Türkiye, kriz ve karizma merkezi ABD ile derecelendirme şirketlerinin kıskacında
A.Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar
ABD 4.çeyrek büyümesinin bir önceki çeyreğe göre %5.7 artışı; teşviklerle desteklenen sermaye artırımlarının, gevşek para politikasının ve doğrudan alımların meyvesiydi. Türkiye ise küresel finans sistemine, yatırım yapılabilir düzeyinin hemen altında kalan risk düzeyiyle çıkıyordu.
ABD gerçek gayrisafi yurtiçi hasıla (GGSYIH) büyüklüğü, ABD’de yerleşik işgücü ile varlığın ürettikleri mallarla servislerin toplamından oluşuyor. 2009’un 4.çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre kaydedilen GGSYİH artışı %5.7 seviyesiyle, beklentilerin (%4.8) üzerinde bir sonuçtu. (4.çeyrek verilerinin revise edilmiş resmi sonuçları 26 Şubat 2010 Cuma günü yayınlanacak.) ABD miili geliri 3.çeyrekte de, 2.çeyreğe göre %2.2 artmıştı. GGSYİH 4.çeyrek artışına olumlu katkıda bulunanlar,
i.Özel kesim stok yatırımları
ii.İhracat
iii.Kişisel tüketim harcamaları olarak sıralanırken; ithalattaki yükselişse azaltıcı yöndeki katkısıyla öne çıkmaktadır.
İthalat artıyor çünkü küresel çelik üretimi, 2009 için 1.220 ton ile %8 düşüş kaydediyor. ABD’de aynı dönemde çelik üretimi %36.4 azalıp, Çin’de ise %13.6 artıyor. Bu şu anlama geliyor, ABD’de motor üretilmiyor da, mevcut stoklar eritiliyor. Böylece, GGSYIH’de bir artış kaydediliyor. Üretimden değil, stoklardan satışlar ön planda yer alıyor.
Sermaye artışları, %0-0.25 aralığında sabit seyreden FED’in politika faizi, miktarsal kolaylaştırma, ve 1.25tio USD’lık yüksek riskli ipoteğe dayalı menkul alımları para politikasını gevşetiyor. Bedava para, adım adım kredi sıkışıklığını önlüyor. Başarılı mı? Kısmen evet. Dayanıklı tüketim grubunda artış %0.9, dayanıksız tüketim grubunda %4.3 ve servislerde %1.7 artışlar; çeyrekten çeyreğe hızla değişiyor. Tablo, sanki Eylül 2008’den sonraki piyasalardaki yüksek oynaklığı çiziyor. Genel toplamdaki kişisel tüketim harcamaları %2’lik artışla, 2009’un güçlü kapanışı ifade ediyor.
General Motors, Chrysler hükümet tarafından kurtarım desteği görmüş, Ford ise köprü kredi almıştı. İtalyan Fiat 20 Ocak 2009 tarihinde Chrysler’in %35’ini alacağını ilan etmişti. Aşırı düşmüş otomotiv üretiminde, 3. çeyrekteki %1.45’lik artış, 4. çeyrekteki %0.61olarak da devam ediyor. Bir anlamda, teşviklerin meyveleri toplandı. Bir anlamda aşırı düşmüş satışlara dipten gelen tepki. Ancak bu durum sector için, teşvik bağımlısı bir büyümeyi de yaratıyor.
ABD dışındaki yatırımcıların ABD’deki doğrudan yabancı sermaye (DYS) yatırımları, son çeyrekte birden artıvermişti. Biraz geçmişe gidelim ve ABD’deki yabancı DYS ve ABD’lilerin yurtdışındaki DYS’lerine bir göz atalım isterseniz. Mesela 2002-2006 arasındaki dönemde ABD’nin yurtdışı yatırımlarının getirisi %16.3, yabancıların ABD’de yatırımlarının getirisi %5.6 seviyesindeydi. Dışardakilerin içerde, içerdekilerin dışarda yatırımları arasındaki fark, uçurum niteliğindedir. ABD’nin yurtdışındaki DYS’leri, yabancıların ABD’deki DYS’lerine gore üç katı daha fazla gelir sunuyordu. Acaba neden, 2000’den sonra hızla yurtdışındaki DYS’lerin verimliliği artmış olabilir? Bunun başlıca üç nedeni olabilir. İlki ABD’deki yüksek vergiler, ikincisi gelişen ülkelerin (özellikle BRIC ülkeleri) ABD ve Japonya’nın yerine geçiyor olması, ve üçüncüsü FED’in senyoraj (para basma) yetkisiyle faizleri düşük tutabilmesi, zaman zaman sıkışan kredi kanallarını açma uğraşının bir doğal sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. ABD’de yerleşik olmayan yabancı kökenli sabit sermaye yatırımları, sadece 4. çeyrekteki %2.9 artışında bir sıçrama şeklinde görüldü. Çok değil daha 3.çeyrekte, düşüş %5.9 olmuştu. Son çeyrekteki artış, “mal bulmuş Mağribî gibi” büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına sevinç ve coşkulu bir yatırım artışı değildi. Daha çok selektif bir artıştı. Son çeyrekteki yükselmeye dikkat edilirse, ağırlıklar %13.3 ile; yazılım ve ekipmanlarında yoğunlaşıyor. En önemlisi, 3. çeyrek için de; yazılım ve ekipman segmentinde daha küçük de olsa artış gözlenmesi.
