Teşvik paketleri ile cari açık kapanmaz
Hükümetin cari açığı 1.5 yıldır teşviklerle halletmeyi düşündüğünü ifade eden Hurşit Güneş, "Cari açık sorununun gerçekten teşvik paketi ile çözüleceğini düşünüyorlarsa bu konuda çok geciktiler. Teşvik paketiyle dış açık çözülmez. Katkısı olmaz demiyorum
Canan SAKARYA
ANKARA - CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, teşvik paketleri ile cari açık sorunun çözülemeyeceğini belirterek, Türkiye'nin makro tasarımının değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'nin 77 milyar dolar cari açık ile dünyanın ikinci dış açığını veren ülke durumunda olduğuna işaret eden Güneş, milli gelire pay olarak yüzde 10 civarında bir dış açıkla Türkiye'nin dünya rekoru kırdığını dile getirdi. CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Hurşit Güneş, Ankara temsilcimiz B. Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı.
Ekonomide en önemli risk olarak neyi görüyorsunuz?
2011 yılında, 77 milyar dolar cari açık verdik. 77 milyar dolar dünyanın ikinci büyük dış açığı. Dünyada 200'e yakın ülke var bu ülkelerden Amerika'yı hariç tuttuğunuz zaman dünyanın en büyük dış açığı. Amerika'nın kendine özgü bir özelliği var, dış açığını kapatabilir. Çünkü Amerika konvertibl olan bir parayı basıyor. Amerikan dolarını istediğiniz kadar basabilirsiniz. Bernanke'ye bu hafta biraz mesaiyi uzatın, dolar basın dersiniz kapanır. Bizde öyle bir imkan yok dış borç bulmak zorundasınız. Türkiye, dış açığını kendisi kapatamayan bir ülke, Amerika tek ülke, dünyada bir ikincisi yok. Avrupa'da da böyle bir ülke yok çünkü Avrupa'da euroyu basan bir ülke yok. Euro ortak para birimi dolayısıyla Türkiye aslında de facto olarak dünyanın en büyük dış açığını veren ülke. Milli gelire pay olarak baktığımızda da bir rekor var. Yani ekonominin büyüklüğü içinde 77 milyar dolar önemli bir rakam. Milli gelire pay olarak dış açık yüzde 10 civarında. Krizin içinde olan ülkelerden hangisini ele alırsanız alın böyle bir dış açık oranı yok, Türkiye bir dünya rekoru kırıyor. Türkiye bu denli bir dünya rekoru kırdığında bunun çok ciddi şekilde tartışılması gerekir ama tartışılmıyor. Bunu kamuoyuna muazzam bir ihracat artışı var diyerek oradan bakıp yutturmaya çalışıyorsunuz, şu anda yapılan bu. Şu anda dış açık kötü durumda. Dış açıkla kalkınan ülke var mı? Ne yazık ki bazı iktisatçılarımız bunu savunuyorlar. 'Bu kötü bir şey değil, tasarruf açığımız var ve bunu dış kaynakla karşılıyoruz kötü bir şey değil kullanabilirsek faydalı olur' diyorlar. Bu doğru değil çünkü dünyada kalkınmış ülkelere baktığınız zaman Amerika hariç Japonya, Almanya, Kore bunlar hep ihracatla kalkınmış ülkeler, bunların ihracatları ithalatlarının üzerinde, dış fazla yaratıyorlar, temel olarak büyüme motifleri ihracat. Türkiye'de ise durumun böyle olmadığı gözüküyor. Bu model belki halkımızı mutlu ediyor, çünkü ürettiğimizden çok daha fazlasını tüketiyoruz. Bunu da dış borçla finanse ettiğimiz için toplum bundan mutlu gözüküyor. Türkiye milli gelirinin yüzde 10'u kadar dış açık veriyor ve yüzde 8 kadar büyüyor. Bu iki rakamı yan yana getirdiğimizde daha fazla harcıyor ama yüzde 10 dışarıdan para bulup bunu yapıyor. Bu çok kötü bir durum ve bunu halka anlatmak zor.
Bu durum daha ne kadar sürdürebiliriz?
