Türkiye'yi yeni fırsatlar bekliyor

TSKB Genel Müdürü Eroğlu, küresel krizin etkilerini dünya ekonomilerinin bu yıl da yaşamaya devam edeceğini düzelmenin ancak 2012 sonunda o da yavaş yavaş olacağını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

İSTANBUL - Türkiye'de proje finansmanının öncü kuruluşu Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Genel Müdürü Halil Eroğlu, 2011 yılının önemli fırsatlar sunduğunu söyledi. Gelişmiş ekonomilerin zorlandığı bir süreç yaşandığını anlatan Eroğlu, yeni düzenin Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'in yanı sıra Türkiye içinde önemli imkanlar sunduğunu vurguladı. Bu yıl Türkiye'nin büyümeye devam edeceğinin altını çizen Eroğlu, "2011 yılının ikinci yarısından sonra kamu – özel sektör ortaklığı ile üretilecek projelerin ekonomiye dinamizm kazandırmasını bekliyoruz.

PPP Kanunu çıktığında hem reel sektöre hem finans sektörüne büyük ufuk açacak" diye konuştu. 2011 yılına ilişkin beklentilerini de DÜNYA'ya açıklayan TSKB Genel Müdürü Eroğlu, ortalama dolar kurunun 1.50 TL civarında olmasını beklediklerini kaydetti. Eroğlu'nun analizine göre, bu yıl büyüme yüzde 5 civarında gerçekleşecek, sıcak para gelmeye devam edecek, enflasyon yüzde 6.5 civarında gerçekleşecek. Yılın son çeyreğinde küçük bir faiz artırımı olabileceğine dikkat çeken Eroğlu, halka arzlara ilişkin olarak da "Yılın ilk 6 ayında adetsel olarak çok halka arz olabilir. İkinci yarıda sayı düşer ancak miktar olarak büyük halka arzlar yaşarız" açıklamasında bulundu. TSKB Genel Müdürü Halil Eroğlu ile dünya ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri konuştuk. Bankanın planlarını da DÜNYA ile paylaşan Eroğlu, yatırım bankacılığı tarafındaki beklentilerini de anlattı.

Halil Eroğlu, PPP olarak adlandırılan kamu ve özel sektör ortaklığı ile yapılacak projelerin önümüzdeki dönemin en dikkat çekici fırsatlarını sunacağını söyledi. Eroğlu'na göre PPP modeli, Türkiye'ye yeni ufuklar açacak. Ekonomiye yepyeni bir dinamizm kazandıracak. Eroğlu, konu hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:

"Kanunu çıktığı andan itibaren PPP Türkiye'de 2011'in ikinci yarısından itibaren önemli bir öge haline gelecek. Bu ciddi ufuk açar hepimize. Hem reel sektöre hem finans sektörüne. PPP'nin finansmanı da yaygın olacak. Sektöre bir fırsat penceresi açacak. Bu TSKB olarak bizim hacmimizi de yukarı çeker. Bizim kredilerimiz kontrollü krediler. Ülke neyi ön plana çıkartıyorsa biz o tarafta büyüyoruz. Biz 3-5 yıl önce enerjiyi de böyle öne çıkartmıştık. Şimdi PPP konusu da böyle.

PPP, 2011'de önemli olarak gündeme gelebilecek bir konu ve çok daha etkin, çok daha düzgün çalışabilecek rekabete açık ve toplum tarafından parası ödenebilecek tam bankacılığa göre bir iş. Bir okul, bir demir yolu projesi bu yolla yapılabilecek ama bunların hepsinin bankacılığa uygun olması, finanse edilebilir olması lazım."

Toparlanma ancak 2012 sonunda olur

Eroğlu, Avrupa ve Amerikan ekonomilerinin düşük faizli ve düşük enflasyonla yaşadığı 10 senenin ardından varlık fiyatlarında yaşanan genişlemenin yeniden dengeye gelebilmesi için küçülmeleri gerektiğini belirtti.

Hem devlet bütçelerinin, hem de banka bilançolarının küçülmesi gerektiğini anlatan Eroğlu, "Türkiye'de 2000'li yıllardan önce ekonominin böyle fazla şiştiğimiz dönemlerde bir devalüasyon yapardık paramızın değerini düşürüp toptan fakirleşirdik, ülke olarak dengeyi kurardık. Şimdi batının toptan fakirleşmesi lazım. Ama bu fakirleşme fiili anlamda olmayıp zamana yayılarak sağlanmaya çalışılıyor" dedi.

Krizin ne zaman biteceğine dair tahminler yapıldığını hatırlatan Eroğlu, "Bizim ilk başta beklediğimiz gibi '2008'de başladı, 2009'da biter, 2010'da iyi olur' senaryosu gerçekleşmeyecek. Bu krizin 2011'de ve 2012'de devam edeceğini ve 2012'nin sonlarına doğru yavaş yavaş düzelme olacağını; gerçek düzelmenin ise 3-5 yıl süreceğini düşünüyorum" diye konuştu. Bu krizde batı ekonomileri için zamana yayarak düzeltme zorunluluğu olduğunu düşünen Eroğlu, o nedenle de batı ekonomilerinde 'düşük faiz - bol likidite' politikasının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini tahmin ediyor.

Doğu ile Batı ekonomilerini bileşik kaplara benzeten Eroğlu, "Biri geri giderken diğeri ileri gidecek ve aradaki mesafe biraz daha azalmış olacak" derken gelişmiş ülkelerde yaşanan büyümenin de sentetik olmadığına dikkat çekti.

Eroğlu, "Türkiye'de, Hindistan'da, Brezilya'da ve Çin'de yani gelişmekte olan ülkelerde her şey gerçek. Biz sentetik sendikasyon, seküritizasyon yapmadık, tahvil çıkarmadık. Biz daha seküritzasyona yeni girmiştik. Bizim kredilerimizin hepsi gerçek. Biz konut kredilerinde 'senin evinin değeri arttı gel şimdi biz sana yeniden kredi verelim' demedik. Biz daha konut kredilerine ülke olarak yeni başlıyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin tamamı gerçek ekonomi hele hele bunların içinde nüfusu büyük, yüzölçümü büyük, nüfusu genç olan ülkeler ayrıştırılarak bir araya getiriliyor. İşte onun için Brezilya, Rusya, Çin Hindistan, Türkiye gibi ülkeler ayrışarak gidecek" ifadelerini kullandı.

Bankacılık sektörünün 2001 yılının aksine bu krizde reel sektörün bir kısım yükünü rahatlıkla taşıyabildiğini kaydeden Eroğlu, bunun arkasında da 2000 krizi sonrasında kamu tarafında hem de bankacılık alanında yaşanan gelişmelere değindi. Eroğlu, "Sermaye yeterliliği anlamında herkesin yüzde 8'i tutturduğu yerde biz yüzde 12 sermaye yeterliliğini tutturduk. Çok ciddi bir sermaye kontrolü, temettü dağıtımı bile olmadığı için ciddi bir sermaye birikimi oldu. 10 milyar dolarlık öz varlıktan 60 milyar dolarlık öz varlığa geldi bankacılık sektörü" değerlendirmesinde bulundu.

Refah, harcamadan geldi yatırımdan değil

"Dünya çapında sorgulanması gereken sistemler olduğunu düşünüyorum" diyen Eroğlu şöyle devam etti: "Düşük faiz ve bol likidite dünyada kredilerin insanların refahına gelişmesine katkı yapacak alt yapı ve üretimsel alanlardaki yatırımlara gitmedi. Bunlar daha çok işletme kredisi finansmanına ve kısa vadeye gitti. Böyle olunca refah sadece harcama tarafından geldi, üretimsel desteği olmadı. Ve refahın yayılması konusunda yeterince başarılı olamadı."

Bölgesel yatırım ve kalkınma bankaları ile ülkeler arasında altyapı yatırımlarının yapılması gerektiği üzerinde de duran Eroğlu şöyle devam etti:

"Diyelim ki Litvanya'dan İspanya'da ya da Türkiye'den Mısır'a demiryolu veya otoyol yapmaya kalkarsanız bunu yapımı bir ülke tarafından karşılanacak ve finanse edilecek durumda değil. Aradaki ülkelerin bir kısmı bunu karşılayamaz. Bunu o bölgenin ülkelerinin kendi sınırları içindeki kısmını finanse edebilme güçleri de yok. Bunu finanse edebilecek ticari bankalarda yok. Arada bir tanesi zincirin en zayıf halkası problem olur. Bu işin Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ya da bölgesel kalkınma bankaları tarafından desteklenmesi ve geliştirilmesi gerekiyor.

Artı bu muhasebe sistemini de baştan aşağı düşünmeniz lazım. Market to market değil yatırım portföyüne alıp ona göre bakmanız lazım. Bunun derinlemesine düşünmek lazım. Basel de düşünülüyor şimdi. Bunun birbirine geçen bir sistem olarak düşünülmesi lazım. Bu refah bu şişmişlik bunu da beraberinde getirdi. Şu anda 7-8 tane Avrupa ülkesinin sıkıntıda olmasından ayrı AB'de ECB dahil bütün sistemin ve kontrol mekanizmalarının yeniden baştan dizayn edilmesi lazım. Güven getirmek zorundalar yoksa altından kalkamazlar ama bunun içinde daha sıkı kontrol mekanizmaları olan bir sisteme geçmek zorundalar."

Cari açığı büyümenin engeli olarak görmemek lazım

Türkiye ekonomisinin 2010 yılını rahat geçirdiğini ama Türkiye'nin de tasarruf eksikliğini sorgulaması gerektiğini kaydeden Eroğlu, " Bizim bilançomuzun aktifi değil pasifi sorunludur. Bizim ister devlet ister bankacılık bilançosu olsun, bilanço pasiften yönetilir. Aktiften bilanço yönetmemiz mümkün değildir.

Pasifiniz varsa ancak iş yapabiliyorsunuz. Bizim tasarruflarımız yetersiz olduğu için de her büyümemizde yurtdışının parasına ihtiyaç duyuyoruz. Ve bu da bize cari açık problemini getiriyor. Bizim geleneksel olarak denklemimiz 'cari açık eşittir enerji ithalatı'dır. Bizim bu cari açığı büyümemizin önünde engel olarak görme işini çözmemiz lazım. Bu işi uzmanlarının oturup ciddi tartışması lazım" değerlendirmesinde bulundu.

Kayıtdışı ile mücadelede yeni sayfa açılmalı

Tasarrufları sağlamanın ana yolunun da kurumsal yatırımcı tabanının da büyütülmesi gerektiğine vurgu yapan Eroğlu, "Bu kişisel tasarrufların artırılması yoluyla olacak gibi görünmüyor. Bu kurumsal tasarrufların artırılması ile olacak. Bu müesseselerin de serbest piyasa ekonomisi içinde geliştirilmesi lazım. Bunun geliştirilmesi içinde sistemin herkese adil olması lazım. O da kayıt dışılığa getiriyor. Ülke ekonomisinin yarısının kayıt dışı olduğunun söylendiği bir yerde ve kayıt dışının yok edilmediği dönemde hep bu tasarrufları yapanlar cezalandırılmış oluyor.

Onun için daha çok gelir elde edilip daha çok birikim yapılıp büyümenin finansmanına bu tarafın daha çok katkı yapması lazım. O nedenle Türkiye'nin çok ciddi olarak kayıt dışı ile mücadelede yeni bir sayfa açması lazım" şeklinde konuştu.

Eroğlu, vergi barışına rağmen tasarruflarının bir bölümünün hala yurtdışında kalmaya devam ettiğine inandığını da kaydederek "Onlar ancak borç olarak buraya gelecektir. Onun için kayıtdışını yok ederek o kaynakların zaman içerisinde içeriye akacağını düşünüyorum" dedi.

2011 yılını iki ayrı parçaya ayırıyor

"2011 yılını ikiye bölüyorum" diyen Eroğlu, şöyle devam etti:

"Seçime kadar ki dönem ve seçimden sonraki dönem. Seçime kadar ülkenin gelişmesinde ve hızlı büyümesinde çok ciddi bir duraksama olmayacak. Ama seçimden sonra mutlaka yeni tedbirlerle birlikte ikinci yarıda büyüme durağanlaşabilir ve ortalama büyüme yüzde 5 seviyelerine falan oturur. Bunu iki noktaya dayandırıyorum. Bir araba yürüyor şimdi. Frene da bassanız araba bir süre yürür. Duruncaya kadar nisan olur; zaten seçim var. Kamudan bir şey gelmezse fren gelmeyecek. Şimdi gelen frenler bir süre sonra tutacak. 2011 yılı Türk ekonomisi için kötü bir yıl olmayacağını batıda sıkıntının devam edeceğini bizde gerek mali bünye gerekse finansal piyasalar için çok olumsuz olmayacağını tahmin ediyorum."

100 milyar $'lık DTH zarar etmesine rağmen TL'ye kaymıyor

BANKACILIK sektörü açısından bakıldığında ise faiz indirimleri nedeniyle 2009 ve 2010 yıllarında elde edilen karların 2011'de olmayacağını da belirten Eroğlu, "Olmayınca bu karları yaratmanın yolu tekrar aktif büyümesi yaratmak. Aktif büyümesi yaratarak hacimden onu kapatmak gerek ama onunda pasifi lazım.

Bence alınması gereken tedbirler aktiften değil pasiften alınmalıdır. Pasiften alınacak tedbirlerle ülke ve şirket bilançolarını daha kolay yönetirsiniz. Şu anda bir tek karşılıkların vade yapısına göre değiştirilmiş olması ile vadeler uzar mı çok emin değilim. Vade problemimiz ciddi olarak var. Bankacılığın temeli mevduatlar 3 aya kadar vadeli. Halk 40 yıllık endişesi nedeniyle vadeyi 3 aydan öteye götürmüyor.

100 milyar dolarlık DTH bankacılık sektöründe yıllardır para kaybetmeye devam ediyor. Ve ısrarla para kaybetmelerine rağmen çekmiyorlar. TL yapmıyorlar. Ekonomi beklentileri yönetmektir. Algıların kolay değişmeyeceği net görünüyor. Yoksa insanların göz göre göre zarar etmesini anlayabilirmisiniz. Ama bunun nedeni de belli. Bu algının değişmesi konusunda ciddi çalışma yapmak gerekir" diye konuştu.

