Ülkemizde lüks ithal makam aracı saltanatı ve keyfiyetine kim dur diyecek?

Yrd.Doç.Dr. Zübeyir TURAN / Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nüfusunun %98’inin Müslüman olduğu ülkemizde yaşayan milletimizin (toplumun) bir bireyi olarak ve İslamiyet açısından

baktığımızda israf kelimesi; üretim sonucu elde edilen mal ve hizmetlerin, dinin uygun görmediği şekilde harcanması olarak tanımlanır. Ekonomiyi ve ekonomik üretimi, geliri ve giderleri israf etmemek gerekir. Hele devletin kaynaklarını israf etmek..!

Devletin mallarında özellikle tüyü bitmemiş yetimin dulun hakkı olmasına rağmen, maalesef yöneticiler ve siyasi iktidarların, verimli üretime dönük kaynaklarını dikkatli ve tasarruflu kullanmadıklarını görüyoruz. Artık, yöneticiler ve siyasi iktidarlar tüm olanaklarını israfı önlemek için de kullanmalıdırlar. Ülkemizin bu son bunalımlı öneminde yöneticiler, ekonomi otoriteleri ve siyasiler, özellikle il ve ilçe bazındaki mülki idare amirleri, gelişmiş ülkelerin standartlarını yakalamak istiyorsak, mutlaka tasarrufa çok önem vermemiz gerekmektedir.

Hele hele, üretimden tüketime kadar israfa dönük yapılanmadan kaçınmamız zorunlu olmalıdır. Ancak;  ürkiye Cumhuriyeti ilanından, özellikle çok partili siyasi hayata geçtikten sonra, kendimi bildim bileli ekonomiyi ve piyasayı tanıdığımdan beri her gelen siyasi iktidarlar, yapacakları icraatlarda ve ekonomik yapılanmada, ilke olarak hep halka ve tüm kamuya israf yapılmayacağını, mutlaka tasarrufa önem verileceğini, bu konuda özel çalışmalar yapılacağını

teyit etmektedirler. Yani kısacası, üretime katılan üretim faktörlerini israf etmeden minimum seviyeye kadar optimal

kapasitede kullanmamız gerekmektedir.

O zaman birisi bana şunu söylesin: Şu an ülkemizin siyasi iktidarı, gerçekten israfa yönelik ve tasarruf artırıcı bir tedbir almış mıdır? Eğer almışsa uygulaması nasıldır? Almamışsa neden almamaktadır? Uygulaması var mıdır? Tabii tasarruf konusunda bana göre iktidarın ve kamudaki yöneticilerin, siyasilerin, özellikle il yöneticisi valilerin, bu konu ile ilgili etkili ve yetkili olmalarına rağmen tasarruf adına herhangi bir tedbir almadıkları görülmektedir.

Bununla beraber, bahsettiğimiz üst düzey yöneticilerine ve bürokratlarına lüks ithal makam araçları alınmasına ek olarak, bu araçların salt giderleri olan akaryakıt (motorin, benzin), yedek parça, bakım-tamirlerinin bütçeye ne derece bir yük getirdiğini, nasıl bir israf olduğunu her halde bu araçları kullananlar ve içinde emir buyuran makam sahipleri ve seyahat edenler çok iyi bilmektedirler.

Şimdi söyleyin bakalım: Bu israf hali, günah ve yazık değil mi? İnanın beni çok rahatsız ettiğine göre, sağduyulu insanları ve halkımızı da rahatsız ediyordur. İşte bu araçların alımında da görsel olarak ödenen paralar bakıyorsunuz ki valiye kıyak olsun diye, il özel idaresi meclisi, bütçesinden lüks model ithal araba alımına gitmiş.

Alınmasındaki en önemli neden de yönetime yakın olmak için. Bu arabalar lüks model olup 4x4 ithal cipler ve son model

Mercedesler. Takriben de böyle bir aracın fiyatı 200 bin TL ile 350 bin TL arasında bütçeye ağır bir yük getirmektedir.

Ülkemizde küresel mali krizin ve 2009 yılı ekonominin giderek daraldığı bir dönemde, bu işsizliğin ve açlığın giderek diz

boyu artış kaydettiği bir süreçte böyle bir uygulama kabul edilebilir mi?