Bankaların kredileri daha hızlı gelişiyor halkımız çok büyük oranda borçlu. 1970, 1980 hatta 1990'lı yıllarda borçla tüketmek Türkiye toplumunun bir özelliği değildi. Artık öyle bir özellik edindik. Kredi kartları borçlanma yoluyla kullanılıyor bir kart yetmiyor, bir kredi kartından borcu çekiyor, diğer kredi kartından öbürünün borcunu ödüyor. Bu tehlikeli bir sarmal. Şu anda ciddi bir sorunumuz yok denilebilir ama üç beş yıl önce Yunan toplumu da çok mutluydu fakat birden bire olağanüstü kamu borcunun olduğu ve bunun sürdürülemeyeceği ortaya çıktı. Bir gün kreditörler yani bize dış borç verenler biz bu borçtan mutlu değiliz Türkiye bize göre fazla borçlu diyerek birden bire medyada olağanüstü bir patırdı gürültü kopartabilirler. Türkiye o zaman çıplak gerçekle karşı karşıya kalır. O nedenle de uyarmaya çalışıyoruz, günün birinde bunu çeviremeyebiliriz, çünkü bu cari açık rakamı çok yüksek bir rakam. Türkiye sonunda şöyle bir yere geldi büyümeyi düşürelim. Çin gibi yüksek bir büyüme ve yüksek bir dış fazla yapamıyoruz. Ancak ekonomiyi durdurabilirsek cari işlemler açığını ortadan kaldırabiliriz. Bu marazi bir durum ve çok ciddi bir marazi durum, bu marazi durum ne yazık ki Türkiye'nin 2001 krizinden sonra aşmak istediği bir durum. Çünkü biz 2001 krizinde de bir dış açık ile karşı karşıyaydık. Sabit kur sisteminden çıkalım dalgalı kur sistemi ile Türkiye dış açık sorununu aşsın diye 2001 krizinde dalgalı kur sistemine geçtik. Kemal Derviş Türkiye'ye geldi, sabit kur değil dalgalı kur sistemine geçildi. Peki biz dış açık sorunundan kurtulabildik mi kurtulamadık. Peki bunun sorumlusu o zamanki hükümet mi yoksa 2002'den 2012'ye kadar yönetmiş AKP iktidarları mı? Bana kalırsa AKP iktidarları çünkü süre çok uzun. İkinci ve Türkiye'de gözardı edilen diğer bir temel mesele tarımın durumu.
Hükümet cari açığı çare olacak yeni bir teşvik paketi hazırladı, Teşvik sistemi hangi ayaklar üzerine oturursa cari açığa çözüm olabilir ?
Teşvik paketinden bir netice beklemesinler çünkü teşvik paketleri ile cari açık kapanmaz. Ben milletvekili olmadan önce Ali Babacan'ın da katıldığı toplantılar yapıyorduk, cari açık sorununun yapısal bir sorun olduğunu kısa vadede çözülemeyeceğini söylüyordu. Baştan itibaren böyle söylediler, 1.5 yıldır da teşviklerle halletmeyi düşünüyorlar. Daha iyi ihracatçı olan sektörlere daha büyük teşvikler verelim, bu işi çözelim diye düşünüyorlar. 2002 ile 2011 yılları arasındaki dış açığa bakarsak 200-300 kat bir artış söz konusu ve bu sorunun gerçekten teşvik paketi ile çözüleceğini düşünüyorlarsa bu konuda çok geciktiler. İkincisi teşvik paketiyle dış açık çözülmez. Katkısı olmaz demiyorum ama Türkiye'nin makro tasarımını değiştirmeleri gerekiyor. Türkiye'nin 2002 yılında sahip olduğu kur ile bugünkü kuru karşılaştırırsanız kurun yanlış bir yerde olduğu açık, bu kurla olmaz. Batılı ülkeler Çin'e baskı yapıyorlar sen bu kurla bizi mahvediyorsun diyorlar. Peki biz ne yapıyoruz, 'paramız ne kadar değer kazandı' diye seviniyoruz yanlış bir yerde olduğumuz buradan belli. Gelişen ülkeler ulusal paraları değersiz kalsın diye bir takım tedbirler alıyorlar. Brezilya Tobin Vergis'ini getirdi, döviz alımlarında kendi parasının değerini düşürmeye çalıştı. Kur düzeltme yaptığında cari işlemler açığı nedeniyle buna müsaade etmiyorlar çok kısa sürede 12 milyar dolar döviz sattılar. Niye satıyorsunuz, dalgalı kur sistemi var satmasanıza, kur yükselsin, bırak serbestçe gitsin, bir dolar iki lira olsun ne zararı var. İthalatımız azalır diyorsanız zaten bunu istemiyor muyuz, ihracatımız artsın istemiyor musun. Euro krizinin olduğu dönemde Türkiye'de bir kur düzeltmesi yaşanıyordu ne yazık ki iyiden iyiye yumuşattı ve şimdi tekrardan kur geri gelmeye başladı. Kur düzeltmesine izin verilmeli ve kur sürekli olarak Merkez Bankası tarafından düşük tutulmalı.
Teşvik paketinin uzun vadede de olsa bir etkisi olmaz mı?
Teşvik paketiyle ben bir yere varılacağını düşünmüyorum. 77 milyar dolara varmış bir cari işlemler açığını bu teşvik paketi ile kaç yılda düzeltecekler. Önümüzdeki yıl düzeltecek mi? Hayır. Bir 10 yıllık perspektifte düzeltme olur dediğiniz zaman 2023 yılı geliyor. 2002'den 2023 yılına kadar tam 20 yıl boyunca Türkiye dış açık verip dış borç yaratacak, yazık değil mi bu ülkeye. Bu kadar uzun vadede çözüm getirecek bir yöntemi doğru bir çözüm olarak nitelemem mümkün değil.
Bir teknoloji birikimi de gerekli değil mi?
Benim küçüklüğümde Japon misketleri çok kıymetli değildi. Alman misketleri değerliydi. Japon oyuncakları değersizdi Avrupa oyuncakları değerli sayılırdı, fakat zamanla Japonya o ucuz emekle elde ettiği gelirlerle Ar-Ge'sini geliştirdi ve kendi ürününü üretti. Daha sonra Kore, bunun benzerini yaptı. Eskiden Japon malı ile Kore malını mukayese ettiğimiz zaman Japon malını tercih ediyorduk. Kore ucuz emeği ile bir takım malları sattı, bir takım mallarını geliştirdi. Önce bir sermeye birikti. Şu anda Çin muazzam mal satıyor. Çin'den ithalatımız ile ihracatımız arasında muazzam bir fark var . 25-26 milyar dolar ithalat, 2-3 milyar dolar dolarlık ihracat yapıyoruz, dış ticaretimiz çok olumsuz gelişiyor. Aldığımız mallar arasında laptoplar var ve 1 milyar dolar tutarında. Nasıl Kore televizyonların iç aksamlarından bir numara olduysa şimdi de Çin öyle olacak. Önce makro yapıyı değiştirip, çok ciddi ihracat yaratacak, oradan para kazandıkça Ar-Ge'ye para aktarmak gerekiyor. İhracatçı sektörlerde katma değer yaratmak gerekiyor.
CHP, AKP'den daha demokratik bir zihniyete sahip
CHP yeni bir kurultaya daha gidiyor, CHP kurultaylar partisi olmaktan ne zaman kurtulacak?
Samimiyetle söylüyorum CHP içinde çok ciddi bir iç kavga yok. 350'yi aşan sayıda bir imza geldi ve bunlar diyorlar ki tüzük değişikliği istiyoruz. Bu tüzük değişikliğini ilk onlar mı düşündüler? Hayır, Genel Başkan da söyledi, Fakat tüzük değişikliğini parti yönetimi hızlı yürürlüğe sokmadı. Nihayetinde daha demokratik bir tüzük istiyoruz. Ben 2003 kurultayında da delegeydim ve o zamanki değişikliğe direnen nadir sayıdaki delegelerden biriydim.Hep tüzüğün daha demokratik olması gerektiğini savunageldim. CHP içinde aykırı ses olduğu zaman, birisi parti yönetiminden farklı bir şey ifade ettiği zaman bu CHP'nin iç karışıklığı olarak nitelendiriliyor. Ben hiç iç karışıklığı olmayan AKP'den bir örnek vereceğim. Şike yasası asla bu Parlamento'dan geçemez dendi sonra Kısıklı'dan o yasa geçecek talimatı gelince de 'hay dilimi eşek arası soksaydı, bir dil sürçmesi oldu bunu ben nasıl söyledim ' şeklinde bir anlayışla yasa geçti. AKP 'de müthiş bir birliktelik var müthiş bir dayanışma var denilen birlik böyle bir birlik ve beraberlik şimdi bunu AKP'de bir iç kavganın olmadığı şeklinde mi yoksa hiçbir söz hakkının olmadığı şeklinde mi yorumlayacağız. Bir gazeteci arkadaşımız gitmiş oradan milletvekili olmuş şike yasası ile ilgili direnç göstermeye başladı gösterebildi mi gösteremedi ama CHP'de gösterebilir. Tabii medya bunu çok büyütür CHP'de çatlak, kavga filan diye aslında CHP'de farklı bir görüşün olduğunda bunu söyleme özgürlüğün vardır ama onlar da yoktur. O nedenledir ki Türkiye'ye demokrasiyi getirebiliriz bunu samimiyetle söylüyorum. Biz daha demokratik bir zihniyete sahibiz.
Türkiye'de 10 yılda Ar-Ge'ye ayrılan kaynak arttı
Olumlu bir gelişme, Türkiye'de Ar-Ge'ye ayrılan kaynak TÜBİTAK'n kaynaklarına baktığımız zaman geçtiğimiz 10 yılda ciddi bir şekilde arttı. Bu doğru bir adım ve bu hakkı teslim edelim orada bir adım atıldı. Ama onun ötesinde bir biçimde bunun sanayiye dönmesi gerekiyor. Bilimsel olarak bir şeyler üretirsiniz ama sanayi üretiminde bir kazanç olması lazım.
Teşvik paketinin asla faydası olmayacaktır bunu yapmayalım demiyorum ama bu uzun vadeli bir sonuçtur. Eğer kur dengeniz içerdeki göreli maliyetleriniz yurtdışı ile olumlu gelişmiyorsa teşvik paketiniz size çok uzun süre netice vermeyecektir. Karşı değilim ama bu makro tasarımı Türkiye'nin mutlaka değiştirmesi gerekiyor.
Yoksulların AKP'ye oy vermelerini sosyologlar incelemeli
Tarıma dönük tespitleriniz nelerdir?
Bunu özellikle söylemek istiyorum çünkü bu konu da Türkiye'de az tartışılıyor. AKP iktidara geldikten sonra toplam nüfusun tarımda çalışana oranı yüzde 10 kadar düştü yani muazzam bir tarımsal göç yaşandı. Bu göç tarımda yeterince milli gelir artışı olmamasından kaynaklandı. 2002 yılında tarımdaki üretim, 2012 ile karşılaştırıldığında bir artış var bu artış toplamda yüzde 12-13 kadar. Bu artışı Türkiye'deki nüfus artışı ile karşılaştırdığınız zaman ise nüfus artışının çok az üzerinde, tarımda üretim artışı olmuş. Nüfus kadar artabilen bir tarımsal hasıla artışı söz konusu. Dolayısıyla kişi başına düşen yerli tarımsal üretim artmamış. Bu aynı zamanda şu demek tarımda çalışanların tarımdan gelir elde etmek isteyenlerin gelirleri de düşmüş. AKP'nin ekonomik başarı hikayesinden söz ediliyor ama dönüp gerçekten hikayenin başka yönleri var mı diye tartışmakta fayda var. İşin paradoksal ve beni de üzen tarafı Konya, Karaman ve Kayseri gibi tarım bölgelerinde AKP'nin muazzam bir oy oranı yakalıyor olması oysa AKP döneminde tarımla geçinenler yoksullaşıyorlar. Ama AKP'ye daha fazla oy veriyorlar. Bu sosyologların, incelemesi gereken bir konu. Toplumumuz nasıl oluyor da kendisini yoksullaştıran bir iktidara daha fazla oy veriyor.
Sosyal direniş varsa acı reçeteyi kabul ettirmek zor
Euro Bölgesi'ndeki krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yunanistan'ın ciddi sıkıntıları var. Bazı arkadaşlar televizyonlarda da söylüyorlar, krize girildiği zaman çözümlerden bir tanesi ulusal paranızı devalüe etmek, bunu yaptığınız zaman borcu küçültmüş olursunuz diyorlar. Yunanistan'ın böyle bir imkanı yok. AB, Yunanistan'ın eurodan çıkmasını çok istemiyor. Çünkü çıkması euroya birden bire darbe vuracak ve bir güven krizi yaratacak. Çünkü arkasından başkaları da gelebilir. Ne yapılabilir o zaman tabii ki akla acı reçete geliyor. Madem o kadar kamu borcu var daha çok üreteceksiniz ama kısa vadede bu mümkün değil. Yunanlılar muazzam bir AB kaynağı kullandılar ciddi bir refah artışı oldu bundan ödün vermesi gerekiyor. Tüketim ve harcama düzeyinin düşürülmesi gerekiyor, bunu kabul etmiyorlar. Yunan toplumu özellikle son yıllarda Türk toplumundan daha toplumsal dirençleri güçlü bir ülke, sendikalar daha güçlü ve şimdide direniyorlar. Toplumsal direnişin güçlü olduğu ülkeler de acı reçeteli ekonomik politikaları kabul ettirmek zor. Kemal Derviş 'in en büyük kolaylığı, o dönemde toplumda ciddi bir direnişin olmamasıydı çünkü o zamanda sert politikalar uygulandı ve direniş olmadığı için kolay atlatıldı. İşin en kötü tarafı başta Almanya olmak üzere Avrupa bütçesine en büyük katkıda bulunan ülkelerde ikircikli pozisyonlar sergiliyorlar. Almanya biraz bıkmış durumda ben para koyacağım ama netice alamayacağım diye çekiniyor. Önce tedbirleri görmek ve sonra parayı salmak istiyor bu da Yunanistan'ı memnun etmiyor. Birde Avrupa ülkeleri arasında bu sorunu aşma konusunda fedakarca bir birlik yok. Zaten İngilizler aldı başlarını gitti, Yunanistan'ın krizi çok çabuk atlatamayacağı görünüyor.
