The Daily Telegraph ve 24 saat gazeteciliği
DÜNYA’DA MEDYA / Garbis KEŞİŞOĞLU
En muhafazakar İngiliz gazetelerinden biri olan "The Daily Telegraph", İngiltere'nin tanınmış işadamları Sir David ve Sir Frederick Barclay kardeşler tarafından Haziran 2004'te satın alınana kadar, çok tutucu ve her türlü yeniliğe kapalı bir gazeteydi. Gazetenin sahibi, meşhur Conrad Black (halen ABD'de hapis cezasını çekiyor), yıllar boyunca gazetede hiçbir değişiklik yapmamıştı. İngiltere'de kaliteli basın organları arasında en yüksek tiraja sahip bu gazetenin okurları arasında, emekli devlet memurları ve subayların yanında, Kraliyet ailesine yakın olanların da oranı hayli yüksekti. Kadın ve genç okuyucular ise The Daily Telegraph'i okumaktan kaçınıyordu. Barclay biraderler, satın aldıkları gazetenin bu kalıplaşmış hali ile bir yere varılamayacağını görerek, önce yönetimi değiştirdi. Bu çerçevede ilk iş olarak gazetenin basına, Avrupa'nın başarılı gazete yöneticilerinden biri olan Murdoch MacLennan'ı getirdiler.
O güne kadar Daily Mail Grubu'nun CEO'su olan Murdoch MacLennan, yeni bir ekiple kolları sıvadı ve yeni gazetesinin bütün birimlerini tek tek elden geçirmeye koyuldu. Bir yandan yeni transferler yaparken, hiç gecikmeden yeni bir yapılanmaya da gitti. Gazetenin merkezi o dönemde Londra'nın doğusundaki Canaty Wharf bölgesindeki bir binada dört kata yayılmış bir durumda idi. Birimler arasında diyalog olmadığı gibi, 1994'te kurulmuş olan web sitesi de adeta kaderine terk edilmişti ve doğru dürüst ilgileneni yoktu.
Yeniden yapılanmanın yapı taşları
MacLennan, kendisine şöyle bir hedef seçti: Gazetenin okuyucu profilini gençleştirip genişletmek ve dijital yayıncılığa ayak uydurabilmek. Bunun için tepeden tırnağa yeniden yapılanmak gerekiyordu. MacLennan ve genel yayın müdürü William Lewis, Avrupa, Asya ve Amerika'daki belli başlı gazeteleri ziyaret ederek, diğerlerinin neler tasarladıklarını öğrendiler. Yeniden yapılanmayı gerçekleştirecek ekibin basına William Lewis geçti. IFRA'nın da katılımıyla, ekip bir yol haritası hazırladı. Dijital devrimin içinde olabilmek için, okuyucu veya tüketiciye "istedikleri anda ve istedikleri şekilde, isteklerinin karşılanacağı" inancının aşılanmasının şart olduğu ve bunun için de yeni bir konseptin gerekli olduğu belirlendi. "Kendisini yenileyemeyen geleneksel gazeteciliğin süreç içinde ölüme mahkum olduğu ve önümüzdeki on sene içinde önemli oranda ortadan kalkacağı" fikrinde birleşildi. İşte bu temelden hareketle radikal çözümlere girişildi. Gazetede çalışanlar, okuyucuların ne istediğinin farkında bile değildi. Okuyucularla gazete arasında "hiçbir" diyalog yoktu. Gazeteyi yapanlar kendi dünyalarında yaşıyor ve kendi varsaydıkları ama gerçek yaşamdan kopuk bir "gerçekliğe" göre gazete yapıyorlardı. Okuyucu ise, ertesi sabah satın alacağı gazetenin içinde, kendi yaşadığı gerçekliğe dair ne tur haberleri bulacağı hakkında bir fikre sahip değildi. Yazılı basında dijital devrimin amacı, önce okuyucuyu merkeze oturtmak ve gazetenin operasyonlarını onun çevresinde planlamak olmalıydı. MacLennan, işte bu gerçeği gördü ve tam da bu noktadan başladı.