Kredi hedefi 1.5-1.6 milyar $, kârlılık sürecek

2010 YILINDA 1.5 milyar dolar kredi kullandırdıklarını kaydeden Halil Eroğlu, bu yıl da 1.5-1.6 milyar dolar kredi kullandırabileceklerini düşünüyor. Eroğlu, "Kredilerimiz ve aktifimiz de bu seneye göre yüzde 25 civarında büyürüz. Karlılığımızda bu senenin bir miktar üzerine çıkarız çünkü biz ticari bankalardan farklı olarak bu kararlardan en az etkilenenlerden biriyiz. Bizim her şeyimiz sürdürülebilir.

Büyümemiz de karlılığımızda sağlıklı yapımızda. Çünkü biz dışarıdan finansman bulma işimizde sürdürülebilirdir. Türkiye'nin en düşük NPL oranına sahibiz binde 6. Bu böyle olduğu için zaten karlılığımız devam eder" diye konuştu. Eroğlu, bu yıl 200 ile 500 milyon TL arasında da tahvil ihracı yapabileceklerini söyledi. Eroğlu, kuruluşlarından bugüne 4 binden fazla firmaya finansman yaptıklarını da belirtti.

TSKB olarak da 2011 yılında enerji, turizm ve PPP'lere finansmanına ağırlık vereceklerini belirterek, "Yeni kullandırılacak kredilerde enerjinin payının eskisi kadar yüksek olmayacağını düşünüyoruz. Bu da doğal. Yenilenebilir enerji lisanlarının önemli bir bölümü finanse edildi. Hala çok önemli ama bu sektörün ister istemez hızı azaldı. Şimdi daha çok enerjidağıtımlarının satın alma finansmanı ile devletin satacağı üretim lisanslarının finansmanı kaldı. Ben bunlara proje finansmanı diye bakıyorum. Eskiden yılda 100 proje gelirken şimdi 70 tane, 60 tane geliyor ama başka alanlarda projelerin artacağını düşünüyorum. Biraz önce bahsettiğimiz turizm gibi. Turizm derken özellikle de kıyı otelciliğinden çok şehir otelciliğini kast ediyorum" dedi.

Kalkınma bankacılığında 'dünyaya örnek' oldu

60 YILDIR yatırım ve kalkınma bankacılığı yapan TSKB, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası içinde bir rol model. Rol modelliği ise Eroğlu'nun deyimi ile 'toplumun, ülkenin çıkarlarına ve menfaatlerine, kamunun ve halkın refahına iş yapıyoruz ama biz özel sermayeli İstanbul Borsası'nda alım satım konusu yapılan bir banka' olmalarından kaynaklanıyor. Bu model bugün dünyanın pek çok ülkesinde kurulan yatırım ve kalkınma bankaları içinde örnek.

Eroğlu, Hırvatistan, Ukrayna ve Çin gibi ülkelere işin tekniğini anlattıklarını ve söz konusu ülkelerde benzer yapıların oluşturulduğunu aktardı. Eroğlu, "Yakın zamanda da Avrupa Yatırım Bankası kanalıyla yaptığımız çeşitli yerlerde anlatmıştık şimdi yakın coğrafyamızdaki büyük ülkelere konuyu anlatacağız, enerji konusunda yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı anlatacağız" diye konuştu. Eroğlu, çevre ülkelerin bir çoğunda kalkınma ve yatırım bankacılığında açık olduğuna da dikkat çekerek "Ancak bu kalkınma ve yatırım bankalarının çevredeki ülkelerin bir kısmında tek başına kurularak faaliyet göstermesi çok fizibl olmayabilir.

O zaman bölgesel bir kalkınma bankasının düşünülmesi uygun olabilir. Bu konuda da herhangi bir fırsat doğar ise biz bu bölgesel kalkınma bankasının gerek kurulmasında gerekse sermayedarı olma noktasında devletimizin de uygun görmesi halinde bunun içinde oluruz. Biz bunun bölgemizde de bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz" açıklamasında bulundu.

Halka arzların ilk yarıda sayısı çok ikinci yarıda hacmi büyük olur

2010'DA son beş yılın adetsel olarak en fazla halka arzı olduğunu kaydeden Halil Eroğlu, "2011'de ilk 6 ayında adetsel olarak çok fazla halka arz olacağını ikinci 6 aylık döneminde ise daha az olabilir ama rakamsal olarak daha büyük halka arzların olabileceğini düşünüyorum. Büyüklüğün temeli de kamudan kaynaklanabilir. Sermaye piyasalarımızın hem hisse hem tahvil kanadıyla hacminin genişlemesi önemli" dedi.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir