki muhalefet bunu bilmiyor mu?
Biliyor. Basına yansıyan haberler doğrusu ise Kılıçdaroğlu, CHP Parti Meclisi'nde 'ben de biliyorum bunun yetişmeyeceğini kesinlikle süreç belli ama hep kaçan biz olmayalım masada AK Parti'yi sıkıştıralım' şeklinde bir laf etmiş ama doğru ama yanlış. Niyetin ne olduğu belli, bir sonuç çıkmayacağı şu aşamada belli ama öyle zannediyorum ki bazı konuları içinden seçerek dokunulmazlık, YÖK'ü öne sürerek başörtüsünü yanına koyarak sadece AK Parti'yi sıkıştırmak mantığı ile hareket ediliyor. Biz olmaz deyince de kaçtılar diyecekler ama bu kurnazca bir yaklaşım olduğu için fazla sırıttı. Ayrıca çelişkilerle dolu bir süreç.
Bir kere bu Meclis'in anayasa yapamayacağını kurucu meclis olmadığını söyleyen, uzlaşma komisyonuna 8 senedir üye vermeyen CHP idi. Bu dönemde verelim diyebilir bu doğaldır. Niye şimdiye kadar vermedin şimdi niye veriyorsunuz demek istemiyorum ama çelişkileri ortaya koymak için söylüyorum. Bu meclis anayasa yapamaz çünkü AK Parti Anayasa Mahkemesi tarafından cezalandırıldı odak haline geldi şeklinde açıklamaları da oldu. Son olarak 26 maddelik paketteki tavırlarına baktığınız zaman muhalefetin bu çıkışı, öyle zannediyorum ki referandum sonucunu kendi lehlerine çevirme gayreti. Samimi midir, değil midir bilmiyorum. O algıda değilim ama ortadaki veriler bizi bu sonuca getiriyor.
Çok önemli konularda muhalefet destek vermişken bir Anayasa değişikliği yapılamaz mıydı?
Bu konular en zor konular. Biz bir metin hazırlamıştık o zaman YÖK'ü gündeme getirdiğimizde Deniz Baykal 'bu bir rejim meselesi' dedi. Yani bu konuya dokunulamaz, değişmez madde gibi algıladılar. YÖK konusunu masaya yatırıp işi çözmek kolay olmayacak. Keza dokunulmazlık konusu da kronik konulardan bir diğeri.
Benim hep söylediğimiz bir şey var geçmişte de söyledim şimdi de söylüyorum yarın da söyleyeceğim, 2011'de de söyleyeceğim dokunulmazlık konusunun özellikle genel kuruldan geçmesi çok zor bir durum, imkansız demeyeceğim ayıp olmasın diye. Bunu hem iktidar hem muhalefet açısından söylüyorum. Çünkü bunun örneklerini ANAP, DYP dönemlerinde iki kez gördük. İki kez Anayasa Komisyonu'ndan oybirliği ile geçti tamamı katıldı ama genel kurula gittiği zaman gizli oylamada iki defa ret çıktı.
Gizli oylamada milletvekilleri katiyen oy vermiyorlar. Muhalefet partisi milletvekilleriyle tek tek görüşün size başka şeyler söyleyeceklerdir. Dolayısıyla liderler siyaset yapıyor. Dokunulmazlık konusunda tabii ki oturup konuşulabilir. Makul bir çözüm bulunur ama dokunulmazlığı kaldıralım dediğiniz zaman bunu Türkiye şartlarında bir kere daha düşünmek lazım.
Diğer ülkelerde durum nedir?
Hollanda hariç bütün Avrupa ülkelerinde dokunulmazlık kurumu var. Cumhuriyet tarihi boyunca aşağı yukarı 3 bin dosya gelmiş bunların içinden sadece 42 kişinin dokunulmazlığı kaldırılmış. Şu anda bize gelen 700 civarında dosya var. Geçen dönem hepsini dönem sonuna bıraktık bizden önce de dönem sonuna bırakmışlar. Bugün kıyamet koparanlar dün iktidarda bulunuyorlardı o zaman niye dokunulmazlıkları kaldırmadılar? Kaldı ki bu dosyalar kamuoyunda çok abartılıyor. Bu 700 dosyanın, 500 civarında olanı BDP'ye ait yani 19 kişinin dosyası, kalanı
diğer partilerin. Bu dosyalar içerisinde ifade özgürlüğü olan da var, terörle bağlantısı olan da var bunları iddia olarak söylüyorum seçim suçları dediğimiz 100 civarında dosya var. Adam hızını alamamış güneş batmış konuşmaya devam etmiş. Bugün kamuoyunun çok ilgilendiğini düşündüğümüz muhalefetin de çok kurcaladığı ihale yolsuzluğu gibi konulardaki dosya sayısı 11-12'yi geçmez.