Hele hiç kabullenemediğim bir şey var ki: YÖK Başkanı‘na alınan 2009 model Mercedes marka zırhlı aracın fiyatı (600

bin - 700 bin TL) arasında. Gereği var mıydı? Neden bu israf? YÖK Başkanı nihayetinde bir bilim dünyasının, yani üniversitelerin başında bir yönetici. Zırh donanımlı lüks bir araca ne gerek var? Tehdit mi alıyor? Bir anlam veremedim. Bugün üniversitelerde çoğu öğretim elemanlarına da tehdit sürekli var ve yapılmaktadır.

Ne yapalım, her öğretim elemanına zırhlı araç mı tahsis edelim? Yani bilim adamları, her kim olursa olsun, bu ülkede halka mal olmuş kişilerdir. YÖK Başkanı bu ülkede üniversitelerin başkanıdır. Halktan olan, halkın bağrından çıkmış yöneticiler halktan ve tehditlerden korkmamalıdır. Benim bildiğim, bilim adamı cesurdur, cesur olmalıdır. Tabii çağdaş demokratik Cumhuriyet ilkelerine bağlı, hukuka saygılı ve tarafsız olduğu sürece, eğer bunlara sahip değilse, her tehdit ve baskılardan korkuyorsa tabii, yönetici olmalarına gerek yok. Çekilsinler, köşelerinde salt bilim yapsınlar ve öğretim elemanlıklarını yürütsünler.

Bence sayın YÖK Başkanı ve YÖK üyeleri üniversitelerdeki öğretim elemanlarının kadro problemlerini, ücret ve maaşları arasındaki dengesizliği gidermek ve iyileştirmek için çaba göstersinler. Bu durumun ithal ve lüks makam araçlarına

binmekten ziyade daha faydalı olacağına inanmaktayım.

Hele vali olmuşlar için bu daha geçerli. İl valisi olacağım, lüks araçlarla makama her gün önde-arkada eskortla gelip gideceğim. Bir nevi sırça köşkte korunan bir idareci olacağım, halk da bana saygı duyacak. Böyle bir yönetime ve yöneticilere bir anlam veremiyorum.

Ancak TC ülkesinin hassasiyeti olan kurumlarda ve özellikle görevleri, sorumluluğu gereği örneğin bir yargıcın (savcı, hakim vs.), ordudan üst düzeyde bir komutanın, terörle mücadelede birebir olayların içindeki devlet memurlarının emrindeki böyle bir araç için hiçbir diyeceğim yok.

Zaten de can güvenliği için olmalıdır ve olmak zorundadır. Ancak, bir bürokrata, bir valiye, bir YÖK Başkanı‘na lüks ve paha biçilmez araçlar tahsis edilmesine gerek olmadığını, hele hele böyle bir ekonomik mali krizin giderek ülkede etkili olması, günlük yüzlerce işçinin işine son verildiği bir dönemde, devletin lüks ithal araçları savurganlığından ve israfından vazgeçmesi gerektiğine, hatta bu tür yapılanmalarda yasal olarak tedbir alması gerektiğine inanmaktayım. Çünkü bir ülke için ekonomik ve sosyal kalkınmanın, tasarruf, yatırım ve istihdam açısından çok önemli olduğunu unutmayalım. Tasarrufsuz ekonomik kalkınmanın olmayacağını göz önünde bulundurmak gerekir.

Sayın iktidardaki sorumlular ve yöneticiler; unutmasın ki dünyayı saran ve tsunami gibi etkisi altına alan, küresel mali kriz daha çok bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmesini giderek olumsuz yönde etkilemektedir. Biz yöneticilere düşen asli görev; halkın öz malı ve tüyü bitmemiş yetim ve dulun haklarını savurganca, israfa dönük kullandırmamamız gerekmektedir. Böyle yapılanmalardan kaçınılması, ellerini vicdanlarına koymaları gerektiğine inanmaktayım. Gerçekten, bu son dönemlerde üzülerek belirtmek isterim ki, giderek ülkemiz, ekonomik ve sosyal yapılanma açısından daralmakta, bunalımlı kaos dolu günler geçirmektedir. Gönlümüzde yatan israfsız bir üretim ve tüketim, tasarruf dolu bir ülke ekonomisine dönüştürülmesi özlem ve umutlarımla…