Tulumbaya su koyarak kriz aşılır mı?
Harun KAYNAK / E. Baş Hesap Uzmanı TAPDK Daire Başkanı
Ekonomik krizle mücadelede, "Pump Priming" adı verilen bir yönetimin etkin sonuçlar vereceği söylenir. Bu terim, su çıkarılması için tulumbaya bir miktar su koymayı ifade eder. Bu yöntemde, ekonomik durgunlukta kamunun büyük montanlı ve şok kamu harcamalarının piyasaları hareketlendireceği beklenir.
Küresel ekonomik krize girildiği dönemlerden bu yana, ekonomi yönetimlerine bu yöntemin önerildiğine sıklıkla şahit olunuyor. Genel vizyonuna aykırı olsa dahi, IMF Başkanı'nın bu yöndeki açıklamaları belleklerde hâlâ taze. Liberal ekonomilerin gözde örnekleri olan ülkelerin sosyal harcamalara girişmelerini böyle değerlendirmek gerekiyor. ABD'de finansal sektörler ile otomotiv sektörü başta olmak üzere zor durumdaki sektörlerin desteklenmesi amacıyla ciddi fonların piyasaya pompalanması da bu anlayışa dayanıyor.
Böylesine harcamaların hiçbir kıpırdanışa yol açmayacağı söylenemez. Ancak, ekonomilerin giderek daha fazla beklentilerle yönetildiği bir dünyada beklentiler pozitife çevrilmeden kalıcı sonuçlar görmek mümkün görünmüyor. Bize göre, sadece ekonomik alanda değil, siyasi alanda da Dünya kara günlerini yaşıyor. Yeni heyecan beklentisinin de olmadığı böylesine ortamlarda ekonomide güneşi görmek kolay olmuyor. Piyasalara güven pompalamaları gereken ekonomi yönetimlerinin dahi makro ekonomik ibrelerin 2009 yılının son çeyreğinden önce yukarı dönemeyeceğini söylemeleri, kara bulutları artırıyor. Piyasaların kısa vadede güneşi göremeyeceklerini bilmeleri, tulumbaya konulan suyun da israf edilmesi sonucunu doğuruyor.
Küresel anlamda bu genel görüntüye rağmen, Türkiye yönünden daha olumlu bir havanın olduğunu düşünüyoruz. En azından takvim bize bunu düşündürtüyor. Mart ayının sonucunda yapılacak yerel seçimler için harcama musluklarının açılacak olması, özellikle bazı sektörleri hareketlendirecek gibi görünüyor. Türkiye'de 2009 yılının Ocak ayı ortalarına kadar uzunca bir süre sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması ile krizin başlangıcını 2007 yılının Kasım ayına kadar götüren bir kısım ekonomi çevrelerine bakarak, uzun süredir güneşin beklendiğini söylemek yanlış olmasa gerek. Uzun süredir baharı bekleyen Türk müteşebbislerinin pozitif yaklaşımı ve muslukların açılacak olmasının piyasaların en azından bir kısmında kısa vadede olumlu beklentiler oluşturması olası. Kısa vadeli beklentiler dahi olsa, ülke siyasetinin ısınması küçük ve orta sınıf esnaf ve tüccarın yüzlerinde en azından tebessümü hatırlatacak gibi.
Buna karşılık, pazarlık sürecinin uzatılması da gösteriyor ki, harcamalarda kesinti isteyen IMF'nin seçim sonunu beklemesi gerekecek. Seçim sonuna bekletilsin veya bekletilmesin, IMF'nin 20 milyar doların altına düşmeyecek dış finansman desteğinin bahar aylarını olumlu geçirmeye yetecek bir hava oluşturacağını öngörmek, yanlış olmasa gerek.
Böylesine bir konjonktürde, suyu israf etmemek uğruna, Türkiye'nin tulumbaya henüz beklenen düzeyde bir su koymamış olmasını yerinde görmek gerek. Ancak, ekonomide beklentilerin daha uzun vadeli olarak yukarıya döndüğü tarihlerde piyasaların beklediği suyu tulumbaya doldurmanın suyu daha hızlı çıkaracağını bilmek gerekiyor. Buradan bakılırsa, en erken dönemiyle yaz ayları sonunda ekonomi yönetiminin söylediklerini daha yakın izlemek gerekecek.