Gelelim 2010 senaryolarının korkulu rüyası enflasyona. GGSYİ alımları için fiyat endeksi artışı %2.1 olmuş. Gıda ve enerjiyi çıkartılarak oluşan çekirdek endekse göre, 3. çeyrekteki %0.3 seviyesinin dört katına; yani, 4.çeyrekte %1.2 düzeyine erişilmişti. Gelişmiş ekonomilerdeki kırpırdanmalar sırasında; Çin’de, Hindistan’da, Brezilya’da emtia, metal ve tarım ürünlerinde balonlar oluşturuluyordu. Bu balonlar, bir taraftan da ikinci dip korkularını besliyordu.
Bu arada Türkiye’de kaydedilen gelişmeler, küresel boyuttakilerini aratmayacak tarzda önemliydi. Birinci konu Euro’nun zayıflıyor olması. Çünkü Yunanistan’ın %115 dış borç/GSYIH oranının yarattığı endişe; İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya'ı de derin düşüncelerin içine çekmişti. Çünkü bu ülkelerin dış borçları yüksek, bütçe açıkları sürekli artmaktaydı. Durgunluğun daralttığı vergi gelirlerine karşın, hükümetin sürekli teşvik mekanizmasını besleyen giderleri, 2009 yılı bütçe açığını hortlatmıştı. Türkiye'nin son dönem ihracatı kısmen Suriye, Irak, İran ve diğer ortadoğu ülkelerine kaydı. Ancak yine de Avrupa’nın %45’in altına düşmeyen payı bulunuyor. İhracat gelirleri düşebileceği gibi aynı zamanda, talepte de gerileme olabilir. Avrupa’lı endişe veren ülkeler grubunda, sadece İtalya’ya olan ihracatımız yüksektir. Euro’nun sallandığı bu dönemde, yeni ihracat pazarları kurtarıcı rollerini artıracaklardır.
Ancak Türkiye için en büyük tezat, kredi derecelendirme paradoksunda yaşanıyordu. Yıllardır katlandığımız derecelendirme haksızlığını bir inceleyelim. Şu tabloya bir bakın lütfen.
2007 2008 2009 2010
S&P BB- BB- BB- BB-
Moody's Ba3 Ba3 Ba3 Ba2
Fitch BB BB BB+ BB+
JCR BB- BB- BB- BB
Notumuzu uzun süredir değiştirmemiş olan S&P, sık sık değiştiren Fitch kredi kuruluşlarıdır. Biz S&P’yi beklemeyelim ve Türkiye’nin notunu iki kademe yukarı çekmiş Fitch’i dikkate alalım. S&P’yi beklemek, ‘göle su gelinceye kadar kurbağanın gözünün patlaması’ gibidir. Fitch’in derecelendirme kriterinde Türkiye, BBB- ile yatırım düzeyine çekilebiliyor. Yani bir kademe daha notumuzu yükseltirlerse, yatırım yapılabilir ülke olabiliyoruz. Ha gayret Türkiye, bir kademe kaldı. Oysaki IMKB’de Kasım’dan beri yabancılar akın akın alımdalar. Ama bunlar, hedge fonlar gibi işi bilen kurt yatırımcıların alımları. Risk almazlar grubu, henüz bize uğramış değil. Bu arada 2005-2009 küresel sistemik krizinde İzlanda’nın borcunu ödemek için İngiltere’den destek istediğini biliyoruz. Bu küçücük ülkenin kendi ölçeğininin çok üzerinde bir uluslararası yaygınlığa sahip bankacılık sektörüyle, sınırlı düzeyde kalan yedek bütçe kapasitesi; İzlanda’yı krizden en ağır darbe alan ülkeler arasına sokmuştu. Krizdeki sorunlar için örnek ülkelerden birisiydi İrlanda. İrlanda’nın notu son indirimlerle BBB- ; bizden bir kademe daha iyi. Kredi derecelendirmelerin değerlendirmelerine bakarsak, Türkiye’den paraların çıkıp ; İzlanda’ya girmesi lazım. Bu tür çarpıklıklar, bırakın Türkiye’nin asimetrik değerlendirilmesinde gizli adaletsizliğe ; aynı zamanda küresel finans sistemine olan güvenin, çorap söküğü gibi gelebildiği yıkımlara dönüşümü mümkün olabilmektedir. Tıpkı, ‘2005-2009 küresel sistemik krizi’ nde olduğu gibi.