”Yargı ve Siyaset birbirinin emrine girmemeli ”
Deniz Baykal, yargı ve siyasetin birbirinin emrine giren değil birbirini denetleyen kurumlar olması gerektiğini söyledi.
MUĞLA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Türkiye'de yargı ve siyaset bir birinin emrine girerse, demokrasi hayal haline gelir. Yargı, milletin tek nefes alma alanıdır. Yargıyı siyasetin emrine alırsanız felaket olur" dedi.
Baykal, Muğla'da vatandaşlara yaptığı konuşmada iktidarın arayış içine girdiğini öne sürerek, "Türkiye'nin gündemine yeni bir şey getirmek istiyorlar. Daha önce bir tartışma yaptılar, Türkiye büyük sıkıntılar içine girdi. Hadi o defteri kapattık. Şimdi artık kimse devletin yapısıyla, laik cumhuriyetle, Atatürk Cumhuriyetiyle oynamasın. Anayasamız, Türkiye'nin siyasi birikimi, cumhuriyetin kazanımları tartışma konusu olmasın" ifadesini kullandı.
Konuşmasında, anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Baykal, şunları kaydetti:
"Nasıl bir anayasa değişikliği? Ne yapacaklar? İktidarınızın 7. yılında bu anayasa değişikliği nereden ortaya çıktı. Öncelikle milletvekilliği süresini 4 yıldan 5'e çıkarın. Cumhurbaşkanlığı süresini de 5 yıldan 7'ye çıkarın. Kardeşim geçen yıl anayasa değişikliği yaptınız zaten. Beşti, dörde indirdiniz. Yediydi, beşe indirdiniz. Türkiye gibi hızla gelişen, hızla değişen bir toplumda bir iktidarı 5 yıl zorla iş başında tutmak doğru değil. İktidarlar yıpranıyor. Milletin sesini duymaya ihtiyaç var."
Sözlerini 4 yılda bir seçim yapılması önerisinde bulunarak sürdüren CHP lideri, "Bütün dünya 4 yılda yapıyor. Biz de 4 yılı koruyalım. Bunlar şimdi '4'ü, 5'e çıkaralım' diyorlar. 'Cumhurbaşkanlığı süresini de 5 yıldan, 7 yıla çıkaralım' diyorlar. Kardeşim 5 yıl yetmiyor mu? 5 yıl sonra bırak millet yeni Cumhurbaşkanını görsün. Niye 7 yıl, nereden çıktı bu?" şeklinde konuştu.
Deniz Baykal, milletvekilleri ile cumhurbaşkanının görev süresinin uzatılmak istenmesi nedeninin AK Parti'nin milletten aldığı desteğin azalması olduğunu iddia etti.
Baykal, "Biz, parlamentodaki temsil düzeyimizi ve cumhurbaşkanı seçme gücümüzü kaybediyor olabiliriz? Acaba, bunu biraz daha uzatsak da biraz daha devam ettirebilsek arayışına mı giriyorsunuz? Senin ihtiyacın diye bir memleketin, milletin, bir devletin anayasası günübirlik değişir mi? Bugün sen böyle hissedeceksin ona göre anayasa, yarın başka şey hissedeceksin ona göre anayasa. Yaz boz tahtası mı bu? Yönetmelikler bile bu kadar değişmiyor. Anayasaya saygı gösterin" diye konuştu.
Yargı siyaset ilişkisi
Konuşmasında yargının, siyasetin emrine alınmak istendiğini de öne süren Deniz Baykal, şunları söyledi:
"Yargı, yargı organları, Yargıtay, mahkemeler, Danıştay, Anayasa Mahkemesi bizi engelliyor. Bizim önümüze engel çıkarıyor. Hatta bazen bizden hesap soruyor. Anayasaya aykırı davranış yaptıysak bizi yargılamaya kalkıyor. Ben, Anayasa'ya aykırı bir davranış yapsam da yargılanmamanın bir yolunu bulabilmeliyim. Bu imkanı sağlayacak bir düzen kurmalıyım. Nasıl olacak? Yargıyı siyasetin yönlendireceği noktaya gelmeliyim. Yargıya, siyasetçilerin yön vereceği bir düzen getirmeliyim. Hakimler, yüksek hakimler, Anayasa Mahkemesi hakimleri, Yargıtay, Danıştay hakimleri de politikacıların gözünün içine bakmalı. Politikacılardan işaret almalı. Politikacılardan talimat almalı. Ben öyle rahat ederim. Parlamentoda durumum rahat, ama gel gör ki Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi benim her lafımı baş üstüne deyip uygulamıyor. Bu düzeni değiştirelim diyorlar.
Bu fevkalade yanlış, çok tehlikeli, ülkenin başına büyük işler açacak bir arayıştır. Bu gidişe göz yumamayız. Türkiye'de yargı ve siyaset, birbirinin emrine girerse, Türkiye'de demokrasi hayal haline gelir. Yargı, milletin tek nefes alma alanıdır. Yargıyı, siyasetin emrine alırsanız felaket olur. Efendim, ben Anayasa Mahkemesi'nden ben hesap soracağım. Anayasa Mahkemesi, başsavcılık benim hakkımda bir dava açtı. O davada beni yargıladı ve mahkum etti. Kapatmadı ama mahkum etti. Öyle bir tedbir alayım ki, bir daha benim hakkımda Anayasa Mahkemesinde yargılama yapılamasın. Anayasa Mahkemesi üyesi kim olacak. Onu ben kendim seçeyim diye düşünüyorlar. Bu çok tehlikeli, çok vahim."
