Teftiş Kurulu görevlendiriliyor
Asansör kazasıyla ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun görevlendirileceğini açıklayan Arınç, Bakanlar Kurulu'nda İş Güvenliği Eylem Planı hazırlanması kararı alındığını da bildirdi
ANKARA - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "(Çözüm sürecine yönelik toplantı) Bu haftada bu toplantının ikincisini yapacağız. Terörle Mücadele Üst Kurulunu en yakın zamanda toplayacağım. Esasen onun dışındaki kurumlarla da görüş alışverişimiz devam etmektedir. Ben şu iki yıllık süreçte bugün geldiğimiz noktada çözüme çok daha yaklaştığımızı ve sürecin aydınlık bir ışık olarak rahatlıkla görülebildiğini söyleyebilirim" dedi.
Bakanlar Kurulu toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, çözüm süreciyle ilgili yol haritasının ne zaman açıklanacağına dair bir soru üzerine, şu yanıtı verdi:
"Çözüm süreci konusunda geçtiğimiz hafta Sayın Başbakanımızla kapsamlı bir toplantı yaptık. Fevkalade verimli oldu. Görevler, yetkiler, yapılacak işler tekrar bir standart haline getirildi. Bu konuda herkes üzerine düşen rolü en güzel şekliyle oynayacak, görevini en iyi şekliyle yapacak. Bu işin anahtarı, bu işin kilit rolü TBMM'den çıkarttığımız toplumsal bütünleşmenin güçlendirmesi ve terörün sona erdirilmesiyle ilgili kanundur. Bu kanun 36 oyun dışında neredeyse Meclis'in ittifakıyla kabul edilmiştir. O 6 maddelik çerçeve kanundur, 6 maddelik çerçeve kanun içerinde ne varsa onları yerine getireceğiz. Yol haritası nedir, hangi tarihte açıklanacaktır, içeriğinde ne vardır? bunları sormayınız bunları kimse de söylemez ancak belki bazı ip uçlarını bazı arkadaşlarımız verebilir. Ben bu sürecin içeriğinde bana göre önemli bir rolün içerisindeysem doğrusu şunu şu zaman yapacağız, bunu zaman bu zaman yapacağız, şunlar, şu maddeler olacak diye böyle bir şeyi kamuoyuyla paylaşmam."
Çıkartılan kanunun aynen uygulanacağını ve bu kapsamda yapılacak işlerin bir kısmının idari tasarruf nitelikte olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Bu bakanlıkların ve hükümetimizin yetkisindedir, bürokrasiye aittir. Onu ben yapın derim, ertesi gün yaparlar. Bunun için davul zurna çalmaya da gerek yoktur. Bazı kanuni düzenlemeler yapacaksa bunun için Meclis'ten başka gideceğimiz bir yol yok. O zamanda size Meclis'e giderken de Meclis'te görüşmeler sırasında da neyi kapsadığını ayrıca anlatırız. Bu çözüm süreci çok isteyenleri olmasına rağmen istemeyenleri de çok bol olduğu için büyük bir hassasiyetle takip edilmesi gerekir. O yüzden bazı arkadaşlarımızın zaman zaman bazı açıklamaları olacaksa, bunları bir başkasına yorumlatmaya gerek yok. Bakınız adayla gidenler, gelenler görüşmeler var. Oradan yayınlanan bazı mesajlar, anlatılanlar var. Bunların içerisinde bizim en çok dikkat etmemiz gereken, çözüm sürecini en kısa sürede olumlu sonuçlandırmak mecburiyetindeyiz. Bu Türkiye'nin yararınadır. Zaman ve süreç uzadıkça elbette bu işe maniler katılabilir. Çünkü bazı çeteler sadece bu süreci provoke etmek için bazı eylemler yapmaktadırlar. Bir: iç güvenlik ve asayişimiz mükemmel olmalı, ikincisi de çözüm süreci başarıyla sonuçlanmalı."
Arınç, yapılacakların madde madde haline getirilip, zaman içinde hepsinin adımlarının atılacağını bildirerek "Belki siz bunları 'aa bu da oldu' diyerek karşılayacaksınız. Bunu öncesinde açıklamak gibi bir düşüncemiz yok. Bu hafta da bu toplantının ikincisini yapacağız. Terörle Mücadele Üst Kurulunu en yakın zamanda toplayacağım. Esasen onun dışındaki kurumlarla da görüş alışverişimiz devam etmektedir. Ben şu iki yıllık süreçte bugün geldiğimiz noktada çözüme çok daha yaklaştığımızı ve sürecin aydınlık bir ışık olarak rahatlıkla görülebildiğini söyleyebilirim" dedi.
"14-15 Ekim'de ancak TBMM'de yasamaya başlayacağız"
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın hakim ve savcıların özlük hakları ve sicil affını düzenleyen yasa teklifinin Bakanlar Kurulunun gündemine gelebileceğine yönelik açıklamalarının olduğu hatırlatılarak söz konusu çalışmanın gündeme gelip gelmediğinin hatırlatılması üzerine Arınç, "Bakanlar Kuruluna gelmedi çünkü HSYK seçimleri doğrudan hükümetin meselesi değil" ifadesini kullandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bazı yargı mensuplarını kabul ettiğini anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
"Sayın Başbakanımız o günkü ifadelerinde 'HSYK üyelerini seçecek. Bu Türkiye için çok önemlidir. Benimle başka görüşmek isteyenler varsa onlarla da görüşmeye hazırım' demiştir. O gün görüşmeye katılanlar elbette bazı taleplerde yargı adına bulunmuşlardır. Sicil affının çıkarılması, belki mali durumlar konusunda iyileştirmeler yapılması. Bunlar yargının sorunları olarak mutlaka dikkate alınacaktır. Sayın Bozdağ gerekirse tasarı, gerekiyorsa belki bazı milletvekillerimizin teklifiyle bunu gündeme getirecektir. Yani, Yargıda Birlik'in Başbakanımızdan veya Sayın Bakanımızdan yargı adına talepleri ne olmuşsa bunlar makul karşılandığını biliyorum. Ancak biliyorsunuz 1 Ekim'e kadar Meclis tatilde, bugünkü çalışması olağanüstü bir toplantıdır. 1 Ekim'den sonra galiba hemen Kurban Bayramımız var. Biz 14-15 Ekim'de ancak TBMM'de yasamaya başlayacağız. Dolayısıyla seçimler öncesinde bir yasama çalışması yapmayı zaten düşünmeyiz, buna fiilen de imkan yok. Ama gelişen süreç içerisinde yargının sorunlarını her ne kadar adli yılın açılışında konuşulmamış olsa bile bize anlatan herkesin bu taleplerine kulak vermek mecburiyetindeyiz."
Başbakan Yardımcısı Arınç, Şişli'deki asansör kazasına ilişkin, "Bu yurttaşlarımızın her birine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın sosyal güvenlik alanında ölüm geliri, ölüm aylığı ve diğer ödemelerin süratle yapılmasına karar verildi. Bu konuda bir gecikme söz konusu değildir" dedi.
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında açıklama yaptı, gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Bakanlar Kurulu'nda İstanbul’da meydana gelen iş kazası ve kazada hayatını kaybeden 10 işçiyle ilgili olayın araştırılmasının gündeme geldiğini anlatan Arınç, yaklaşık 3 saat boyunca facia üzerine ilgili bakanların olayın meydana gelişi, öncesi ve sonrasıyla muhtemel sebepleri konusunda fikirlerini ifade ettiklerini bildirdi.
"Bu acı milletimizin acısıdır"
İşçilerin asansörün 31. kattan düşmesi suretiyle hayatlarını kaybettiklerini hatırlatan Arınç, "Bu sadece İstanbul’da ve kendi çevrelerinde değil şüphesiz hepimiz için de büyük bir acı oldu, büyük bir kayıp oldu, fevkalade üzüldük. Allah’tan rahmet diliyoruz genç arkadaşlarımıza. Hayatlarını kazanmak için zor işlerde çalışan, gece gündüz emek sarf eden bu arkadaşlarımızın böyle bir facia sonunda hayatlarını kaybetmiş olmalarından gerçekten büyük üzüntü duyduk. Kardeşler var ve memleketlerine 3-5 kuruş kazanarak bunları göndermek ve aile bütçelerine katkıda bulunmak isteyen işçi kardeşlerimiz var. Bu acı milletimizin acısıdır, hepimiz üzgünüz. Onlara Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum" diye konuştu.
"Adli soruşturma devam ediyor"
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in kazanın hemen ardından olay yerine intikal ettiğini ve Başbakan Davutoğlu'nun bilgilendirildiğini anımsatan Arınç, "Sayın Faruk Çelik’in konu hakkında verdiği bilgileri etraflıca dinlemiş olduk. Daha sonra şüphesiz İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir adli soruşturma başlatıldı, bu adli soruşturma devam ediyor. Olayın meydana gelmesiyle ilgili olarak idari bakımdan bir sorumluluk var mıdır? Hemen hemen her olaydan, özellikle ölümlü olaylardan sonra adli soruşturma yalnız kalmıyor, idari soruşturma da devam ediyor" bilgisini verdi.
Kazaya ilişkin ilgili bakanlıkların da çalışmalarının bulunduğunu dile getiren Arınç, "Bu çalışma sonucunda da kusurlular veya eksiklikler, dikkatsizlikler sebebiyle meydana gelmişse bu olay, en çok atfı kabil suç nerededir, kimdedir, bunların ortaya çıkarılması için gerekirse keşifler, bilirkişi incelemeleri de yapılmak suretiyle herhalde haklarında davalar açılacaktır ve kanunun öngördüğü cezalara muhatap olacaklardır" ifadesini kullandı.
Toplantıda varılan sonuçlara ilişkin de bilgi veren Arınç, "Öncelikle adli soruşturmaya bir müdahalemiz söz konusu değil. Olay anından itibaren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olay üzerinden soruşturma başlatmıştır. İdari soruşturma hem valiliğimiz ve hem ilgili kurumlar tarafından belediyeleri de kapsayacak biçimde bunların sorumluluklarını dikkate almak şekliyle o da başlatılmış ve devam etmektedir" diye konuştu.
Arınç, şöyle devam etti:
"Bugün Sayın Başbakanımız bu görüşmelerin sonunda bir karar verdi, o da kendi yetki ve sorumluluğunda bulunan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu görevlendirecektir. Başbakanlık Teftiş Kurulu da sadece bu spesifik olaya münhasır değil, bildiğiniz gibi bundan 3 yıl önce çok büyük bir özenle çıkardığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun bu geçtiğimiz 3-4 yıl içerisindeki uygulamaları ve verimlilik analizi yapılmak suretiyle bir eksiklik var mıdır, yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç var mıdır, bu olaylarla ilgili olarak süreçler nasıl cereyan etmektedir, yetki ve sorumluluklar kimlerdedir, böyle bir olay vukua geldiğinde kimler hangi noktalarda sorumluluk alabileceklerdir, bunları Başbakanlık Teftiş Kurulu’na çok özenli bir şekilde hazırlanması için Sayın Başbakanımız talimatlarını vermişlerdir."
İş kazası sonrası hayatını kaybeden vatandaşları için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sağladığı imkanların neler olduğu konusunun da detaylı olarak görüşüldüğünü anlatan Arınç, "Bu yurttaşlarımızın her birine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın sosyal güvenlik alanında ölüm geliri, ölüm aylığı ve diğer ödemelerin süratle yapılmasına karar verildi. Bu konuda bir gecikme söz konusu değildir" diye konuştu.
Toplantıda ILO sözleşmeleriyle ilgili 167 ve 176. maddeler konusunun da olduğunu söyleyen Arınç, şunları kaydetti:
"Aslında İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıktığı zaman bu sözleşmelerin hükümlerini de kapsayacak düzenlemeler yapılmıştı. Bu bakımdan tek başına ILO sözleşmelerinin bu maddelerine ilişkin bir gecikme söz konusu değildi, çünkü onların iş sağlığıyla, işçi sağlığıyla ilgili veya iş güvenliğiyle ilgili öngördüğü konuları esasen bu kanun çıkarken fazlasıyla karşılamış bulunmaktaydık. Bunlardan biliyorsunuz 167 sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi birisi, 176 sayılı Maden İşyerlerindeki Güvenliğin Sağlanmasıyla İlgili Sözleşme bir diğeriydi. Bu kanunla bu hükümler getirilmiş olmasına rağmen yine çağdaş standartlar gereği Avrupa Birliği normları gereği ILO sözleşmelerinin bu maddeye ilişkin kısımlarının da onaylanması maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir an önce gönderilmesi ve yeni yasama döneminin başında da kanunlaştırılması istenmiştir bunlar da gerçekleştirilecektir.