İnternet medyası ile sıkı işbirliği
Geçenlerde Londra'da Telegraph Grubu'nu ziyaret ettiğimde, değişimin mimarlarından biri olan editör Chris Lloyd ile uzun bir görüşme yaptık. Lloyd'a göre, gazeteleri artık "içerik üreten gruplar" olarak görmemiz gerekiyor. Nitekim The Daily Telegraph, işte bu saptamayı yeniden yapılanmasının temeline oturtarak bugün "Telegraph Medya Grubu" haline geldi. Haber organizasyonu ile yazı işlerindeki entegrasyonu sağlamak üzere de gazete, Barclay biraderlere ait olan ve Victoria garı yakınlarında yer alan 6700 metrekarelik açık alana sahip bir binaya taşındı. Gazetenin ve web sitesinin editörleriyle muhabirlerini aynı çatı altında bir araya toplayan bu "açık" sistemde, genel yayın müdürünün dışındaki kimsenin özel odası bulunmuyor. Editörler, salonun merkezindeki büyük bir yuvarlak masanın etrafında oturarak, kendi bölümlerini yönetiyor. Bölümler, birer yıldız şeklinde editörlerin arkasında yer alıyor. Yazıişleri masasında, iç haberler, dış haberler, spor, magazin, ekonomi, web sitesi, foto, sayfa mizanpajı ve prodüksiyon editörleri oturuyor. Grup editörleri, kendi ölümlerindeki her şeyden sorumlu... Webde kullanılacak haber ve fotoğrafı muhabir kendi seçebiliyor. Hatta buna ses veya video eklenmesinin kararını dahi vermede yetkili. Böylelikle, muhabirlerin haberlere multimedya çerçevesi içinde bakmaları sağlanıyor ve bu sayede de webde süratli hareket edilebiliyor. Gazetenin yeniden yapılanmasındaki ana hedeflerden biri de sistemi basitleştirip ara istasyonları kaldırmak ve iş akışını olabildiğince hızlandırmak. Bu nedenle Telegraph Grubu'nda editör yardımcılarına (sub-editors) gerek kalmamış. Editör yardımcıları şimdi prodüksiyon editörleri olarak görev yapıyor ve haberlerin web sitesi ile gazetenin hangi sayfalarında yer alacağında belirleyici oluyor. Sayfa düzenleme ve dizayn ekibi de özellikle komplike sayfalarda devreye giriyor.
24 saat gazetecilik kavramı
Telegraph Medya Grubu'nda günde 20 saat çalışılıyor... "Full Time" gazetecilik! Web sitesinin ekipleri sabah 06:00'da işbaşı yapıyor ve binayı terk ettiklerinde de kollarındaki saat sabaha karşı 02:00'yi göstermiş oluyor. İlk haber toplantısı, her sabah saat 07:00'de web sitesinin gündemi ve haberleri için yapılıyor. İlk büyük editörler toplantısı ise, genel yayın müdürünün de iştirakiyle saat 10:00'da gerçekleştiriliyor. Saat 17:00'de yapılan ikinci büyük toplantıda ise, gazetenin başlıkları ve gece için web sayfalarında yapılacak değişikliklerle ilaveler tartışılıyor. Editörler toplantısı orta yerdeki yuvarlak masada yapıldığından, muhabirlerin de konuşmaları izleme imkanı bulunuyor. Duvarlarda ise, Telegraph'ın web sitesinin yani sıra diğer önemli gazetelerin siteleriyle tüm haber kanallarının programlarını geniş ekranlarda izlemek mümkün. Telegraph Medya Grubu, haber üretiminde geniş çapta Twitter'den faydalanıyor. Telegraph Medya Grubu'nun konseptine göre, dijital ortamda günde birkaç önemli zaman dilimi var:
. Sabah 07:00 - 08:00: Kahvaltıda eve gelen gazete okunuyor.
. Sabah 08:00 - 09:00: İşe giderken, gazete veya cep telefonundaki son haberlere bakılıyor.
. Sabah 09:00 - 10:00: Bürodaki bilgisayardan web siteleri taranıyor.
