Truva atı mı, yoksa kurtarıcı mı?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

VERGİ PORTALI / Ebru ÜNAYDIN

[email protected]

Ülke refah fonları

Hükümetlerin kontrolünde olan dev yatırım fonlarından bahsediyorum. "Ülke Refah Fonları", "Devlet Servet Fonları", "Ülke Yatırım Fonları" veya kısaca "Ulusal Fonlar" gibi çeşitli isimler verdiğimiz fonlar bunlar. (Sovereign Wealth Funds) Türkçede henüz tam yerleşmiş bir çevirisi yok

Bütçe fazlası veren ülkeler zaman içinde ihtiyaçlarının ötesinde rezerv biriktirmeye başladıklarında bu fazla birikimin en etkin şekilde değerlendirmesi amacıyla kurulan fonlar.

Bu fonlar, yöneticileri eliyle, dünyanın dört bir yanında karlı yatırımlar peşinde koştular, sonuçta sayısız büyük şirkete ortak oldular. Norveç, Singapur, Çin gibi pek çok ülke ulusal fon sahibi olmakla birlikte, bu yazının konusu petrol zengini körfez ülkelerine ait ulusal fonlardır.

İlk olarak 1953 yılında Kuveyt tarafından kurulan bir fonla başlayan bu kavram, uzunca bir süredir, ayrı bir kurumsal yatırımcı türü olarak, dünya ekonomisinin önemli unsurları arasındadır. Ülke Refah Fonları çeşitli dönemlerde farklı nedenlerle gündeme gelip tartışılmıştır; bazen bir futbol klübüne olan ilgileri, bazen dünyanın büyük bankalarına ortaklıkları. Bu sefer, global ekonomik krizin sonucunda ortaya çıkan likidite yetersizliğinin aşılması için bir can simidi olarak gündemdeler. Aralarında Türkiye'nin de yer aldığı pek çok ülke, bu fonları kendilerine çekebilmeyi hedefliyor. Peki, bu dev fonlar nerelere yatırım yapacaklarını nasıl belirliyorlar?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, her fonun profesyonel bir yönetimi, bir yatırım stratejisi var, birikimler bu stratejiler çerçevesinde yönlendiriliyor. Dolayısıyla, sektör veya ülke tercihleri olarak tüm fonları kapsayacak genellemeler yapacak değilim. Ancak yatırım kararlarının alınmasında tümünün önemsediği bir parametre var ki, benim konuma giriyor, bu da vergi.

Nasıl vergileniyorlar?

Kuşkusuz vergi tüm yatırımcılar için önemli bir unsur, ancak Ülke Refah Fonları'nda durum daha da hassas. Körfez ülkelerine ait fonlar genellikle kendi ülkelerinde vergi ödememekte. Ödedikleri vergi, yatırım yaptıkları ülkede edindikleri gelirler üzerinden kesilen stopaj ile kısıtlı. Bu da, yatırım yaptıkları ülkenin mevzuatı gereği değişen oranlarda kesilmekte. Ülkeler arası ikili vergi anlaşmaları da bu oranları büyük çapta etkilemekte.

Bir örnek ile biraz açalım. Körfez ülkelerinden bir fon, örneğin Türkiye'de bir şirkete ortak olsun. Türkiye'deki şirket tarafından fona dağıtılacak olan kar payları Türkiye'deki mevzuat uyarınca yüzde 15 stopaja tabi. Eğer Türkiye ile fonun bulunduğu ülke arasında bir ikili vergi anlaşması varsa, anlaşmadaki şartlara göre daha düşük oranda stopaj uygulayabilmek mümkün.

Normal şartlarda, yurtdışında ödediği vergileri ülkesinde mahsup edebilen kurumsal yatırımcıları çok fazla etkilemeyen stopaj oranı, Ülke Refah Fonları'nın yatırım kararı açısından büyük önem taşıyor. Zira, Ülke Refah Fonları'nın pek çoğu kendi ülkelerinde herhangi bir gelir vergisi ödemediğinden, fon eğer yabancı ülkede vergi ödemek durumunda kalırsa, ödenen vergi fonun getirisini düşüren nihai bir maliyet anlamına geliyor.

Hal böyle olunca, yurtdışında ödenen vergilerin en aza indirilmesi ülke refah fonlarının (ve ülke dışında yatırımları bulunan Ortadoğu kökenli diğer çok sayıda yatırımcının) yatırım kararlarında oldukça önemli bir unsur. Bu noktada, vergisel açıdan ilk değerlendirmeye alınan husus yatırımın yapıldığı ülke ile ikili vergi anlaşmasının bulunup bulunmadığıdır.

İkili vergi anlaşmalarının önemi

İkili vergi anlaşmaları, temel olarak kişilerin aynı gelir üzerinden iki devlette (ikamet edilen devlet ve kazancın elde edildiği devlet) vergilendirilmesinin önlenmesini amaçlar. Bu amacı sağlamak üzere, vergileme hakkı gelir unsurları itibariyle ikamet edilen veya kaynak devletten birine bırakılır veya bunun mümkün olmadığı durumlarda iki devlet arasında paylaştırılır. Kaynak devletin kâr payı, faiz, gayri maddi hak bedeli gibi ödemeler üzerinde uygulayabileceği vergi tevkifatı, ikili vergi anlaşmaları hükümleri çerçevesinde tamamen kaldırılabilinir, ya da azaltılabilir. Dolayısıyla, yatırım yapılacak ülke ile kendi ülkesi arasında vergi anlaşmasının bulunması yatırımcı için o ülkeyi daha cazip hale getirir.

Ancak Ortadoğu'daki ülkelere ikili vergi anlaşması ağı açısından bakıldığında, Birleşik Arap Emirlikleri dışındaki ülkelerde şimdilik oldukça kısıtlı bir ağ olduğu görülüyor. Sınırlı sayıda ülke ile ikili vergi anlaşması imzalanmış olması, bölgedeki yatırımcıların yurtdışındaki vergi yükünü azaltabilmek için imkanları kısıtlayan bir unsur.

İkili vergi anlaşmaları ağının genişliği açısından Ortadoğu'da en ileride olan ülke, Birleşik Arap Emirlikleri. Birleşik Arap Emirlikleri'nin 45'inin üzerinde ikili vergi anlaşması var, bunların arasında İsviçre, Hollanda ve Lüksemburg gibi vergi planlaması açısından gözde ülkelerin de bulunduğunu ekleyelim. Öte yandan henüz İngiltere veya ABD ile ikili vergi anlaşması imzalamış değil.

İlgiye değer bir diğer husus, Suudi Arabistan'ın son dönemlere kadar vergi anlaşması imzalamış olduğu tek ülkenin Fransa olması. Suudi Arabistan'ın son iki yılda ikili vergi anlaşması atağına geçtiği görülüyor. İngiltere, Rusya, Çin, Almanya, İtalya ile imzalan anlaşmalar hep bu son dönemdeki atağın sonuçları. (Ancak anlaşmalar henüz yürürlükte değil) Bu arada yeri gelmişken belirtelim, Suudi Arabistan 2007 yılında Türkiye ile de vergi anlaşması imzalamıştı. Anlaşma 2008'in son günlerinde Meclis'te onaylandı. Buna göre, kâr payları üzerinden Türkiye'nin kendi mevzuat hükümleri gereğince uygulamakta olduğu yüzde 15'lik stopaj, vergi anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra Suudi yatırımcılar için yüzde 5'e kadar inebilecek.

Şüphesiz vergi anlaşmaları, ülke refah fonları üzerinde yurtdışında oluşabilecek vergi yükünü düşürmede tek çözüm değil. Yatırım yapılan ülkenin kendi vergi mevzuatındaki belirli düzenlemeler çerçevesinde de ülke refah fonlarının yatırım yaptıkları ülkede vergi ödememeleri veya düşük stopaj oranlarından faydalanmaları mümkün olabiliyor (ABD'de olduğu gibi) bununla birlikte Körfez bölgesindeki fonlar arasında söz konusu vergi avantajlarından yararlanamayan pek çok sayıda fonun da bulunduğunu eklemek gerekli.

Endişeler

Ülke refah fonları, likidite darboğazının aşılmasında umut bağlanan kaynaklardan bir tanesi. Diğer yandan, fonların hedefi konusunda kafalarda halen pek çok soru işaretleri var. Faaliyetleri hakkında kamuya bilgi vermiyorlar. Hiç şüphesiz bu ketumluk Avrupa'daki saydamlık ilkeleri ile bağdaşmıyor. Avrupa'da ise "gel, ne olursan ol gel" durumu yok, saydamlık, hesap verebilirlik konularındaki zaafların giderilmesinde ısrarcı.

Mevcut durum, fonların sessiz bir dış politika aracı olarak kullanılma olasılığı endişesini tetiklemekte. Devlet fonu olmaları ve yatırım yaptıkları ülkelerde stratejik sektörleri tercih etmeleri bu şüpheleri güçlendiren etkenler. Amerikalı yetkililer şu ana kadar Ülke Refah Fonu yatırımları yoluyla siyasi kararlar uygulandığına dair bir kanıta rastlanmadığını söylüyor, ancak tartışmalar sona ermiş değil.

Bakalım Amerika ve Avrupa'nin düşünmekte olduğu tedbirler, fonlarla ilgili endişeleri ortadan kaldırmaya yeterli olacak mı?