Türkiye'nin yeni bir stand-by anlaşmasına ihtiyacı var mı?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

M. Kemal SİBER / Hazine eski Genel Müdürü IMF eski Direktör Yardımcısı

Son günlerde, IMF ile yeni bir stand-by ihtiyacı, dünyadaki ekonomik kriz dolayısıyla, önemli bir gündem konusu olmuştur. TÜSİAD tarafından başlatılan ve genellikle iş çevreleri ve basın tarafından da desteklenen, yeni bir stand-by anlaşması görüşüne hükümetin önceleri tepkisi sert olmuş. Türkiye'nin IMF kredisine ihtiyacı olmadığı iddia edilmiştir. Daha sonra, IMF ile yapılacak bir anlaşmanın kredi verenler için sigorta olacağına işaret edilmiş ve IMF'nin dikte etmeğe çalıştığı şartlarda (ümük sıkmak) esneklik olursa anlaşma yapılabileceği mesajı verilmiştir.

Yeni bir stand-by anlaşmasına geç kalındığı ve gecikmenin faturasının ağır olacağı uyarılarına rağmen, hükümet ve yetkililer oyalama ve ayak sürüme politikalarına devam etmektedir.

Türkiye'nin IMF ile ilişkilerinde, tarih boyunca takip edilen doğru politikalar yanında yapılan hatalar, günümüzde karşılaştığımız belirsizlik ve olumsuz gelişmelere ışık tutabilir kanaatindeyim.

Yarım asırlık tarihimizde, IMF ilişkilerinde önemli iki doğru yapılmıştır.

24 Ocak 1980 kararlarını destekleyen stand-by anlaşması, Kemal Derviş'in 2001 de IMF ile yaptığı stand-by anlaşması.

1980 stand-by anlaşmasının desteklediği istikrar programı, Türkiye ekonomisinde bir dönüm noktasıdır; suni döviz kuru politikasına dönülmüş, kambiyo kontrolleri kaldırılmış, dış ticaret serbestleştirilmiş ve ihracat patlamasının önü açılmıştır. IMF denetiminde mali disiplinin temelleri atılarak, çift haneli kronik enflasyonlarla mücadele dönemi başlatılmıştır. Kısaca, sağlıklı ve sürdürülebilir bir kalkınma politikasının temelleri atılmıştır.

Gecikmiş 1980 istikrar programı meyvelerini vermeden, 12 Eylül askeri darbesi ile Demirel hükümeti devrilmiştir. Ancak 24 Ocak kararlarının  mimarlarından olan planlama müsteşarı Turgut Özal, dış ve iç çevrelerin telkini ile Bülent Ulusu başbakanlığındaki hükümetin, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirilmiştir.

Turgut Özal, askeri idare döneminde 1980 stand-by programını ciddiyet ve sadakatle uygulamış IMF ve Dünya Bankası'ndan aldığı destek ve yardımlarla Türk ekonomisinde tarihi bir gelişme yaşanmıştır.

2001 krizi üzerine davet edilen Kemal Derviş ile IMF arasında yapılan çetin müzakereler sonunda varılan stand-by anlaşması ekonomi tarihinde önemli ikinci bir dönüm noktasıdır. 2001 stand-by anlaşmasının desteklediği istikrar programı ile Türkiye ekonomisi krizden kurtarılmış, bankacılık sistemi sağlamlaştırılmış Merkez Bankası'nın bağımsızlığı sağlanmış, etkili bir mali disiplin ve sıkı para politikaları sayesinde bir haneli enflasyon hedefine ulaşılmıştır.

Ecevit hükümetinin erken seçimi kaybetmesi sonucu iktidara gelen AKP hükümetinin, Kemal Derviş dönemine ait 2001 stand-by anlaşmasını uygulamakta devam etmesi basiretli bir politika olmuştur.

Yarım asırlık tarihimizde uluslararası mali kurumlar (IMF, Dünya Bankası) ile olan ilişkilerimizde kanaatimce üç tarihi hata yapılmıştır.

1954'te Menderes hükümeti tarafından Dünya Bankası Türkiye temsilcisinin kovulması, 1984'de Başbakan Turgut Özal tarafından, 24 Ocak kararlarını destekleyen stand-by anlaşmasının yenilenmemesi, 1990 da Özal'dan iktidarı devralan Demirel'in Dünya Bankası ve IMF'nin destek vermeye hazır olmalarına rağmen yeni bir istikrar programını hazırlamaması ve iktidar döneminde yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen IMF ile stand-by yapmaması.

1954 yılında Menderes hükümeti Dünya Bankası temsilcisini persona-non-grata ilan ederek Ankara'dan kovdu. Bu olay dünya tarihinde ilk ve sondur, emsali yoktur. Bu yüzden Dünya Bankası Türkiye ile ilişkilerini 6 yıl dondurdu. Halbuki, Türkiye 1950'lerde banka tarafından ekonomiyi kalkındırmak için model seçilmiş; Hollanda'nın ünlü eski Maliye Bakanı temsilcisi olarak gönderilmişti. Kovulmanın sebebi, bugün için bankanın rutin sayılacak teknik eleştirisinin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın 1954'te Washington ziyareti sırasında gündeme getirilmesi idi. Menderes hükümetinin aşırı duygusallığı ve ölçüsüz tepkisinin faturası ağır olmuş, 1950'li yılların ikinci yarısında takip edilen hatalı politikalar ekonomiyi iflasa sürüklemiştir. Kanaatimce ekonomideki sıkıntılar 27 Mayıs 1960 askeri darbesine giden süreçte önemli rol oynamıştır.

Turgut Özal'ın 1984'de askeri rejimi sona erdiren seçimi kazanarak Başbakan olarak iktidara gelmesinden sonra aldığı en önemli ve aynı zamanda sakıncalı karar, askeri rejimde Başbakan yardımcısı olarak sadakat ve başarı ile uyguladığı IMF stand-by anlaşmasını yenilememesidir. Turgut Özal'ın IMF ile stand-by ilişkilerini kesmesinde, Türkiye ekonomisinin IMF ve ihtiyaç duymayacak kadar geliştiği düşüncesi kadar IMF'nin isteyebileceği disiplinden ve denetimden kurtulmak arzusu rol oynamıştır.

Maalesef politikacı Turgut Özal'ın IMF'siz yıllarda takip ettiği popülist politikalar, teknokrat Turgut Özal'ın IMF ile birlikte uyguladığı 24 Ocak kararlarının Türkiye ekonomisinde sağladığı olumlu gelişmeleri geniş ölçüde yok etmiştir. Ekonomide baş gösteren sıkıntılara rağmen, 1987 seçimini kazanan Özal, seçimden sonra, IMF ile yeni bir stand-by anlaşması beklentilerini ve uyarılarını cevapsız bırakmıştır. Sonunda, IMF'siz Özal dönemi 1990'da ANAP'ın seçimi kaybetmesi ile sona ermiştir. Kanaatimce, ANAP'ın seçim kaybetmesinde ekonomide baş gösteren olumsuz gelişmeler önemli rol oynamıştır.

1990'da Özal'dan hastalıklı bir ekonomi devralan Başbakan Demirel, 1980'de olduğu gibi IMF ve Dünya Bankası desteğini alabileceği yeni bir istikrar programı hazırlamak ve ekonomiyi yeniden rayına oturtmak tarihi fırsatını kaçırmıştır. Maalesef, seçimden kısa bir süre sonraki Washington ziyaretinde, Dünya Bankası Başkan Vekili'nin ekonomik sıkıntıları işaret ederek, hazırlanacak bir istikrar programının destekleneceği uyarısına itibar etmemiştir. DYP hükümetleri Özal gibi IMF stand-by ilişkisi kurmadan ekonomi politikaları yürütmeyi tercih etmiştir. Sonunda ekonomide kriz baş gösterince Çiller-Baykal hükümeti IMF ile iki yıllık bir anlaşma yapmış, ancak erken seçim sevdası yüzünden anlaşma tam olarak uygulanamamıştır.

Sonuç olarak, tarihin tekerrür etmesinden endişe etmekteyim. Özal'ın 24 Ocak 1980 istikrar programını destekleyen stand-by anlaşmasını yenilemediği gibi AKP hükümetinin de Kemal Derviş'in yürürlüğe koyduğu ve yenileyerek uygulamaya devam ettiği istikrar programını destekleyen stand-by anlaşmasını tekrar yenilememesi mümkündür. Başbakan Erdoğan da Özal gibi IMF disiplininden, daha önce başarı ile uyguladığı ve ekonomide olumlu neticeler aldığı IMF taahhütlerinden kurtulmak istediği intibar vermektedir.

Ayrıca, Başbakan ve bazı yetkililer açıkça, IMF kredisine ihtiyaç olmadığı için IMF ile stand-by yapmaya gerek olmadığını vurgulamaktadırlar. Bu söylemler, ANAP ve DYP hükümetleri döneminde, ekonomide bir problem olmadığı, IMF'ye ihtiyaç bulunmadığı görüşünü anımsatmaktadır. AKP hükümetinin IMF stand-by anlaşması konusundaki isteksizliğin yaklaşan yerel seçim ile bağlantısı olduğu kanaati yaygındır.

Kanaatimce, IMF ile bir stand-by anlaşmasına dünya ekonomik krizi olmasa da ihtiyaç vardır. 2001 istikrar programı ile yapılan ameliyat olumlu sonuçlar vermesine rağmen, perhizi erken bozmak çok sakıncalıdır. Dünya ekonomik krizi IMF destekli yeni bir programa olan ihtiyacı daha da artırmıştır.