Trakya'nın nîmetleri…
TRAKYA'DAN / M. Nedim ÇAĞLAR
İstanbul, Türkiye için bir nîmet. Gözlerimizi yumarak -bizim için hiç de hoş olmayan- bir jimlastik yapalım: İstanbul'a İngilizler'in, Fransızlar'ın ya da Almanlar'ın sahip olduğunu; tarihte Ruslar'ın da İstanbul'a ne kadar sahip olmak istediğini bir an hatırlayalım; beğenerek okuduğumuz evrensel yazar Dostoyevski'nin günlüklerinde, "İstanbul Ruslarındır, Panslavizmin merkezi olacak" kabilinden sözler ettiğini bir an olsun hatırlayalım. Evet, bu malumu ilam kabilinden görüşleri hatırlatmaktaki maksadım, İstanbul için değil, İstanbul'un sadece İstanbul için olmadığını açmak için.
Evet, dünyada paranın döndüğü merkezler arasında, Türkiye'yi ve çevresindeki illeri çeken lokomotif bir megapol İstanbul. Bunu herkes biliyor da, benim derdim İstanbul'un batısı: Trakya, İstanbul'un Avrupa'ya açılan kapısı, penceresi… Nîmetin kadrini bilmek" der eskiler, elden gidince anlaşılan, yoksunluklar ufka girdiği/gireceği zaman söylediğimiz bir söz. Biraz bu sözle bakmak istiyorum Trakya'ya. Bu yazımda ilk durağım Edirne olsun.
Edirne, tarıma elverişli topraklar, yeterince gün yüzüne çıkarılmamış tarihi turizm potansiyeli, turizm alt yapısı tamamlanmamış Enez, Erikli sahilleri, Saros Körfezi, alt yapısı tamamlanmış sadece 6 firmanın üretim yaptığı Edirne OSB gibi nîmetlere sahip. Trakya Üniversitesi, nîmet kere nîmet. Olmasaydı, Edirne için kabus olurdu. Ama mezun olanlar, Edirne'den gidiyor, gidecek. Hazır istihdam potansiyeli niçin Edirne'de kalmasın. Niye kalsın, mühendisin burada işi ne!
Edirne, teşvik kapsamında 1. Bölge illeri arasında. Perde arkası: Kapıkule'nin gelirlerinin Edirne'nin hanesine yazılması, reel olmayan bir zenginlik. Bunun yanında tembellik kokan reel zenginlik de var: bankalarda yatan atıl mevduat. 2008 yılı itibariyle Edirne'deki toplam banka mevduatı, 1,5 milyar TL civarında. Kişi başına mevduat tutarı ise 3 bin 924 TL olup, bu miktar Türkiye ortalaması olan 5 bin 852 TL'nin yüzde 67'sine denk geliyor. Bu Edirne'yi, mevduat sıralamasında 13. il yapıyor. Yatırıma yönlendirilmeyen para var ama işsizlik yüzde 12-15 bandından çıkmıyor. Mevduat da işsizlik de Edirne için bir nîmet. Bunun kadrini bilecek insan faktörü aranıyor sadece. Açıkça söylemeliyim ki, bu insan faktörü Edirne'de yok, işte İstanbul'u onun için hatırlattım ki, Edirne'yi unutmayalım diye.
Edirne'nin, kamu otoriteleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, İstanbul'da sanayici ziyaretlerine çıkması yeter. 5 bin istihdam diyoruz, bu istihdam Edirne'de bu mevduatı da hareketlendirebilir. Kime sorarsanız "Edirne'nin geleceği parlak" der. Tamam da, daha kaç yıl söyleyelim bunu. "Sinagog'un restorasyonunu bekliyoruz, Trak kalıtlarının açığa çıkarılmasını bekliyoruz" der. Tamam da, sadece geçmişin ürettikleri mi buranın nîmetleri?! Turizm ve tarım, Edirne için bir nîmet de, önemi yeterince kavranmamış sanayi de bir nîmet. Avrupa'ya çalışan İstanbul sanayicisi için de değil sadece, Mersin, Adana, Bursa için de niçin nîmet olmasın?
Rivayet odur ki, "Vaktiyle Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. İstanbul'da peynir fiyatları düşük ve İzmir'de yüksek olduğu için, İzmir'e götürüp satmak üzere İstanbul'dan gemiye peynir yükletmiş. Ama gemi bir türlü kalkmıyormuş. Kaptana sormuş. Kaptan hem kendinin hem tayfalarının parasını peşin istemiş. Aksi Yusuf, 'Nakliye işi tamam olmadan para vermem. İşini bitir paranı İzmir'de al!' demiş. Bu iş kara nakliyatına benzemez ağa! Geminin hareketi için masraf lazım. Tayfaya para vereceğim. Lafla peynir gemisi yürümez' demiş"*
Edirne peynirini de hatırlatmadan olmazdı, evet, peynir de bir nîmet…
*Deyimlerle İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları