Türkiye'deki tekstil ve hazır giyim sektörü
B. Ferdağ ACAR / Promar AŞ Yönetim Kurulu Başkanı
Çeyrek asırlık konfeksiyon ve hazır giyim sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın yöneticisi olarak sektörümüzde hiç çözülemeyen bazı sorunlara değinmek istiyorum. Eskiye göre çok daha az olmasına karşın aynı sorunlarla uğraşmak insanın içindeki çalışma ruhuna zarar veriyor. Sanayici zamanını Ar-Ge'ye, inovasyona ayıracağına, hep aynı sorunlarla uğraşarak verimliliğini kaybediyor. Bence bir insan bir taşa bir kez takılır; devamlı aynı taşa takılıyorsanız size bir isim takarlar maalesef. Biz bu engelleri aşma konusunda nispeten başarılı olduk. Çünkü 26 yıldır aynı taşlara takıla takıla bunları aşmayı öğrenerek bugünlere geldik. Biz yıllarca tekstil sektöründeki kalite ve zihniyet sorunlarıyla çok uğraştık. Bu yüzden Türkiye'de 1-2 markanın dışında bir marka çıkmadı. Finansal sorunlar ve faiz oranları da düzgün yatırımcının önünü kapadı. Eğer işinizi düzgün yapıyorsanız doğru bir bölgede doğru bir sanayi merkezinde doğru bir altyapı ile doğru bir binada doğru bir makine parkı ile bir konfeksiyon tesisi kurmaya çalışırsanız 10 milyon doların üstünde yatırım yapmanız gerekir.
Fakat faizler dolar bazında yüzde 10'un üzerinde olduğu bir durumda hiçbir akıllı yatırımcı bunu taşa toprağa makineye gömmez, bunu yapanlar da, sonuçta işletme sermayesiz bankaların vicdanına kaldılar zamanında. Finansal imkanlarınız olmaz ise markalaşma da çok zor olur. Bugün bile marka olma becerisini göstermiş bir kaç firma, finansal kaynak yaratmak için, fabrikalarında halen ihracat için başka markalara veyahut firmalara üretim yaparlar. Ağırlıklı bu sebeplerden dolayı Türkiye' de markalaşma fırsatı kaçırıldı ya da çok daha zorlaştı artık.
2008 yılında Amerika'da başlayan krizle birlikte bizim sektöründe etkileneceğini biliyorduk. Bu güne kadar hayatımız krizlerle geçti. Ama nerdeyse ilk defa müşterimiz de hasta oluyordu. Bu öyle kolay atlatılacak bir hastalık değil. Mal sattığınız insanlar krizle uğraşıyorsa o zaman işiniz çok zor demektir. Bu günde bizim önümüzde böyle bir süreç var. Sonuçta her zaman olduğu gibi çalışan, işini doğru yapmaya çalışan ayakta kalma başarısı gösterecek, yoksa yine bir sektörel temizlik olacak ve bu herkese zarar verecektir. Bu yüzden biz ve bizim gibi düşünenler her zaman herkesin iyi olmasını ister. Bunca yıldan sonra belli şeyler öğreniyorsun; ancak senin işlerin iyi olsa bile senin iş yaptığın insanların sorunları olunca maalesef seni de etkiliyor.
Hazır giyim sektöründe mesaimin en önemli konusu marka ve markalara üretim yapmak, becerilerimizi başkaları için kullanmak oldu. 1985 senesinden 1994 senesine kadar Quıksilver için harcadığım enerji ve bilgi birikimimi o zaman kendimize ait bir isme vererek uğraşsaydık bu gün spor giyim alanında çok kuvvetli bir markaya sahip olurduk. Avrupa Quıksilver'in kuruluşu bizden 1 sene öncedir ve ilişkilerden dolayı kendi markamız gibi baktık olaya.
Fakat sonuçta Avustralya markasıydı ve Amerikalılar satın aldı ve 2 milyar dolar civarında satışa sahip bir firma haline dönüştü, halka açıldı. Markayı o kadar benimsemiştik ki Quıksilver'ın bayan giyimi Roxy'nin logosunu bile biz yaptık bütün dünya kullanıyor. Her zaman bir ürünle ismimizin milyonlarca kişi tarafından bilinmesiyle "marka" olunmuyor. Bugün Türkiye'de 5 cepli blucin pantolona ''kot'' denir. Bence Türkiye'nin en önemli markasıdır. Fakat bu aynı zamanda hazırgiyimci ve mağazacı bir kişinin soyadıdır ve bu ülkede blucin pantolona ismini vermiştir. 1980'li yıllarda herhalde ilk üretenlerdendir. Ama marka olarak maalesef üzülerek söylüyorum, bugün ortada yoktur. "Kot" diyenlerin çoğu da bilmez bu hikayeyi, bu kadar büyük bir markayı.
