Türkiye'de afet yönetimi ve deprem, yapılması gerekenler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kadem EKŞİ / Mimar ve Mühendisler Grubu Yerbilimleri Komisyonu Başkanı

Depremlerin yani temelde doğal olayların afetlere dönüşmesi sürecindeki en önemli neden; insan davranışları ve alışkanlıkları sonucunda ortaya çıkan "güvenlik açıklarımız", başka bir deyişle "Hasar Görebilirlik" durumumuz veya başka bir ifade tarzıyla sahip olduğumuz "Risk"lerdir. Afet Yönetimi ise afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması amacıyla, bir afet olayının zarar azaltma, hazırlıklı olma, olaya müdahale ve iyileştirme gibi dört ana ve diğer ara aşamalarında yapılması gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla, kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda kullanımını gerektiren çok disiplinli bir yönetim şekli olarak tanımlanmaktadır.

Afet Risk Yönetimi, afetler gerçekleşmeden önceki "Risk Önleme-Azaltma" ve böylece "Hazırlıklı Olma" aşamalarının gerçekleştirilmesini kapsamaktadır. Kurumlar mevcut yerleşim alanlarını alt ve üst yapılarıyla beraber afetlere karşı daha güvenli duruma getirmeye çalışırken öncelikle doğal tehlikeleri tespit etmeli, bunları her boyutuyla ölçülendirerek ortaya koymalıdır. Tehlike analiz diyebileceğimiz bu süreç bilimsel ve teknik araştırmalara dayalı derinlemesine, her yönlü yürütülmesi gereken projeler ile gerçekleştirilebilir. Afet Risk Yönetiminin kurumsal yönetim anlayışı haline gelmesi ile özellikle bundan sonra yeni planlanacak olan yaşam ve yerleşim alanları için riskler kolaylıkla dışlanabilinecek ve böylece tehlikelerin yani gerçekte doğal olayların afetlere dönüşmesi tamamen engellenebilecektir. Özellikle ve öncelikle kurumsal kapasite ve gayret gerektiren afet risk yönetimi anlayışında ve sürecinde şüphesiz bireylerin ve toplumların da üstlenmesi gereken birçok sorumluluk bulunmaktadır. Afet risklerinin azaltılması, bireylerin ve toplumların gündelik risklere karşı aldıkları tavırla başlamaktadır. Burada en önemli davranış biçimi afetlere karşı bilinç ve eğitim seviyesini yükseltmek olmalıdır. Bu anlamda hizmet eden sivil toplum kuruluşlarından faydalanmalı, kurumsal anlamda sürdürülen proje ve kampanyalar takip edilmelidir. Yayınlardan faydalanılmalı, tavsiyeler uygulanmalı, önemsenmelidir. Zira afetlere karşı daha dirençli bir toplum olmanın yolu bu önlemlerden geçmektedir. Toplumun katılmadığı, bir parçası olmadığı hiçbir proje tamamlanmış ve amacına ulaşmış sayılamaz, toplum için faydaya dönüşemez.

Fay hatları ve depremler, heyelan, aşırı yağışlar ve sel, volkanizma ve benzeri kavramlar aslında yeryüzündeki doğal oluşumlar olup, insanlar tarafından bunların değiştirilmesi, ortadan kaldırılması mümkün olmadığı gibi, bunların zaman zaman aktivitelerini gerçekleştirmeleri de oldukça doğal bir durumdur. Türkiye, dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer alır. Ülkemizin yüz ölçümünün %42'si birinci derece deprem kuşağı üzerindedir. 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan depremde, 18 bin kişi ölmüş ve yüz binlerce insan evinden olmuştu. Afrika ve Avrasya tektonik tabakalarının üzerinde kurulu olan İstanbul'da yaşanacak bir deprem, yaklaşık 55 bin kişi hayatını kaybetmesine neden olabilir. Bu durum Türkiye'de kaçınılmaz bir doğal afet gerçeği olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılması gereken en önemli önlem depremin özelliklerini çok iyi tanıyıp gerekli tedbirleri zamanında almaktır.

Son dokuz yıl içinde Japonya'da meydana gelen en büyük depremlerden biri Ekim 2004'de olmuş, meydana gelen depremde de bina yıkımı yaşanmamış; sadece 1 kişi araba devrilmesi sonucu ölmüş, yaralanan 311 kişinin ise iç mekanda mobilya ve eşya devrilmesi sonucu etkilendiği tespit edilmiştir. Büyük deprem gerçeğiyle en son binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri ile karşılaşan ve meydana gelen her küçük sarsıntıda bu gerçekle yüzleşen toplumumuzda ise depremin toplum yaşamı üzerindeki yıkıcı etkileri çeşitli bilim dallarından uzman kişilerin çabalarına rağmen devam etmektedir. Bu yüzden depreme yönelik çözüme gidilip önlemler alınmalıdır.

Sonuç olarak; olası depremlere karşı en üst düzeyde hazırlıklı olma ve en az kayıpla atlatma hedeflerine ulaşabilmek için başarılı bir "Afet Risk Yönetimi" sürecinin uygulanması gerekmektedir. Bu süreçte; fiziki üst ve alt yapının, sosyal ve ekonomik yapının güçlendirilmesi, daha güvenli yaşam ve yerleşim alanlarının üretilmesi, hasar görebilirliğin azaltılması, risklerin önlenmesi, paylaşılması, toplumun ve bireylerin bilinç, eğitim ve hazırlık seviyesinin artırılması bu yönetim sürecinin alt başlıklarını oluşturmalıdır. Böylece "Acil Durum Yönetimi" yani müdahale ve iyileştirme sürecinde karşılaşılan zorluklar hafifleyecek, en üst derecede başarıya ulaşılabilmesi ise; olası afetler öncesinde acil eylem-müdahale planlarının hazırlanması ve mutlaka zaman zaman tatbikatlarla tecrübe edilmesi, müdahale ve mücadele kapasitesinin artırılması ile mümkün olabilecektir.

Bu konularda ilginizi çekebilir