Serveti sermayeye dönüştüremedik
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türkiye’nin yastık altındaki altınından, toprağın üzerinde yükselen gayrimenkullerine kadar oluşturduğu servetini artık menkul kıymetleştirerek sermayeye çevirmesi gerektiğine işaret etti.
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “İstanbul’u finans merkezi yapamadık ama gayrimenkul merkezi yaptık. Ama bu gayrimenkulleri de menkulleştiremedik. Serveti sermayeye dönüştüremedik” dedi.
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türkiye sermaye piyasalarının gelişmesi gerektiğine çok inanan bir isim. Her fırsatta ‘Türkiye’nin ekonomisi ile mütenasip bir mali sistemi olmalı’ diyor ve sermayeyle ilgili uluslararası literatürdeki çalışmalara da ayrı bir önem vererek okuduğunu anlatıyor. Nitekim sohbet ederken üçüncü dünya ülkelerinde sermayeyi inceleyen Perulu iktisatçı Hernando De Soto’nun Sermayenin Sırrı kitabına da atıfta bulunuyor. De Soto, zenginlik ve fakirlik değiştirilemez bir alınyazısı mı? diye sorarken gayri menkul sektörü ile ilgili de bazı tespitlerde bulunuyor. Öyle ki kitapta incelenen gelişmekte olan ülkelerin gayrimenkul piyasalarına ilişkin tespitler ülke adı bağımsız herkes için geçerli. De Soto’nun araştırma ekibi tarafından yapılan hesaplara göre üçüncü dünya ülkelerinin ve eski komünist ülkelerde düşük gelirli halk tarafından elde tutulan, ancak hukuki olarak sahibi olunmayan gayrimenkullerin değeri en az 9.3 trilyon Amerikan doları.
GOS’lar başlı başına bir inovasyondu
Özince, ülkelerin sahip oldukları kaynakları kaydi ve tedavül edebilir bir şekle sokmak gerektiğine inanıyor. Merkez Bankası’nın zorunlu karşılıklara altını da dahil etmesiyle başlayan yastık altındaki ‘altın’ın kaydileşme sürecinin bir başlangıç olsa da hala büyük bir servetin sisteme dahil edilemediğine işaret eden Özince, “De Soto kitabında ‘varlıklarınızı kaydileştirebilmeniz lazım’ diyor. Burada da iş aslında hukuka geliyor. Varlık sahipleri kadar varlıklardan istifade edecek kişilere de güvence vereceksiniz. Mali sektör de onu sermayeye çevirerek, bir birimi nasıl daha büyük bir birim haline getirebileceğine bakacak” dedi ve ekledi: “Dünyanın 20 büyük ekonomisinden biri olmuş ülkenizin boyuyla mütenasip bir servetinizin olması lazım ki var. Bankacılık kurduk, Borsa İstanbul'u kurduk ama bu varlıkların tedavül edeceği piyasaları oluşturmak lazım. Bugün ülkemizde bilhassa imara konu geliştirebilir varlıkları sermaye piyasasına dönüştürmek lazım. Türkiye servetini sermayeleştirebilmeli. Bir ekonominin boyuyla alakalı mali sektöre sahip olması kadar makul ve esas bir şey yok. Bir taşıt aracının kapasitesinin altında motora sahip olması gibi bir şey bu. Gayri menkulün hala çok ciddi bir bölümünün kamunun elinde olması da işin daha yapılabilir olduğunu gösteriyor. Köprü ve otoyollarla ilgili zamanında çıkartılan gelir ortaklığı senetleri (GOS) başlı başına bir inovasyondu.”
Ersin Özince, bir bankacıdan ziyade artık bir ‘vatandaş’ gözüyle bu kadar gelişime sahip olmasına karşın gayrimenkul refinansmanı ile ilgili neden yeterli bir sistemin halen kurulamamış olmasını da hüsranla karşılıyor. Özince, “Genç toplumun refleksinin ne olacağını benden daha iyi bilenler çıkacaktır. Ama tasarrufu halktan ve ücretliden bekleyerek bir yere varmak mümkün değil. Tasarrufu cazip gelecek kitlelere yaymak, gayrimenkulün kayıt altına alınabilmesi ve vatandaşın varlık yönünden devletiyle barışması ve bu potansiyelinin kaldıracının kullanılması, muhteşem bir sinerji sağlar” dedi.
Bankacılık tezahürat gerektiren bir alan değil
Bugün Türkiye’de büyük gayrimenkul projelerine imzalar atıldığını ve yeni havaalanının İstanbul’un turizm ve ulaşım açısından çok daha fazla önem kazanmasına da katkıda bulunacağına işaret eden Özince, “Bu konulardaki gelişmeleri çok önemsiyorum. Biz İstanbul finans merkezi olsun derken İstanbul hatta Türkiye önemli ölçüde ulaşım merkezi konumuna geldi. Ama bankacılık açısından biz içerideki banka hissedarlarını hatta yöneticilerini dahi istikrarlı bir piyasaya inandırmış değiliz. Bankacılık bir futbol takımı gibi olumlu ya da olumsuz çok net aleyhte ya da lehte tezahürat gerektiren bir alan değildir. Bankacılık bilançosuyla hissedarlarının tatminiyle ölçülmelidir. Bugün en büyük banka sermayedarlarının bile memnunsuz olduğunu görüyorum. Mevzuatta çok önemli değişiklikler oluyor. Söylemlerde çok önemli, kaygı doğurucu ifadeler oluyor. İş çevrelerinden bile zaman zaman çok ilginç değerlendirmeler çıkıyor” diye konuştu.
Finans merkezi olan Dubai’yi kutlamak lazım
İstanbul’un ‘finans merkezi’ olması için harekete geçilmesinin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçmesine rağmen 2008 krizine rağmen Dubai’nin bu konuda daha çok mesafe aldığına işaret eden İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı, “Sonuç itibariyle bir emirlik olan Dubai’yi kutlamak lazım. Biz 2005 yılında bu konudaki düşüncelerimizi açıklamıştık. O dönemde Dubai’ye gittiğimizde de uluslar arası finans merkezi projesini ilan edeli 2 yıl olmuştu. Bugün 2008 krizine rağmen bir emirlik olan ülkenin gösterebildiği istikrar örnek olmalıdır. Biz ona uygun ortamı hazırlayamadık. Yanlış anlaşılmasın kimseyi eleştirmek amacıyla da söylemiyorum. Bu Türkiye’ye zarar da getirmez. Ama bankacılık sektörü yerli ve yabancı sermayedar açısından görevini yapıp belli bir doyum noktasına gelmiştir” açıklamasını yaptı.
Dünya devi bankalar daha bir süre dizlerinin üzerinde doğrulamaz
Dünya bankacılık sistemindeki gelişmeleri de değerlendiren İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “Ben dünyada bankacılık sektörünün bir süre daha dizlerinin üzerine dahi kalkamayacağını düşünüyorum” dedi. Ersin Özince, Türkiye’de ise reel olarak büyümenin kaçınılmaz olduğunu ve bunun da yatırımcı ilgisini Türkiye üzerinde tutmaya devam edebileceği öngörüsünde de bulundu. Özince, “Dünyada bankacılık sektörünün yaşadıkları ve özellikle büyük uluslararası bankaların düştükleri hatalar nazara dikkate alındığında bizde de bir takım bankaların hassasiyetinin pek fazla olduğunu da düşünmüyorum” dedi. Türk bankacılık sisteminde en büyük özel bankaların dahi bir çok alanda yüzde 15’in üzerine çıkamayan pazar payları olduğunu ve bununda çok iyi bir dağılım gösterdiğini ifade eden Özince, “Türkiye’nin problemi bankacılık sektöründe değil. Bankacılık sektörü özellikle son 14 yıl içinde gösterdiği gelişmelerle son derece önemli yol kat etti. Bizim esas bankacılığa alternatif başta sermaye piyasası olmak üzere mali sektörün diğer unsurlarını oluşturmamız gerekirdi. Özellikle reel sektöre kredi ve sermaye oluşturacak alternatif piyasaların bulunmayışı problem. Bankacılık sektöründen yeni post çıkarmaya çalışmamızın anlamı yok” değerlendirmesinde bulundu. Katılım bankacılığında atılan son adımları nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ise Ersin Özince, “Orada da inovasyon ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Özel finans kurumlarında ticari bankalara nazaran perakende bankacılık ürünlerinde önemli eksiklikler var. Bunu da sadece Türkiye’de eksiklik olarak algılamayın, dünyanın her yerinde var. Bir bina yapacaksınız, temeli yoksa ‘ Neden beşinci kata çıkamıyoruz?’ diye soramazsınız. Temel yokta onun için çıkılamıyor” dedi.