. Öğlen 12:00 - 14:00: Yemekte cep telefonundaki haberler okunuyor.
. Akşam 18:00 - 19:00: Eve giderken cep telefonundaki haber ve maillere bakılıyor.
. Gece: Genellikle televizyon haberleri izleniyor.
Bugünkü okuyucunun taleplerine cevap verebilmek için, Telegraph'ın "canlı" web sitesinde her gün iki açık oturum düzenleniyor, yazarlar ve editörler günün olaylarını değerlendiriyor. İngiltere'deki Blackberry cep telefonlarında da Telegraph'ın web yayınlarını takip etmek mümkün. Bugün artık elinde bir kalem ve bloknotla olayları izlemeye giden gazeteci tipi tarihe karışmış durumda. İşe giden gazetecinin yanında dijital kamerası da bulunuyor. Çünkü o artık "multimedya" dünyasının bir insani. Telegraph Grubu her gün saat 16:00'da web sitesinde "Telegraph PM" adlı, PDF formatında bir gazete yayınlıyor. Okuyucu isterse bu akşam haberlerini okuyor veya sonra okumak üzere çıktı alabiliyor. Gazete böylelikle, yani multimedya yayıncılığı sayesinde okuyucularla haftanın 7 günü 24 saat en taze haberlerle bağlantı kuruyor... Her an okurlarına "dokunuyor".
Geçenlerde Londra'da bulunduğum günlerde, 800 bin tirajlı "The Daily Telegraph" ile 670 bin tirajlı pazar gazetesi "The Sunday Telegraph"ın, parlamentodaki Muhafazakar, İşçi ve Liberal partilerine mensup milletvekillerinin ödenek yolsuzluklarını ortaya koyan CD'yi yayınlaması başarılı bir gazetecilik örneği oldu. Gazete tiraj patlaması yaparken, web sitesi de tıklanma rekoru kırdı. Bu olay, bir kere daha araştırmacı gazeteciliğin önemini gözler önüne serdi ve geleneksel gazetecilikteki krize rağmen, herkesi ilgilendiren "iyi" haberlerin dijital çağda da hâlâ okuyucu bulabileceğini kanıtladı. Telegraph Grubu'nun bugün en büyük rakipleri, devlet tarafından finanse edilen BBC'nin bütün imkanlarını kullanarak web sitesinde başarılı habercilik yapması ve Google'ın gelecekle ilgili planları...
Yazılı basın için umut ışığı nerede?
On yıl sonra, nerede olacağız? Geleneksel gazetecilik ve Yazılı basın - dilimiz varmıyor ama - "bitme" noktasına gelecekse bu "mukadderat' ne zaman gerçekleşecek?
Dijital teknoloji baş döndürücü bir hızla yayılırken medya dünyası bu soruları tartışıyor. "Tehdit" her geçen gün büyüyor: Apple IPhone'un Amerika'da piyasaya yeni çıkan 3G S modeli ile okuyucu/tüketici artık her turlu habere, videoya, CNN programlarına anında ulaşabilecek, uçak biletini ve biniş kartını alacak, lokantalarda masa ayırtacak, banka hesabını kontrol edebilecek, havale yapabilecek ve bulunduğu yeri anında görüp, GPS sayesinde gideceği adresi kolaylıkla görebilecek. Evet, yukarıdaki sorularımızı özetlersek, böylesine canlı ve iştahlı bir dijital ortamda, adeta "yoğun bakımdaki" yazılı basın nereye koşuyor?
Bu soruya, su çareler arama aşamasında kesin bir cevap bulabilmek hayli güç. Ama falcılığı bir yana bırakırsak, Telegraph Medya Grubu örneği, bize şu gerçeği gösteriyor: Ürettikleri içeriği günümüzün tüm haberleşme olanaklarını kullanarak değişik şekillerde okuyucu/tüketicilere ulaştıranlar ve bunu araştırmacı gazetecilik ile besleme becerisini hayata geçirebilenler, önümüzdeki dönemde yaşam şansı açısından çok daha talihli
olacaklar.