TEPAV: Fren takılı kaldı galiba

Düşük büyümeye karşı yapılabileceklerin sınırlı kalacağını açıklayan TEPAV, en azından önümüzdeki iki çeyrekte de yavaş büyüme döneminin sürmesini bekliyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - TEPAV yılın ilk yarısındaki düşük büyümenin yılın geriye kalanında da geçerli olacağını öngörerek, "Dahası, mevcut bilgiler ışığında, düşük büyümenin 2013'ün ilk çeyreğinde de sürmesi beklenir. Düşük büyümeyi önlemeye çalışacak yönde bir ekonomi politikası tepkisinin verilmesi zor görünüyor: Maliye politikasında manevra alanı yok. Para politikası ise uluslararası risk alma iştahındaki ve enflasyondaki gelişmelerle sınırlanabilir" değerlendirmesinde bulundu.

 TEPAV Finans Enstitüsü tarafından 2 ayda bir yayınlanan "Ekonomide Durum" başlıklı raporun ikinci sayısı çıktı.

Finans Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fatih Özatay'ın gözetiminde hazırlanan raporun bu sayısında, "potansiyelin oldukça altında kalan büyüme oranına nasıl tepki verilebileceği" tartışmaları ele alındı.

 Raporda hem dış koşullardaki göreli iyileşmenin hem de TCMB'nin daha gevşek para politikasının büyüme üzerinde olumlu etkileri olmasının bekleneceği, ancak bu etkilerin mevcut bilgiler ışığında oldukça sınırlı kalacağının anlaşıldığı belirtildi. Değerlendirmeye şöyle devam edildi:

 "Birinci neden, yurtdışı ile ilgili riskler. Özellikle ABD'ye ilişkin risk, önemli bir risk ve bu riske bağlı olarak dünyanın olumsuz bir şoka maruz kalıp kalmayacağı ancak 2013 içinde belli olacak. ABD'ye ve sözü edilen diğer risklere bağlı olarak ortaya çıkan belirsizlikler azalmadıkça özel kesimin yatırım yapma iştahının çarpıcı biçimde yükselmesini beklememek gerekiyor.

 İkinci neden TCMB'nin para politikasını hem daha fazla gevşetme hem de gevşek para politikasını uzun süre sürdürme olanağının sınırlı olması. Bu olanak var ama sınırlı. Çünkü petrol fiyatları yüksek düzeyde seyrediyor. İkinci bölümün sonunda tartışıldığı gibi, enflasyon, yüzde 6,2 olan TCMB tahminin belirgin biçimde üzerinde kalabilir yılsonunda.

 Üçüncü neden maliye politikasına ilişkin. Büyüme oranının düşmesine paralel olarak vergi gelirlerinde erozyon var. Ayrıca sürdürülmekte olan bazı yatırım harcamaları, bütçe harcamalarını yükseltme eğilimi taşıyor. Bu nedenledir ki Eylül ayının sonlarına doğru vergi gelirlerini artırmak üzere bir dizi mal ve hizmetin vergi oranlarını artırıldı. Yetkililerin açıklamalarından elektriğe ve doğalgaza da zam yapılmasının gündemde olduğu anlaşılıyor. Kısacası, maliye politikasında disiplin sağlamaya yönelik bazı adımlar atıldı. Hem yılın kalanında hem de 2013'ün önemli bir kısmında, sadece ekonomik açıdan bakınca, maliye politikasında gevşeme yönünde bir manevra alanı olmadığı anlaşılıyor.

 Dördüncüsü, Avrupa'ya ilişkin büyük riskler kalksa bile, Avrupa ülkelerinin azımsanmayacak bir süre büyüme oranları düşük olacak. Temmuz ayındaki IMF tahminine göre Euro Bölgesi gelecek yıl yüzde 0,7 oranında büyüyecek. Bu oran, 2010'da yüzde 1,9, 2011'de ise yüzde 1,5 düzeyindeydi. Avrupa'daki düşük büyüme Türkiye'nin ihracat performansını olumsuz etkiliyor/etkileyecek. Üstelik yine bir önceki bölümde belirtildiği gibi sadece Avrupa'nın değil ABD ve Çin'in, dolayısıyla tüm dünyanın büyüme hızlarının düşmesi riski var."

 Yılın ilk yarısındaki düşük büyümenin yılın geriye kalanında da geçerli olacağının öngörüldüğü raporda, "Dahası, mevcut bilgiler ışığında, düşük büyümenin 2013'ün ilk çeyreğinde de sürmesi beklenir. Düşük büyümeyi önlemeye çalışacak yönde bir ekonomi politikası tepkisinin verilmesi yukarıda tartışılan nedenlerle zor görünüyor: Maliye politikasında manevra alanı yok. Para politikası ise uluslararası risk alma iştahındaki ve enflasyondaki gelişmelerle sınırlanabilir" denildi.
 
Yapısal reform şart

Sorunun çözümünün yapısal reform yapmak olduğu açıklanan raporda şöyle denildi:
"Mali kural uygulamasına başlamış olsaydık, eylül ayının ikinci yarısında yanlış zamanda iç talebi kısıcı yönde maliye politikası kararları almamız gerekmeyecekti. İkinci olarak da, enerji fiyatları yüksekken karşımıza çıkan 'düşük büyüme oranı- yüksek cari açık-yüksek dış kaynak ihtiyacı' sorunu ile karşı karşıya kaldığımızın altını çizmek gerekiyor. Türkiye'nin, gelişmiş ülkelerle arasındaki büyük kişi başına gelir farkını kapatabilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak açıkça ortaya çıkıyor bu sorun. Yurtiçi tasarruf oranını nasıl artıracağımız tartışmasını bir an önce bitirip gerekli adımları atmaya başlamalıyız."