Kuvvetler ayrımı
Kuvvetler ayrımı ilkesinin değiştirilmemesi gerektiğini ifade eden Deniz Baykal, "Türkiye'de siyasetle yargı bir birini denetleyen konumda olmak zorundadır. Kuvvetler ayrımı diye bir laf var. Kuvvetler ayrımı, yargı ile siyasetin ayrı olmasını zorunlu kılar. Bunu değiştirirsek büyük bir yanlış yapmış oluruz" dedi.
Kuvvetler ayrımı ilkesini değiştirme arayışı başlayacağını da iddia eden Baykal, Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesi için teklif yapılacağını öne sürdü.
Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Efendim, 'Anayasa Mahkemesini büyütelim, genişletelim, daha çok iş yapabilir hale getirelim' diyecekler. Nasıl seçeceğiz yeni üyeleri? 'Bir yolunu buluruz' diyecekler. Nasıl olacak, meclisten seçeceğiz. Meclisten nasıl seçeceğiz, canım partilere kontenjan vereceğiz. AKP, MHP, DTP ve CHP seçecek. Her birimiz Anayasa Mahkememize bizim seçtiğimiz insanları yüksek hakim diye yönlendireceğiz. Sonra, o mahkeme Türkiye'de adaletin, tarafsızlığın, anayasamızın temel ilkelerinin, laik demokratik cumhuriyetin, Atatürk Cumhuriyeti'nin bekçisi olacak. Öyle mi? Bu, işi çığırından çıkarma girişimidir. Türkiye'nin önünde ciddi bir tehlikedir. Bu arayışın farkındayız ve izliyoruz."
Davaya takoz koyma niyetinde değilim
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında, "Bu davaya takoz koyan siyasi parti liderleri var" diyerek kendisini kastettiğini ifade ederek, "Ben, bu davaya takoz koyma peşinde değilim. Ben, Türkiye'de adaletin, hukukun önüne takoz olanları oradan çekip almak istiyorum. Adalet uygulamalarındaki çifte standarda son verdirmek istiyorum" dedi.
Baykal, Muğla'da yaptığı konuşmada, Ergenekon davası hakkında değerlendirmelerde bulunarak, şunları söyledi:
"Dün Başbakan, bir yerde konuşmuş. Dikkatle izledim konuşmasını. Bir defa diyor ki, 'Ben, artık Ergenekon'un savcısı olmaktan ayrıldım.' Dün 'Ergenekon'un ben bir yerinde yoktum' diyor. Halbuki sen değil miydin, 'Ben, onun savcısıyım' diyen. Savcısıyım diyen sen değil miydin? Şimdi geldiği noktada, 'Ben, hiç savcısı, mavcısı değilim' diyorsun. Geçen hafta salı günü ben ona dedim ki, 'Bak, bu dava kötü gidiyor. Bu davada çok büyük yanlışlıklar yapılıyor. Bu davanın sen arkasında duruyorsun. Tavsiye ederim arkasında durma. Yoksa o dava yıkılınca sen de altında kalırsın."
Dava kapsamında çok sayıda kişinin göz altına alındığını, tutuklandığı ifade eden Deniz Baykal, "Neyle suçlandığına dair ciddi deliller, belgeler, bağlantılar yok. Çok ciddi haksızlıklar yapılıyor. 'Bu insanlar çıkınca, (Bizi buraya kim soktu) diye sorarsa, sen bunun vebalini nasıl taşırsın, çekil altından' dedim. Dün sayın Başbakan yaptığı konuşmada, 'Ben, altında değilim, yanında da değilim, önünde de değilim, arkasında da değilim' diyor. Güzel, olma, olmadığını söyle. Ben, senin nerede olduğunu çok iyi biliyorum. Arkasında duramaz hale geldiğini görmek memnuniyet verici" şeklinde konuştu.
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında, "Bu davaya takoz koyan siyasi parti liderleri var" sözüyle kendisini kastettiğini savunarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Ben, bu davaya takoz koyma peşinde değilim. Ben, Türkiye'de adaletin, hukukun önüne takoz olanları oradan çekip almak istiyorum. Adalet uygulamalarındaki çifte standarda son verdirmek istiyorum. Sen Deniz Feneri Davası ile o bahsettiğin davanın gidişatını bir mukayese et de 'Türkiye'de hukuk eşit işliyor, adalet eşit işliyor' de bir görelim bakalım, diyebiliyor musun? Bak, Anayasa Mahkemesi'nin yapısını değiştirmeye çalışıyorsun, Niye değiştirmeye çalışıyorsun? 'Hukuk daha iyi işlesin diye mi?' Kendi siyasi tercihini, AKP'nin kapatılması davasının görüşüldüğü Anayasa Mahkemesi'nden bunun intikamını alarak, hesabını sorarak, o mahkemeye dayatmak için bunu yapmak istiyorsun. Hukuk için mi, adalet için mi? yapmaya çalışıyorsun? Aldatmacalara yer yok. Türkiye siyasetinin samimiyete ihtiyacı var, dürüstlüğe ihtiyacı var. Özü, sözü bir insanlara ihtiyacı var..."
Konuşmaların ardından Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Baykal'a plaket verdi.