Ciddi düzeyde Körfez kaynaklı sıcak para geldi
Uygulanan kur politikasını nasıl buluyorsunuz, döviz kuru neden baskılanıyor?
Geçenlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli 'faiz lobisinin bütün baskısına rağmen faiz lobisine yenilmedik' dedi. 2002 kasımında iktidara geldiler 2012'de bunu söylüyorlar. Peki, '10 yıl boyunca faiz lobisi egemen miydi, 2012'de faiz lobisine yenilmemeyi öğrendiniz' diye sorarlar. 2002 yılından 2007 hatta 2008 yılına kadar hedeflenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasında bir fark oldu. Gerçekleşen enflasyon hedeflenen enflasyonun altında kaldı. Çünkü faizler çok yüksekti, faizler çok yüksek olunca bu ciddi bir sıcak para akışına neden oldu. Sıcak para akışı aynı zamanda kuru baskılamış oldu. Kuru baskılayınca dış açık oldu. Türkiye böyle bir politika izliyor ve Başbakan bundan çok mutlu oldu. Çünkü düşük kur dolar bazında yüksek bir milli gelir yarattı, kişi başına düşen milli gelir 10 bin doların üzerine çıktı. Türkiye'de para politikasının aşırı sıkı olduğunu Ege Cansen de yazdı, Asaf Savaş Akat da söyledi bende aynı görüşteyim. Türkiye'de para politikası gereksiz ölçüde sıkıldı, oysa para politikası biraz daha gevşek maliye politikası daha sıkı olabilirdi. Bana kalırsa Türkiye'nin dış politika duruşu aynı zamanda bu sıcak paranın körfezden gelmesini elveren bir biçimde tasarlandı. Türkiye'ye ciddi biçimde Körfez kaynaklı sıcak paranın girdiğini biliyoruz.
Ayrıntılardaki Hurşit Güneş
Ferit B.PARLAK
1974'te kurulan Ecevit hükümetinde Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Prof.Dr.Turan Güneş'in oğlu kimliğiyle değil de yaptığı akademik çalışmalar ve ekonomi alanındaki yorumlarıyla tanıdık Hurşit Güneş'i.
1980 yılında Ekonomi, Politika ve Devlet dalında lisans diploması, 1983 yılında Galler Üniversitesi'nden "KİT'lerin Fiyatlandırmaları ve Açıklarının Finansmanı" konulu tezle Master derecesi, 1988 yılında "Türkiye'de Para Arzının Belirlenmesi ve Kontrolü" konulu tezle Boğaziçi'nden doktora alıp, öğretim üyeliği ve yazarlığa başlayan Güneş ile Türkiye ve dünya ekonomisini konuştuk.
Dış açık üzerinde duran Güneş'in, "Türkiye dış açıkta dünyanın ikinci ülkesi", " Milli gelire pay olarak yüzde 10 civarında bir dış açıkla dünya rekoru kırıyoruz", "Türkiye'de para politikası gereğinden fazla sıkı", "Türkiye'nin dış ekonomi/politika duruşu sıcak paranın Körfezden gelmesini sağlayacak biçimde tasarlandı", "Sadece teşvik paketleri ile cari açık kapanmaz", "Dış açık sorununu çözmek için Türkiye'nin makro tasarımını değiştirmesi gerekiyor" gibi başlıklar atılabilecek çözümlemeleri, yapılması gerekenlere ışık tutabilir.