Konfeksiyon ile tekstil sektörü ayrı değerlendirilmeli
Konfeksiyon ile tekstil sektörünün tamamen ayrı konular olmasına rağmen Türkiye'de herkes "tekstilci" olarak kabul ediliyor. Bu durum yıllardır konfeksiyon sektörüne zarar verdi. Ama bunu fark eden olmadı. Otomotiv sektöründeki bir çok ürün metalden yapıldığı halde, otomotivcilere metal sektörü denmiyorsa, konfeksiyon ve hazır giyimcilerin de tekstil sektörüne ait görülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Hazır giyim işi o kadar zor bir iş ki, işin en basit tarafı, eğer çözebiliyorsanız yatırım yapıp çözmek. Sonuçta yüzde 100 insan emeğiyle olan bir iş ve yüzlerce kişiyi aynı ritimde aynı frekansta ve aynı düzende çalıştırabilme becerisi göstermeniz lazım. Halkalardan biri bozuk olsa ürününüzün kalitesi de bozuk olur, termininiz de sapar. Bozuk olan ürünü tespit etmek için binlerce ürünü kontrol etmeniz gerekir ki, bu da ek maliyet demektir. Ya bu maliyete katlanırsınız ya da bozuk olan ürünü bilerek müşteriye sevk edersiniz.
Kayıt dışı haksız rekabet yaratıyor
Çarklar bir gün durabilir, çarklar durduğunda bedeller ödenmek zorundadır. Herkes ayağını yorganına göre uzatma becerisini göstermeye çalışmalıdır. En önemli sorunlardan bir tanesi kayıt dışı çalışanların yaratmış olduğu haksız rekabettir. Kayıt dışı olmasa ülke hızlı kalkınacak, zenginleşecek. Bunun dışında kayıt dışılık yönetim beceriksizliklerini de getiriyor. Fakat insan bunun farkına varmaz. Bunca yıldır öğrendiğim en önemli laflardan biri 'ölçmeden yönetemezsin'. Yönetmek için doğru veri olması gerekir. Doğru veri ancak doğru ve standart kayıtla olur; sürekli olur. 2-3 ayrı kayıtla doğru veri olmaz. Belli bir süre sonra sistem çöker. Tabii ki, en baş unsur da, bunu denetlemek gerekir. Denetim olmadan da sistem çöker, kuvvetleri kayıt altında olanlara değil, kayıt dışı olanlara yöneltip onları sistemin içine çekme başarısı da göstermek gerekir. Bunu yaparken de oranlar göz önünde bulundurulmalıdır.
2010 ve 2011'deki pamuk fiyatları ve kurdaki belirsizlikler sektöre çok zarar verdi
2010 yılı sektörümüz için çok zorlu bir süreçti. Dünyada pamuk üstüne oynanan oyunlar sonucunda yüzde 100'ü geçen artışların ve düşük kurların sonucunda konfeksiyon ihracatçısının para kazandığını hiç düşünmüyorum. Bu nedenle çok zarar görenler oldu. Bir üretici için en büyük moral bozukluğu çalışmasının karşılığını alamaması, ekonomik gücünü kaybetmesidir. Alınmış olan siparişler veyahut teyit edilmiş fiyatlar yüzünden sektördeki oyuncular sözünün arkasında durmak zorunda kaldı ve yeri geldiğinde zararına mal üretti.
Sonuçta başıboş dolaşan sermayenin de yeri geldiğinde ne kadar tehlikeli olabileceğini görmüş olduk. Siz oturduğunuz yerden dünyadaki bütün pamuğu toplayıp fiyat artırabilirsiniz, para kazanabilirsiniz ve isterseniz bir sürü işletmeyi çökertebilirsiniz. Dünyadaki dengelerin, faizlerin işte bunun için çok önemli olduğunu bir kere daha gördük. Yıllardır kur artışları ve düşüşlerinden etkilenmemek için maliyetlerimizin çoğunu malın satış döviz cinsine göre ayarlamaya çalışıyoruz. Finansman gerekiyorsa, o kur cinsinden finansman kullanmaya çalışıp mümkün olduğunca maliyetlerimizde düzgün ölçüm yapmaya çalışıyoruz. Tabiî ki her zaman başaramıyoruz, ama en azından çabalarımız bizlere göre doğru yönde.