Trend kırılması dönemini yaşıyoruz 'volatilite' yakın zamanda bitmez

AK Parti’den İzmir milletvekili adayı olan Doç. Dr. İbrahim Turhan ile önce piyasadaki gelişmeleri konuştuk ardından ekonomiye ilişkin değerlendirmelerini aldık

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

julide-(finans)-001.png

Doç. Dr. İbrahim Turhan'a göre ‘trend kırılması’ dönemini yaşayan küresel piyasalarda volatil seyir yakın dönemde geride kalmayacak. Uluslararası yatırımcının ‘yatırım’ kararını etkileyecek birinci faktör ise ‘büyüme’ hikayesi olacak. Önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi için yeni sıçrama noktasının ise katma değerli büyümeyi getirecek olan özel sektör yatırımları olacağını düşünen Turhan, bu yatırımlar için aynı 3. Havaalanı'nda olduğu gibi kamu- özel sektör işbirliği örneklerinin çoğalması gerektiğini anlatıyor. Sıçramanın gerçekleşebilmesi içinde yatırım kararlarının bürokrasi koridorlarında kaybolmaması gerektiğine işaret eden Turhan, yatırım için adım atan her yatırımcıya kamunun ‘anahtar teslim’ hizmet vermesi gerektiğine inandığını anlattı. Devletin tüm kurumlarının adeta bir anonim şirket gibi yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Turhan, “Değişimi, pastayı farklı bölüştürerek sağlayamazsınız. Değişimi pastayı büyüterek sağlayabilirsiniz” dedi. 

Borsa İstanbul eski Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Doç. Dr. İbrahim Turhan, İzmir’den AK Parti milletvekili adayı oldu. Kariyerinin son 12 yılını önce Merkez Bankası’nda ardından Borsa İstanbul’da geçiren Turhan ile ekonomi politikalarına bakışını konuştuk. Doç Dr. İbrahim Turhan DÜNYA’ya şu mesajları verdi: 

Piyasadaki volatilite yakın dönemde çözülmez

Amerika’da Sürpriz Endeksi diye bir endeks var. Gelen veri beklenenden olumluysa bir yönde, olumsuzsa diğer yönde sapma gösteriyor. Bu endeks yeniden, 2008 krizinin en şiddetli noktasıyla aynı seviyeye geldi. Beklentilerdeki farklılaşma bu kadar yüksek. Dolayısıyla da önümüzde hala volatil bir dönem var. Bu volatilitenin de yakın dönemde kendi kendine çözülmesini beklememek lazım. 

Şimdiye kadar gelmemiş yatırımlar dahi gelecek

Çok kısa vadeli sıcak para diye tabir edilen sermaye yatırımı yapanlar açısından içinde bulunduğumuz dönem yatırım için çok elverişli görünmeyebilir. Çünkü küresel ölçekte Amerikan Doları'nın sadece diğer para birimlerine karşı değil tüm varlıklara karşı değer kazandığı bir dönemdeyiz. Dolar, uzun yılların rekorlarını kırdı. Orta ve uzun vadeli bakan sabit sermaye yatırımcısının pozisyonu farklı olabilir. Şu anda belki seçim öncesinde bu konuda portföy yatırımları ile ilgili Türkiye’de çok farklı sesler yükseliyor ama ben yakın zamanda yurtdışından gelecek çok önemli yatırımlarla bu havanın bozulacağı kanaatindeyim. Seçimden önce bile olabilir. Şu anda Türkiye gerçekten yatırım yapmak için son derece uygun bir fırsat arz ediyor. Fiyatlar çok uygun sadece kur anlamında değil varlık fiyatları da uygun. Seçim sonrasına ilişkin tablo anketlerle belirginleştikten sonra yeniden tek parti iktidarı ile devam edecek Türkiye’ye geçmişte, hem doğrudan hem de portföy yatırımı olarak, şimdiye kadar gelmemiş yatırımların dahi gelebileceğini düşünüyorum. 

Trend kırılmalarının yaşandığı ve yaşanacağı dönemdeyiz

Hatırlar mısınız bir dönem cari açıkla ilgili kritik bir eşik vardı. Yüzde 5 derdik. Yüzde 5’e geldik kriz çıkacak derdik. Ama sonra bir şey oldu Türkiye ekonomisi yüzde 5 seviyelerinin üzerinde bir cari açıkla yaşabildi. Buna biliyorsunuz sayısal iktisatta yapısal trend kırılması deniyor. Trend kırılmalarının yaşanacağı bir dönemdeyiz. Dolayısıyla da geçmişte birtakım doğrusal ilişkiler geçerliliğini kaybedebilir. Dolayısıyla geçmiş dönemin alışkanlıklarıyla hareket etmek yanıltıcı olabilir. 

Büyüme Türkiye'nin değil her ülkenin sorunu

Mukayeseli olarak Türkiye’nin büyüme hızını ister Latin Amerika, isterseniz Doğu Avrupa isterseniz de Çin hariç gelişen Asya ülkelerinin ortalamaları ile karşılaştırın bizim son 3 yıldaki performansımız kötü bir büyüme hızına işaret etmiyor. Son 3 yıldır büyüme hızı düştüğüne yönelik yaklaşım var. Zannediliyor ki büyüme sorunu sadece Türkiye’nin sorunu. Halbuki 1980’lerden beri ilk defa gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme hızı, ABD’nin büyüme hızının altında kalmış. Gelişmiş ülkelerde bunu anlamak daha kolay çünkü yaşlanan bir nüfus veya aşırı borçlanma var. Bu müzmin durağanlık ya daha fazla emek ve sermaye kullanılarak, ya da aynı miktarda emek ve sermayeyi daha verimli kullanarak sağlanabilir. Emek ve sermayeyi artırma imkanı ise bütün dünyada giderek azalıyor. Ama emek ve sermaye ile yapabileceğiniz artış sınırlı. Çin bütün dünyaya emek sarf ederek bir büyüme sağladı. Orta vadede bu potansiyeli kullanabilecek bir tek Afrika var. Afrika’nın Çin gibi yaratabileceği yeni bir emek ve sermaye şoku oluşabileceği 10-20 yıllık bir sürece kadar bu buhranın çözümü yeni bir inovatif/verimlilik sıçraması ile olabilir. 

Türkiye'nin bu krizden yara almadan çıkması dahi başarı

Dünyanın şahit olduğu en derin ve şiddetli bir ekonomik kriz içerisinden Türkiye’nin 7 yılda herhangi bir hasara uğramadan bu dönemi geçirmesi başarıdır. İtalya bunu yapamadı. Yunanistan’dan hiç bahsetmiyorum bile. Dünyada birçok ülke hatta Avrupa Birliği bile hala kriz öncesi seviyesine ulaşamadı. Türkiye’de ise ekonomi yönetimi, doğru tercihlerde bulundu ve makro istikrarını da bozmadan 4 seçim atlattı. Türkiye’de krizden önce 12 puan olan reel faizler 2 puanın altına düştü. 

Paranın rotasını ülkelerin büyüme hikayesi belirliyor

İçinde bulunduğumuz dönemde uluslar arası sermaye akımlarının yönünü belirleyen en önemli faktör büyüme görünümü. Büyüme görünümünün iyi olduğu yerlere sermaye akıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası ve politikalarıyla kur ilişkisi kurmak çok sağlıklı değil. Bugünkü durumun bir benzerini 2008’de yaşamıştık. 2008’de kriz patlak verdiğinde IMF Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir grup ülkeye hemen ‘faizleri artırın’ dedi. Macaristan, Ukrayna ve Romanya IMF’in dediğini yaptı ve üçü de çok derin krize girdi. Çünkü sermaye akımlarının yönünü belirleyen faiz değil, finansal sektörün görünümüydü. Bilakis faiz artırımı ile finansal sektörü daha büyük bir stresin içine koyduklarından üç ülkeden de çok ciddi sermaye çıkışı oldu. Halbuki biz aynı dönemde faiz indirdiğimiz için çok ciddi giriş oldu. 

Yatırımca 'Sen müracaatını yap, ben takip ederim' denilmeli

Pasta belliyse siz farklı şekilde bölüştürerek anlamlı bir değişim sağlayamazsınız. Daha büyük sorunların, sıkıntıların tohumlarını ekmiş olursunuz. Pastayı büyütmeniz lazım. Pastayı büyütürken de ya tüketimi destekleyeceksiniz ki bu kozmetik bir çözüm olur ya da iktisadi derinliği masaya yatıracağız. 

Türkiye’nin orta gelir tuzağını aşmasını özel sektörün kapasitesini artırmak sağlar. Özel sektörün kapasitesini artırması da finansal desteklerle ya da vergi teşvikleriyle olmaz. Devletin adeta o girişimcinin ortağı gibi düşünüp hareket etmesi, gerektiğinde girişimcinin elinden tutup ona yol göstermesiyle olur. Sayın Cumhurbaşkanımızın toplumun tüm kesimleri tarafından anlaşılabilmesi için ‘devleti anonim şirket gibi yönetmeliyiz’ diye ifade ettiği anlayışta budur. 

Hep iş ve yatırım ortamını iyileştirmeyi konuşuyoruz. Bugün, devlet, vergi indirimi sağlıyor. Arazi tahsis ediyor. Ucuz elektrik veriyor. ama bürokrasi hiçbir zaman kendisini o yatırımcının yerine koyup düşünmüyor. Rüzgar ya da güneş enerjisine yatırım yapacak bir yatırımcı geliyor. Makro pencereden baktığınızda bu yatırım, ülkenin cari dengesi ive yatırım ortamı, üretim, istihdam ve verimlilik için iyi bir şey değil mi? O zaman ben bunu kolaylaştırmak için ne yapabilirim diye düşünmemiz gerekiyor. 10 ayrı merciden izin mi almak gerekiyor? O zaman yatırımcıya, ‘sen müracaatını yap, bundan sonrasını ben takip ederim’ dememiz gerekiyor. Anahtar teslim gibi.. 

