Uluslar arası derecelendirme şirketleri ve İMKB sürdürülebilirlik endeksi
PERŞEMBE'NİN GELİŞİ / Ali PERŞEMBE
Bugün dünya ekonomisinin 2007'den beri içinde bulunduğu krizden çıkıp bir türlü toparlanma sürecini tamamlayamamasının temel nedeni hâlâ ısrarla uygulanmakta olan "kurtarma" yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, borçlu-alacaklı ilişkisine, başka bir ifadeyle kredi ekonomisinin doğasına aykırı bir uygulamadır.
İnsanlığın mağaradan çıkıp uzaya gitmesinin, Her Afrika'lının buzdolabı sahibi olmasının ve yaşam değiştiren teknoloji devriminin arkasında finansal inovasyon ve bu inovasyonun devamlı geliştirdiği kredi ekonomisi yatar. Kredi ekonomisi, atıl duran varlıkların girişimciye aktarılmasını sağlayarak küresel ekonominin büyümesine ve dolayısıyla yaşam kalitesinin artmasına neden olur. Kredi ekonomisi, borçlu ile alacaklı arasındaki biteviye ilişkidir.
Bu ilişkinin kredi derecelendirme bilgisine gereksinimi vardır. Dolayısıyla, derecelendirme kalitesi bu ilişkinin de kalitesini tanımlar. Bu ilişkilerin toplamı, çağdaş küresel ekonominin temeli olan uluslararası kredi sistemini oluşturur. Bu sistemin sağlıklı işlemesi ise büyük ölçüde uluslararası kredi derecelendirme kurumlarının ürettiği bilgiye bağlıdır.
Bu kurumların yüz yıl boyunca küresel ekonomiye büyük faydalar sağladığı şüphe götürmez. Ne var ki, bu sistemin son yıllarda büyük zaafları olduğu teyit olmuştur. Bu zaaflar karşımıza sadece A.B.D.'de oluşan konut kredileri balonunun müsebbibi olan menkul kıymetlerin derecelendirmesinde yapılan büyük yanlışlar şeklinde değil, aynı zamanda bugün "gelişmiş" ekonomilerin içinde bulunduğu borç sorunları şeklinde de çıkmaktadır.
Bir taraftan, "kurtarma" nosyonuyla borçlu ile alacaklı arasındaki ilişki zedelenirken, diğer taraftan uluslararası derelendirme kuruluşlarının metodolojilerinin bu "gelişmiş" ülkelerin borçlanma gereksinim ve çıkarlarına göre yapılandırılmış olması bugün Avrupa sorunlarında açıkça gördüğümüz gibi hem bağımsız ve objektif olamamakta hem de kredi ekonomisinin kalitesini artıracağına borç krizini körüklemektedir. Eğer bu sistem işleseydi, bugün gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu borç sorunu bu borcu ödeme yetkinlikleriyle çözülmüş olurdu.
Sistemin işlememesi, bu kurumların metodolojilerinin yetersiz ve yanlış olmasından değil, günümüz küresel ekonomisinin değişen koşullarına cevap verememesinden kaynaklanmaktadır. Metodolojiler, borç ödeme yeteneğiniyle doğrudan ilişkili unsurları ıskalarken (ıskalamasaydı Avrupa niye borçlarını ödeyemiyor?), doğrudan ilişkili olmayan unsurlara gereksiz miktarda kredi tanımaktadır (tanımasaydı Türkiye nasıl olur da Bulgaristan, Romanya gibi ekonomilerle karşılaştırılıyor?). Iskalanan başka bir gelişme de küresel standartların artık sadece sözüm ona "gelişmiş" batı ülkelerinin ekonomik koşullarıyla tanımlanamayacağıdır. Bugün dünyada Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Türkiye gibi gerçekler vardır. Bu tür ülkelerin kendi ekonomik, sosyal ve siyasi koşulları farklı standartların da metodolojilere girmesini gerektirmektedir.
Ulusal gururumuz kırıldı diye ulusal derecelendirme kuruluşu kurmak bu sorunu çözmez. Sorunu ancak, küresel olarak karşılaştırılabilir metodoloji geliştirecek, adil, şeffaf, tarafsız, bağımsız, kâr amacı gütmeyen, apolitik ve uluslar-üstü düzeyde kurulacak bir derecelendirme sistemi çözebilir. Bu sistem, ulusal derecelendirme kuruluşlarının kurucusu ve bir parçası olduğu uluslar-üstü bir derecelendirme örgütü, uluslar-üstü bir derecelendirme sektörü düzenleme ve denetleme kurumu ve uluslar-üstü bir derecelendirme metodolojisi olmak üzere üç ayrılmaz parçadan oluşmalıdır ve bu yönde çalışmalar başlamıştır.
Bu çalışmaların kısa sürede tamamlanması ve mevcut sistemin yerini almasını beklemek gerçekçi olmadığı gibi bugün notundan şikayetçi olan ülkelerin böyle uluslar-üstü bir metodolojiyle daha iyi not alacağının kesin olduğunu beklemek de gerçekçi olmayabilir.
Öte yandan, mevcut kredi derecelendirme sistemine karşı kafamız bozuldu diye "ben kendim yaparım" demekle halihazırda çalışmaları devam eden İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi'nin tasarımını ve tamamlandıktan sonra şirketlerimizin derecelendirmesini devlet eliyle bir yabancı kuruluşun tekeline vermek tutarlı değildir.
İMKB, internet sitesinde Sürdürülebilirlik Endeksi projesinin "çok paydaşlı" bir proje olarak tasarlandığını söylemektedir. Türkiye'de kurulmuş ve SPK tarafından lisans verilmiş derecelendirme kuruluşları bu paydaşlar arasına dahil edilmediği gibi endekse dahil edilecek kuruluşların nasıl ve ne maliyetlerle bu yabancı kuruluş tarafından değerlendirileceği açıklanmamıştır. Bu değerlendirmenin sadece bu yabancı kuruluşa bırakılması tekel yaratacağı gibi bugün tartışılan konularla tutarlılık göstermemektedir. Eğer oyun plânı buysa, bu yanlış bir an önce düzeltilmelidir. "Hem kendimiz yapalım, hem yabancıya tekel verelim" yaklaşımının her tarafı yanlıştır.