Bunların da çoğu hangi partiden olursa olsun belediye başkanlığı döneminden kalan dosyalar. Türkiye'de belediye başkanlığı yapacaksın hakkında dosya olmayacak bu zor bir durum… 700 dosyayı tahlil etmeden yazıp çizerseniz o zaman Meclis suçluların sığındığı huzur evi gibi bir tablo ortaya çıkar. Böyle bir tablo yok. Bunu niye anlatıyorum ana muhalefet de diğerleri de dokunulmazlıklarla ilgili bir çözüm bulalım dedikleri zaman nasıl olursa olsun, iyi kötü oturup konuşuruz ama hangisini getirirseniz getirin bilesiniz ki genel kuruldan geçmez gibi geliyor. Bunu bu konuda düzenleme yapmayalım anlamında söylemiyorum, realiteyi söylüyorum. Geçmiş dönemlerde olanlara bakarak bunu söylüyorum. Bunu iktidar muhalefet ayrımı yapmadan milletvekillerini baz alarak söylüyorum. Yeni Anayasa'da belki başka güvencelerle bu değişiklik yapılabilir biz bu konuda samimiyiz zaten 2007 yılında Ergun Özbudun'un hazırladığı pakette YÖK de var, dokunulmazlık da var.
Baraj konusunda ne düşünüyorsunuz, yüzde 10 çok yüksek değil mi?
Ben yüzde 10'luk barajı hep savundum. Savunurken de gayri adil olduğunu bile bile savundum. Adaletli bir model değil dünyanın hiçbir yerinde yüzde 10'luk baraj yok. 16 Avrupa ülkesinde yüzde 2 ile yüzde 5 arasındadır. Rusya'da biraz yüksek, yüzde 10'luk baraj aslında Türkiye'de bugünkü AK Parti'ye atfedilen eski türevlerinin Meclise girmemeleri adına konulmuştur. Bunu koyan partilerin şimdi hepsi barajın altında kaldılar. Demokrasi demek her siyasi partinin Meclise girmesi anlamına gelmez. İtalya'da bir dönem seçimlere 285 parti katıldı. Zengin bir Akdeniz ülkesi çok da umurunda olmuyor katılım yüzde 53. O gelmiş bu gitmiş fark etmiyor koalisyonlardan başını alamıyor ama onlar için çok da önemli değil. Ama biz perişan oluyoruz.
İngiltere'de iki parti var ABD'de de iki parti var diye İtalya'daki demokrasi bu iki ülkeden daha fazladır mı diyeceğiz. Bunu kimse iddia edemez, demek ki parti sayısı ile bu iş ölçülemez. Günümüzde aklı selim bir iktidar arkasında adam gibi bir muhalefet çok güçlü sivil toplum örgütleri olmalı çünkü demokrasinin bel kemiği onlar. Ama Türkiye'de sivil toplum derken hakikaten sivil mi sorun bu. Sivil değil, kimi siyasi eğilimin arkasına sığınmış bir takım güç odakları. Sivil düşünebilse sivillik tarafsızlığı da belli oranda gerektirir ama onu göremiyorsun. Bunu sağlamamız lazım.
Koalisyonların sakıncaları neler?
Yüzde 10'luk barajı kaldırsanız en makul yüzde 5'e çekseniz Türkiye'de 10 tane parti Meclis'e girer. Türkiye kaos ve perişanlıklarla boğuşur, hep böyle olmuştur. Türkiye'nin 4 dönemi var atak yaptığı, perişan olduğu dönemlere bakıyorsun mutlaka koalisyon var atak dönemine bakıyorsun tek başına hükümet var tesadüf mü bu?Siyasette ufak bir çalkantı olduğu zaman ekonomi alt üst oluyor.
Çok birbirine bağlı, para yılan gibidir deliğine kaçtığı zaman bir daha çıkaramazsın ürkektir. Dolayısıyla bunları düşünmek lazım, yüzde 10'luk barajı ben hep bu gerekçelerle savundum. Şu anda cumhuriyetin 87. yılı, 60. hükümet iş başında yani biz 4 yılda bir hükümet kurmuş olsaydık cumhuriyetin 240. yılında 60. hükümeti kuracaktık bu kadar kötü yöneltildik. Koalisyonlarda icraat yapılmıyor devlet imkanları parselleniyor. Bakanlık sayısı artıyor. Biz 36 bakanlık devraldık 23 bakanlığa düşürdük. Koalisyon döneminde belli bir kesimi memnun etmek için bakanlıkları bölüyorlar arkasından bakıyorsunuz yağmurdan kardan doludan sorumlu bakanlıklar şeklinde uyduruk bakanlıklar oluşuyor.
Bu bina, personel, araç, danışman kısaca para demek. Sonra kavga çıkıyor, hangi kurumlar hangi bakanlığı bağlı para nerede var. Koalisyonları işleten ülkeler de var Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç gibi ama bakıyorsunuz nüfusu 10 milyon, Konya kadar yerler. 20-30 bin dolar kişi başına gelir var biz de ise 73 milyon nüfus var, PKK sorunu var, Ortadoğu'ya köprü ülkesin. Uğraşanın çok. İçerde dışarıda sorunların var bu nedenle ülkeyi koalisyonlara teslim edemezsiniz.
Çözüm başkanlık sistemi kaldırın barajları hükümet kurma gibi bir sorunda yok. Hükümet dışarıdan kuruluyor başkanı seçiyorsun, kuvvetler ayrımı net bir şekilde var. Hem parlamenter rejimde kalalım hem de barajı kaldıralım demek Türkiye ne ölsün ne sürünsün anlamına geliyor bunun başka bir izahı yoktur.
Türkiye Başkanlık sistemine geçebilecek mi?
Bilmiyorum bana kalsa hemen geçerim ama benim elimde değil. Ben Özal döneminde de bu konuda çalıştım ve bunu savundum. Hayata geçiremedik zaman içinde ne olur bilemiyorum ama Türkiye ne kadar erken geçerse o kadar faydalı olur. Türkiye'de başkanlık sistemi bir kere bilinmiyor insanlar diktatörlük gibi bakıyor. Amerika başkanından parlamenter sistemlerin başbakanları çok daha yetkilidir.
Yeni Anayasa'da ilk üç madde tartışılacak mı, tartışılmalı mı?
Anayasa Mahkemesi Başkanının bir açıklaması ile bu konu gündeme geldi. Zaman zaman da gündeme geliyor. O gün bana sorulduğunda 'Haşim Bey böyle bir açıklama yapmaz çünkü sorumlu bir makamda bulunan bir kimse durup dururken bu maddeler değişsin demez, dememeli' dedim. İkinci açıklamasında da konu açıklığa kavuştu. İlk üç madde bizde değişmez maddeler, bu maddeler Avrupa ülkelerinde de var. Bizde 1982 Anayasası'nda kapsam genişletildi ve birçok başka kavramlar kondu. Bu maddelerle Türkiye'nin sorunu yok benim şahsi olarak hiçbir sorunum yok, Türkiye'deki sorun bu maddelerin yorumundan kaynaklanıyor.
Başörtüsünü laikliğin gereği olarak yasaklıyorum, başka bir şeyi başka bir şeyin gereği olarak yasaklıyorum dersen o zaman bu ilkelerle alakalı olarak toplumda başka sıkıntılar doğuyor ve bir nevi bu maddeler istenmiyormuş gibi algılanıyor. Oysa böyle değil en temel ilke sosyal, hukuk, demokratik ve laik devlet olarak bu 4 ilkeyi koyduğunuz zaman bu temel 4 ilke dünyada son 100-200 yıldır yapılan özgürlük mücadelesi sonucunda insan hak ve özgürlüklerini en iyi karşılayan kavramlar olarak çıkmış karşınıza. En son gelinen noktada bunlara uyan ülkeler insanlarını mutlu eder denmiş. Ondan dolayı bunu yazmışız, dolayısıyla bu kurumlar, bu ilkeleri külliyen reddetmenin bir manası mantığı yok. Reddeden varsa bile bana göre binde bir bile yoktur. Ama siz bu maddeler Türkiye'de doğru yorumlanıyor mu derseniz yüzde 80'i yorumlanmıyor diyecektir.
Millet iradesini dikkate almak gerekiyor
Yeni Anayasa çalışmasında referandumdan geçen maddeleri tekrar tartışmaya açar mısınız?
O gün ne getirir ne götürür bilemiyorum ama bizim yaptığımız doğru düzenlemeler. Biz 2007 de cumhurbaşkanı halka seçtirmeyi getirdik o zaman yüzde 70 ile kabul edildi, buna yüzde 77 katılım oldu yüzde 58 ile kabul edildi. Milletin iradesini dikkate almak lazım. Bir senede uygulamada bazı aksaklıklar oluşursa, eksik yönleri varsa tabii ki giderilebilir,oturulur tartışılır yapılır ama biz buna zamanında katılmadık biz buna karşıyız mantığı mantık olmaz.
KUZU'nun dikkat çektikleri
Ferit Parlak
İlk olarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak yazdığı kitap ve makalelerdeki bilgilendirici üslubu ve sert eleştirileriyle tanımıştık, iki dönemdir Anayasa Komisyonu Başkanlığı'nı yürüten Burhan Kuzu'yu. Referandum öncesi ve sonrasında da AK Parti'nin aranılan ismi, önplana çıkan yüzü oldu Kuzu.
Önceki gün konuştuğumuz Kuzu, yeni Anayasa paketinin, görüşmelerin aylarca süreceği düşüncesiyle seçimlerden sonraya bırakılacağını net bir ifadeyle söyledi. 'Muhalefetin de desteği varken dokunulmazlık, seçim barajı, YÖK ve başörtüsü gibi acil meseleler seçim döneminden önce çözülemez mi?' şeklindeki sorumuzu ise başlıkları ayrı ayrı ele alıp ayrıntıya girerek yanıtladı. Kuzu'nun başkanlık sisteminin Türkiye'ye getirecekleri ile ilgili görüşleri ise AK Parti'nin başkanlık sistemine geçiş yönünde çalışmaları hızlandıracağının sinyalini veriyor.