'Yatırımlarda özel sektör-kamu işbirliği artırılmalı'

Türkiye’deki özel sektör şirketlerinin ölçek büyüklüklerine baktığınız zaman ağır sanayi yatırımlarının salt kendileri tarafından yapılması mümkün değil. Bunu ithalat ile de çözemeyiz. O zaman belki de devlet 3. Havalanı'nda olduğu gibi özel sektör - devlet ortaklığı ile belli garantiler ve düzenlemeler sağlayarak nakit akışlarını da öngörülebilir hale getirerek yurtiçinde yerleşik firmaların ya da bir konsorsiyumun bu yatırımı yapabilmesi için uygun ortamı oluşturmalı. Kapasite artırımı böyle olur. Yoksa hiçbir zaman Türkiye’deki enerji şirketleri veya petro kimya şirketleri kendi ceplerinden piyasa şartları çok uygun diye böyle bir yatırımı yapamazlar. 

Devletin adeta bir girişimci gibi düşünerek özel sektör öncülüğünde yüksek kaliteli, katma değerli ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak gibi bir sorumluluğu olmalı. Bunu da ancak ritmik bir şekilde etkin ve etkili bir işleyen bir mekanizma ile yapabilirsiniz 

Türkiye ikinci atılım hamlesini gerçekleştirilmeli

Siyasal açıdan iflas etmiş bir sisteme 2002’den bu yana bir restorasyon yapıldı. Şu anda kamu maliyesinde, genel makro ekonomik çerçevede bir istikrar var. Şimdi Türkiye başkanlık sistemine geçişi de içeren yeni bir Anayasa ile ikinci atılım hamlesini gerçekleştirebilmeli. Anayasa toplumsal bir sözleşmedir. Bu kazanımları kalıcı hale getirmek istiyorsak yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Yeni Türkiye’nin anlamı ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesinin bir daha hiçbir vesayet ile gölgelenmeyecek şekilde hayata geçirileceği etkin ve etkili siyasal ve sosyal bir düzen kurmaktır. Yönetimde istikrar ile temsilde adalet arasındaki zaman zaman ortaya çıkan çatışmayı tamamen ortadan kaldırarak, böyle bir endişeye bir daha mahal bırakmayacak şekilde sorunu çözecek olan da başkanlık sistemidir. 

2008 krizinden sonra IMF ile yeni bir stand-by yapılması için tartışmalar yapılırken MB Başkan Yardımcısı olarak ‘Biz artık olgunluğa ulaşmış, rüştünü ispat etmiş bir toplumuz. Bize doğruları yaptırmak için dışarıdan birisinin sopa göstermesine, talimat vermesine ihtiyacımız olmadığını herkese ispat etmeliyiz. Bu da nasıl olur? Kendi kendinize doğru politikaları tasarlar ve uygularsınız. Başka birinin size bunu yapmak için baskı kurmasına tehditte bulunmasına gerek kalmaz’ demiştim. Aynı şeyi şimdi siyasal ve toplumsal hayatın geneli için söylüyorum.

Becerikli sörfçü dalganın altında kalmaz

“Siz becerikli bir sörfçüyseniz ve iyi bir sörf tahtanız varsa dalgayla birlikte yukarı çıkabilirsiniz. Ama bunlardan noksansanız dalga sizi altına alıp sürükler. Bugün Türkiye’nin yapacağı tercih bu kadar kritiktir. Bunun için AK Parti’nin seçim beyannamesinin temelini üretim ekonomisine geçiş oluşturuyor. Bu üretim ekonomisine geçişin de merkezinde yüksek katma değerli üretim yer alıyor. Bunu sağlayacak olan da Ar-Ge ağırlıklı yeniden yapılanmadır."

Pozisyonlar büyük şiddeti de büyük

“Küresel volatilite dönemindeyiz. Amerikan ekonomisine ilişkin veriler birbiriyle tutarlı olmayan farklı istikametlerde yatırımcıların kafasını karıştıracak unsurlar içeriyor. Sorun bırakın Türkiye ile ilgili olmayı, Amerika ile ilgili bile değil. Küresel gelişmelerden bahsediyoruz. Dolardaki yükseliş hareketi Türkiye ekonomisinin son dönem içinde bulunduğu birtakım konjonktürel şartlarla izah edilemez. ABD’de büyüme verisi açıklandığında geçmiş verilerde de çok büyük revizyonlar yapıldı. Küresel volatilitede dalga boyunun bu kadar yüksek olması asıl küresel likiditenin bol olmasıyla da alakalı. O kadar büyük pozisyonlar var ki bu pozisyonların hepsi aynı yönde değişmeye kalkınca tansiyon artıyor. Her yeni veri gelecekle ilgili tahminlerinizi radikal bir şekilde değiştirmenize neden oluyor. Herkes pozisyonunu düzeltiyor. Pozisyonlar büyük olunca volatilitenin şiddeti de büyük oluyor. Bu bir sonraki volatilitenin de tetikçisi oluyor.”

Bu konularda ilginizi çekebilir