Arınç, "ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ile yapılan görüşmelerde diğer konuların yanı sıra Suriye ve Irak bağlamındaki güvenlik durumu ve bölgemizdeki tehditler ile işbirliği imkanları da tüm yönleriyle ele alınmaktadır. Ülkemizin bu konuda izleyeceği tutuma dair, gerekli değerlendirmeler de hem bugün için hem de bundan sonrası için kurumlar tarafından yapılacaktır" dedi.
Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalar yaptı, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Arınç, bir gazetecinin "Şişli'deki asansör kazasıyla ilgili, Başbakan hayatını kaybedenlerin şehit sayılacağını ifade etmişti. Buna ilişkin bir düzenleme yapılacak mı? Bundan sonra muhtemel kazalarda iş kazalarında hayatını kaybedenler artık şehit mi sayılacak" şeklindeki soru üzerine, Başbakan Davutoğlu'nun Konya ziyareti sırasında olayla ilgili bir açıklaması olduğunu anımsattı.
Başbakan Davutoğlu'nun öncelikle üzüntülerini ifade ettiğini, olayın herkesi derinden üzdüğünü dile getiren Arınç, "Ancak her olayın arkasından bu olayda vefat edenlerin şehit sayılması gibi ne bir düşüncemiz var, ne de bunun doğru olduğuna inanırız" diye konuştu.
Şehitliğin dini bir kavram olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
"Biz işin hukuk yanındayız. Evet terörle mücadelede hayatlarını kaybedenler için veya buna bağlantılı olarak bazı olaylarda hayatını kaybedenler için veya maluliyete düşen yani gazi olduğuna inandığımız için düzenlemeler yapılmıştır. Ancak son zamanlarda yine bazı olaylarda hayatını kaybedenlerin şehitlere ve gazilere vazife malullerine tanıdığımız haklardan istifade etmesi gündeme gelmiştir. Bu başka bir şey. Yani şunu söylemek istiyorum: Şehitlik kavramını şüphesiz hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu kavramın neleri kapsadığını da çok iyi biliyoruz. Vatan mücadelesinde hayatını kaybeden insanların, elbette başka sebeplerle de hayatını kaybetmiş insanların hükmen şehit sayılabileceği, Peygamberimizin hadislerinde de İslam alimlerinin sözlerinde de yer almıştır. Kanunun tanıdığı şehitlik kavramı farklı bir şeydir, İslam'ın, Kuran'ın Peygamber'in 'onlar da hükmen şehittirler' demesi farklı bir şeydir. Mesela yanarak boğularak ölenler için şehit olabileceği konuşulmuştur. Ekmek parası kazanırken helal rızık peşindeyken ölenler için şehit olabileceği konuşulmuştur. Kendi malını muhafaza ederken zorla ve zulmen öldürülen insanların da şehit olabileceği peygamberin pek çok hadislerinde geçmektedir. Sayın Başbakanımız da zannediyorum ki işin dini boyutuna, manevi boyutuna dikkati çekmek için, 20,22, 24 yaşındaki kardeşiyle beraber, hatta babasıyla beraber aynı işyerinde çalışan, kimi Gümüşhane'den gelmiş, kimi bir başka yerden gelmiş, İstanbul'da hatta 'aile bütçesine katkısı olur, nişanım var, düğünüm var biraz daha fazla para biriktireyim' diye çalışan insanların tek amacı helal rızık ise, helal rızık peşinde koşarken de hayatını kaybedenin bize göre, İslam'a göre, Kur'an'a göre, Peygamber'imizin hadisine göre şehit sayılabileceğini söylemiştir. Bunu biz de bunu zaman zaman kullanıyoruz."
"Elimizdeki kanunları en esnek bir şekilde kullanacağız"
Arınç, Asansör kazasında yaşamını yitiren yurttaşların karşılığının mutlaka Sosyal Güvenlik Kanunu'nda bulunduğunun, bunu tekrar tekrar söylemeye gerek olmadığının altını çizerek, "Hatta iş kazası olduğu içi aynı gün göreve başlamış olsa bile, girişi yapılsa bile, sosyal güvenlik bağlantısı kurulsa bile ölüm geliri veya ölüm aylığının bağlanması mümkündür. Bazıları için ikisinin birden sağlanması mümkündür. Bazıları için de anne babası varsa eğer bekar ölmüşse onların da muhtaç olmak kaydıyla elbette bazı imkanlara kavuşması mümkündür. Biz idare olarak elimizdeki kanunları en esnek bir şekilde bu yurttaşlarımız için kullanacağız. Hepsine şüphesiz yardımlar karşılıksız da yapılacaktır ama bunların da hukuken kanun ve şehit sayılması düşünülmemiştir, düşünülmesi de mümkün değildir" açıklamasında bulundu.
NATO zirvesi
Bülent Arınç, NATO zirvesindeki "IŞİD'e yönelik NATO ülkelerinin içinde bulunduğu bir koalisyon kurulması" kararının ve ABD Başkanı Obama'nın, "Türkiye'nin daha aktif, daha ön planda olması gerektiği" yönündeki açıklamaları hatırlatılarak sorulan "Türkiye muhtemel bir koalisyon kurulduğu takdirde bu koalisyonda yer alacak mı? Nasıl bir sorumluluk üstlenecek. Almayacaksa gerekçesi nedir" sorusuna karşılık, zirvede IŞİD'e karşı mücadelede işbirliği için bir çekirdek koalisyon oluşturulmasının gündeme geldiğinin bilindiğini söyledi. Arınç, ABD'nin bu konuda Türkiye'nin de içinde bulunabileceği bir koalisyondan bahsettiğini, bu zirvede ne konuşulduğunu ve Türkiye'nin bu konudaki düşüncelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiğini belirtti.
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel'in Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Özel ve Başbakan Davutoğlu ile görüşmeler yaptığını belirten Arınç, "Hagel ile yapılan görüşmelerde diğer konuların yanı sıra Suriye ve Irak bağlamındaki güvenlik durumu ve bölgemizdeki tehditler ile işbirliği imkanları da tüm yönleriyle ele alınmaktadır. Ülkemizin bu konuda izleyeceği tutuma dair, gerekli değerlendirmeler de hem bugün için hem de bundan sonrası için kurumlar tarafından yapılacaktır" diye konuştu.
"Bütün mücadelemizi hukuk çerçevesi içinde yapacağız"
Bir gazetecinin "Fethullah Gülen'in iade talebi noktasında hangi aşamaya gelindi. Hükümet bu konuda bir çalışma yapıyor mu" sorusunu da yanıtlayan Arınç, ABD Başkanı Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmelerinde hem baş başa hem de daha sonra heyetler halinde takriben bir buçuk saat süren görüşmelerde neler konuşulduğu hakkında birebir bilgilerinin olmadığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplantıdan sonra gazetecilerle yaptığı görüşmelerde bazı konularda ipuçları verdiğini söyleyen Arınç, şunları kaydetti:
"Sayın Başbakanımız da Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti sonrası kendisiyle belki bir görüşme yapmıştır veya yapacaktır. Bu konuda hükümetimizin de Sayın Cumhurbaşkanımızın da sözleri, bu konudaki düşünceleri herkesin malumudur. Ancak TBMM'de hükümet adına müzakereler sırasında bir cümlenin üzerinde fazlasıyla durmaya çalıştım. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz bütün mücadelemizi veya yasa dışı yapılanlarla ilgili yapacağımız bütün mücadeleleri hukuk çerçevesi içinde yapacağız. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bunun dışında kimse bizden bir şey beklemesin. Başka ülkelerin de beklediğini zannetmiyorum. ABD de kişi hak ve özgürlüklerine çok değer veren aynı zamanda da ifade özgürlüğü konusunda en iyi kurallara sahip bunu fiilen uygulayan bir ülkedir. Evet 11 Eylül'den sonra ABD'de de bir sendrom yaşanmış ve hukukun dışına çıkılarak bazı mücadele yöntemleri de benimsenmiş olabilir. Ama genel çerçeve hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne sahip olmak bizim için hiçbir zaman vazgeçilemez unsurlardır.
Dolayısıyla Türkiye'deki bu yapılanmayla ilgili olarak ABD'deki o zatın Türkiye'ye iadesi istenecekse veya o ülkeden sınır dışı edilmesi istenecekse ABD'nin ilk defa soracağı veya isteyeceği konu, bu konudaki eldeki bilgi ve belgelerin kendisine ulaştırılmasıdır. Biz bunun gerekli ve doğru olduğuna da hem şahsen hem hükümetimiz olarak inanırız. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir yerde ifadesi geçiyor. 'Yani MİT ve ABD istihbaratı bu konuda çalışma yapabilirler.' Elde varsa bilgi ve belgeler şüphesiz hükümetler kanalıyla da başka kanallarla da ABD ile müşterek bir çalışma şekline dönüştürülebilir. Yoksa birilerinin zannettiği gibi 'Onu oradan al, bana ver' şeklindeki bir talebin dünyada artık karşılanma imkanı kalmamıştır. Belki bazı siyasi sebeplerle Türkiye'nin güvenliğini tehdit ettiği düşünülen ama hakkında herhangi bir suçlama, herhangi bir iddianame, herhangi bir yargı kararı bulunmadığı da varsayılan bir insan hakkında o ülkenin tavrının ne olacağını benim bilmem mümkün değil. Yani şunu söylemek istiyorum: Adli yardımlaşma iki ülke arasında olabilir, bazen suçluların iadesi anlaşması da olabilir. Ama bunların hepsi hukuki bakımdan bir dava açılmasını, o davanın hükümle sonuçlanmasını ve kesinleşmesini gerektirir. Bunun dışında Sayın Cumhurbaşkanı'nın deporte edilmesi konusundaki taleplerinin bir siyasi talep olarak ABD tarafından nasıl karşılanacağını doğrusu benim bilmem mümkün değil."
"İş güvenliğinin hayati önemde olduğu anlaşılmıştır"
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "İş güvenliği konusu artık Türkiye için hayati önemde bir konu olduğu anlaşılmıştır" dedi.
Arınç, Başbakan Davutoğlu'nun bu hafta içinde bütün bakanlıkları ziyaret ederek bakanlıkların çalışmaları, yetkileri ve sorumlulukları konusunda kapsamlı brifingler alacağını, bu çalışmalara ilk olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından başlayacağını söyledi.
Toplantıda, "İş Güvenliği Eylem Planı" yapılması ve kamuoyuna açıklanması kararı alındığını belirten Arınç, şunları kaydetti:
"Başbakanlık Teftiş Kurulumuzun çalışmaları, adli ve idari soruşturmaların sonuçları ve aynı zamanda bakanlıklar arasında bir komite kurmak suretiyle aralarındaki iş güdümü ve koordinasyonu ne şekilde sağladıklarını veya bu konuda değişiklikler varsa bunların öngörüldüğü bir çalışma yapılacak. İş güvenliği konusu artık Türkiye için hayati önemde bir konu olduğu anlaşılmıştır. Bu sadece 10 tane işçimizin, bir asansörün düşmesi sonucu vefatıyla ilgili de değildir.
Son zamanlarda o kadar garip olaylar yaşanmaya başladı ki bildiğiniz gibi bir damperli kamyon, şehir içerisinde damperi kalkık vaziyette, kilometrelerce yol alabiliyor ve sonunda da bir üst geçide çarpmak suretiyle geçit çökertiliyor ve altında kalan minibüsün şoförü hayatını kaybediyor. Bir başka yerde bir barajın yakınında insanlar piknik yaparken, sular birden geliyor, uyarılar yapılmıştı da olabilir ama insanlarımız burada hayatlarını kaybedebiliyorlar. Bir tanker Diyarbakır'da bir patlama sonucunda havaya uçuyor ama 30 yurttaşımız hayatını kaybediyor. Yani mesele sadece 10 işçimizin hayatını kaybetmesiyle ilgili de 300 vatandaşımızın Soma madenlerinde hayatını kaybetmesiyle de bunu bağlantılı düşünebiliriz."
"İş kazası en çok inşaat sektöründe meydana geliyor"
Arınç, "O kadar yasal düzenleme yapıyoruz, o kadar işçi sayımız artıyor o kadar yeni güvenlik tedbirleri alıyoruz ama buna rağmen eğer bu iş kazaları olup hayatımızı kaybedebiliyorsak nerede bir eksiklik var veya uygulamada nerede bir aksama var şüphesiz bunları da görebileceğiz" diye konuştu.
İş kazaları konusunda pek çok sektör dikkate alınarak yapılan incelemelerde, en yüksek kaza oranının inşaat sektöründe olduğunun görüldüğüne işaret eden Arınç, son 5 yılın ortalamasıyla inşaat sektöründe kayıp sayısının 351 civarında olduğunu bildirdi. Bazı yıllarda bu sayının 400-500’ün üzerine çıktığını, bazı yıllarda 200 civarında kaldığını anlatan Arınç, "Yani binlerce insanının çalıştığı sektörlerin içerisinde bu kadar sayının bile yüksek görülmesini biz fevkalade önemsiyoruz" diye konuştu.
