Ufukta görünen enflasyon mu, yoksa deflasyon mu?
Ufukta görünen enflasyon mu, yoksa deflasyon mu?Dr. Ender Aykut YILMAZ
Amerikan Merkez Bankası FED in ekonomik aktiviteyi desteklemek adına tahvil alımı yolu ile sürdürdüğü parasal genişleme önümüzdeki dönemde de hız kesmeden devam edecek gibi görünüyor. Peki, bu tercih ne gibi sonuçları beraberinde getirecek. Bu parasal genişleme yüksek enflasyona zemin mi hazırlayacak, yoksa ufukta Amerikan ekonomisinde yaşanabilecek bir deflasyon tehlikesini mi ortadan kaldıracak?
Her ne kadar enflasyon ve deflasyon birbirinin zıttı gibi görünse de, şu anda Amerika'da bu korkular aynı anda yaşanıyor. FED Başkanı Bernanke dahi, önümüzdeki dönem için enflasyon veya deflasyon risklerinden hangisinin ortaya çıkacağını kestiremediğini ifade ediyor.
Olayın iki boyutunu da inceleyelim. İlk önce enflasyon boyutu. FED politikalarının en azından uzun vadede enflasyonu tetikleyeceğini düşünenler mevcut. Bu düşüncedekiler, krizden çıkıldığında eldeki paraların enflasyona yol açacağını düşünüyorlar. FED'in Amerikan ekonomisini canlandırmaya yönelik olarak, faizleri neredeyse sıfıra yaklaştırarak uyguladığı gevşek para politikasının tasarrufları azaltıp, harcamaları artırması, bunun da enflasyonu doğurması olasılıklar arasında.
Düşük faiz ortamının devam ettirilmesi yönünde Beyaz Saray ve Kongre'nin merkez bankasına baskı yapacak olması da kuvvetle muhtemel. Faizin düşük seviyelerde seyrediyor olması, bütçe açıklarının daha düşük maliyetlerle finanse edilebilmesini mümkün kılacak. Amerika, yaşadığı derin durgunluğu aşmak için birçok harcama yapıyor ve bu harcamalar büyük çaplı bütçe açıklarına yol açıyor. Krizden yaşayan bir sistemle, en azından daha az yara almış bir sistemle çıkmak için Amerika, bu bütçe açıklarını mecburi görüyor.
Olaya deflasyon penceresinden bakarsak. Deflasyonun yaşanabilirliğini savunanlar; mevcut ekonomik koşullarda arzın çok fazla talebin ise düşük seyretmekte olduğunu ifade ediyorlar. Bu düşüncenin en büyük savunucusu ünlü Amerikalı ekonomist Paul Krugman. Krugman işsizliğin yoğun olarak yaşandığı bu dönemde, alım gücünün düşük olduğunu, ücretlerin artış göstermediğini ve bunun da fiyatlar seviyesinde ortaya çıkabilecek bir artışı engellediğini söylüyor. FED'in ucuz kredi sağlamaktan vazgeçmesi halinde, daralan talebin fiyat ve ücretlerde daha fazla düşüşe yol açacağını söylüyor ve günümüzde açık tehdidin enflasyon değil deflasyon olduğunu söylüyor.
Şu an için hissedilebilir bir enflasyonist baskının mevcut olmaması, tüketici fiyat endeksinin uzun bir zamandır, en azından son bir yıldır, aynı seviyelerde seyrediyor olması ve işsizlik oranlarının yüksek seviyelerde olması kısa vadede enflasyona ilişkin bir olasılığın uzakta olduğunu, deflasyon riskinin ise gerçekleşebilirliğinin göreceli olarak daha mümkün olduğunu gösteriyor. Bu konjonktürde, FED'in ekonomiyi fonlamaktan vazgeçmemesi zorunlu görünüyor. Bu fonlamanın şekli, zamanlaması ve hacmi beklentilerin yönetilmesi açısından önemli hale geliyor. Şimdi gözler, 2-3 Kasım'da gerçekleştirilecek FED toplantısında. Bu toplantıda alınacak kararlar, henüz tam anlamıyla net olmayan birçok noktanın aydınlığa kavuşmasını sağlayacak.