"Bir kişinin hayatı bile bizim için çok önemli"
İşyeri istatistiklerine göre, "çok tehlikeli işyeri" sınıfında 226 bin 577 işçi bulunduğuna dikkati çeken Arınç, "az tehlikeli", "tehlikeli" ve "çok tehlikeli" sınıflardaki işyeri sayısı toplamının da 1 milyon 391 bin 453 olduğunu aktardı. Bunların tümünde çalışan sayısının da 3 milyon 773 bin 92 olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Bütün buralarda iş yeri hekimlerimiz var. İş güvenliği uzmanı belgesi alanlarımız var ve teftiş görevlerini yapan 959 iş müfettişimiz, 544 iş sağılı güvenliği uzmanı, 415 iş müfettişimiz işin yürütülmesi yönünden teftiş görevlerini icra ediyorlar. İş kazası meslek hastalığı istatistiklerine baktığımız zaman da diğerlerine baktığımız zaman da feryat edecek çok büyük zor durumda kaldığımızı ifade edebilecek sonuçlar yok. Ama bir kişinin hayatı bile bizim için çok önemli."
Toplantıda, iş kazası sonucu meydana gelen kayıplar noktasında iş sağlığı ve iş güvenliği bakımından bir eksiklik olup olmadığını uzun boylu tartıştıklarını dile getiren Arınç, "Biraz önce söylediğim için diğerleri de dikkatiniz çekebilir, en çok ölümlü iş kazası inşat sektöründe oluyor. Bunun ortalaması 351 olduğunu söylemiştim. 2008’de 297, 2009’da 156, 2010’da 475, 2011’de daha yüksek sayıda 570 ama 6 yılın ortalaması 351 görülüyor" bilgisini verdi.
Arınç, 2012 yılı sonu itibarıyla ölümlü iş kazası sayısına göre ikinci sırada 115 ölümlü iş kazasıyla nakliyat sektörü bulunduğunu, üçüncü sırada ise maden sektörü yer aldığını ifade etti.
Maden sektöründe 2008'de 66, 2009’da 20, 2010’da 125, 2011’de 116, 2012’de 44 ölümlü iş kazası yaşandığını, ortalama iş kazası sayısının 74 olduğunu anlatan Arınç, diğer iş kollarından metal iş kolunda ise 52, makina iş kolunda 27, gıda sektöründe 26, tekstil sektöründe 22, mobilya sektöründe de de ortalama ölümlü kaza sayısının 11 olarak görüldüğünü kaydetti.
Arınç, İstanbul'daki iş kazasıyla ilgili bazı tespitleri olduğunu söyleyen Arınç, şöyle konuştu:
"Burada tabii dikkatimizi çeken şudur: Büyük bir inşaat yapılıyor, burada bir asıl işveren var. Onunla birlikte çalışan sayısı 183’tür, ayrıca faal olarak hizmet alımı suretiyle 45 firma var. 45 firmada çalışan işçi sayısı da bin 316. Topladığınız zaman bütün bunların hepsinin bin 300’ün de üzerinde, çok daha üzerinde bir işçi sayısına ulaştığını görebiliyoruz. Çünkü herkes alt işveren taşeron veya yüklenici, bir kısmı asansörde, bir kısmı da bina kaplamasıyla ihale edilmiş. Bunlardan asansörün operatörlüğünü yaptığını öğrendiğimiz rahmetli Hıdır Ali Genç de olaydan birkaç gün önce ancak göreve başlayabilmiş ve maalesef inşaat malzemelerinin son kata kadar çıkarılması sırasında böyle bir kaza vukua gelmiş. Yani bizim tespitlerimize göre, kazanının neden olabileceğini az çok anlıyoruz ancak müsaade ederseniz, bu konuyu bilir kişi ve uzmanların da incelemesi ve adli soruşturma içerisinde yer almasıyla çok daha yakından öğrenebileceğimizi ümit ediyorum."
"Ne iş varsa yaparım abi dönemi, geçti"
"İş Güvenliği Eylem Planı yapılması ve kamuoyuna açıklanması, inşallah bu çalışmalara müteakip en kısa zamanda bizzat Başbakanımız Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanacaktır" diyen Arınç, toplantıda ayrıca Mesleki Yeterlilik Kurumunun rolü üzerinde durulduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız bugüne kadar 560 meslek hakkında kriterler belirlemiştir. 'Yani ne iş varsa yaparım abi' dönemi, geçti. Vasıflı elemanların işlerde çalıştırılması döneminin de geldiğini düşünüyoruz. Mesleki yeterlilik sertifikası almayanların, o mesleklerde çalışmaması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda bir yönetmeliğin çıkarıldığı ve bakanlıklar arasında koordinasyonla elimizde maddi imkanlar da bulunduğu halde, mesleki yeterlilik konusunda bugüne kadar ciddi bir adımın atılmadığı maalesef görülmüştür. Yani şüphesiz bu işi bilenlerin, bu işleri yaptıklarını düşünebilirsiniz. Birkaç gün önce gelip önemli bir işi yapmak üzere görevlendirilen insanın gerçekten bu konuda yetişip yetişmediğini, bilgi ve becerisinin olup olmadığını elinde herhangi bir belge veya sertifikası bulunup bulunmadığını kontrol edecek bir mekanizmaya mutlaka ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Mesleki Yeterlilik Kurumu'nun faaliyetlerine önem verilecek ve bu standartlar ihtiyari olmaktan çıkarılıp zorunlu hale gelecek. Mesleki Yeterlilik Kurumu'na mutlaka eğitimlerle ilgili kaynak aktarılacaktır ki kaynak konusunda da herhangi bir sıkıntımız yoktur. Dolayısıyla Mesleki Yeterlilik Kurumu'nun çalışması ve sertifikalarının düzenlemesiyle ilgili bu yıl sonuna kadar mutlaka faaliyete geçirilmesi kararı verilmiştir."
İş kazalarıyla ilgili konuda bir başka boyutun da denetim mekanizmaları söyleyen Arınç, şöyle konuştu:
"Kamudaki denetimin, özel sektördeki denetimin ve bu süreçlerin daha dikkatli yapılması ve ayrıca bunların raporlar halinde öngörülmesi bu konuda bir eksiklik varsa bunların süratle giderilmesi düşünülmüştür. Tabii bütün Türkiye için aslında asansörlerin faaliyetlerinin çalışmalarının mutlaka sık sık kontrollerle yapılması gerekiyor. Bazı gazetelerde de başlıklar halinde vardı, yani kamuoyunu aydınlatıyor gazetelerimiz, o konuda teşekkür etmemiz lazım. Çünkü başka araştırmalara göre de Türkiye’de 460 bin civarında asansörün faal halde bulunduğunu ama bir iddiaya göre bunların yüzde 60’ının çalışmaması gerektiği konusunda bir ciddi endişe var. Eğer durum gerçekten böyle ise biz hepimiz asansörlere binerken cidden bir endişe içinde olmalıyız. Asansörlerin kontrolleri, kapasiteleri mutlaka periyodik bakımlarla desteklenmelidir. Bunu çalıştığımız Başbakanlık kurumundan da bilebiliriz, şüphesiz TBMM’den de ama 20 katlı sitelerde oturan arkadaşlarımız da var belki biraz masraflı olabilir ama teknik bakımlarının mutlaka periyodik olarak ve şikayet üzerine de kontrol altında tutulması gerektiğine inanıyoruz."
Başbakan Yardımcısı Arınç, son kaza sonrasında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının İş Sağılı ve İş Güvenliği Kanunu'nun 25. maddesine göre olayın yaşandığı yerdeki tüm faaliyetlerin durdurulduğunu ifade ederek şunları belirtti:
"Diğer şantiyelerde de 5 gün süreyle faaliyetleri durdurulmuştur ama kazanın olduğu yerde işçilerimizin haklarının da zarar görmemesi bakımından ve gerekli inceleme ve kontrollerin da yapılabilmesi amacıyla iş yerindeki inşaat sahasındaki tüm faaliyetler durdurulmuş bulunmaktadır."
Arınç, toplantıda, ayrıca hem Avrupa Birliği ile ilgili olarak hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yurt dışı ziyaretlerinde Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren konular ile bölgede cereyan eden diğer konularda ilgili görüşmeler yapıldığını bildirdi.