YARSAV'da 'dinlemeye' takipsizlik kararı
Savcı, MİT, Emniyet ve Telekomünikasyon, görevlileri hakkındaki suç duyurusuna delil yetersizliğinden dolayı takipsizlik kararı verdi
ANKARA - Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun, kendisinin ve vakfın telefonları ve bilgisayar yazışmalarının, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği yetkiyle dinlenip izlendiği iddiasıyla, MİT, Emniyet ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) görevlileri hakkındaki suç duyurusuna delil yetersizliğinden dolayı takipsizlik kararı verildi.
Kararda, "Tıpkı şikayetçi gibi, toplumun büyük bölümünün ister hukuka uygun, ister aykırı olsun, dinlenildiğine dair kaygılar taşıdığı bilinen bir gerçektir" denildi.
YARSAV Başkanı Eminağaoğlu'nun suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararı verilmiş, ancak Sincan Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını kaldırmıştı.
Edinilen bilgiye göre, tekrar başlatılan ve Cumhuriyet Savcısı Harun Kodalak tarafından yürütülen soruşturma da kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Takipsizlik kararında, şikayetçinin, hakkında suç duyurusunda bulunduğu kurumlar tarafından telefonlarının hukuka uygun ya da aykırı mahkeme kararlarıyla dinlendiğine, izlendiğine dair delil elde edilemediği, MİT, Emniyet ve TİB görevlilerinin, mahkeme kararlarına uymaktan ibaret eylemlerinin suç teşkil etmediği ifade edildi.
Hakkında suç duyurusunda bulunulan kamu görevlilerinin, iddia edildiği gibi, "Görevi kötüye kullanmalarının" söz konusu olmadığı kaydedilen kararda, suçun işlenmesinin önlenmesi amacıyla istihbarat dinlemesi kararının bağımsız mahkeme tarafından, ilgili yasalar çerçevesinde verildiği vurgulandı. Kararda, "Bağımsız mahkemelerce verilip, kesinleşen kararların uygulanmasının değil, uygulanmamasının suç olduğu" belirtildi.
"Dinleme ve izleme faaliyetlerinin açıklanması mümkün değil"
Kararda, telefonlarının dinlenildiğine yönelik şikayette bulunan kişiye, yasal olarak yapılan dinleme ve izleme faaliyetlerinin açıklanmasının yasa gereği mümkün olmadığına işaret edildi. Aksi durumun, suç teşkil edeceği belirtilen kararda, "Zira, aksi bir düzenlemenin yasanın amacına aykırı olacağı, devletin kendisini ve vatandaşlarını korumaya yönelik bu tür faaliyetleri zaafa uğratacağı açıktır" denildi. Kararda, şunlar kaydedildi:
"Tıpkı şikayetçi gibi, toplumun büyük bölümünün ister hukuka uygun, ister aykırı olsun, dinlenildiğine dair kaygılar taşıdığı bilinen bir gerçektir. Vatandaşlarını her türlü tehlikeden korumak, kamu düzenini sağlamak, toplumun barış ve huzur içinde yaşamasını temin etmek, devletin en temel görevidir. Bu amaçla, ilgili güvenlik güçlerinin ve istihbarat kurumlarının 5397 sayılı yasa ve diğer ilgili yasalar kapsamındaki faaliyetlerinden vazgeçmesinin mümkün olamayacağı da inkar edilemez bir gerçektir. Bu noktada önemli olan, devletin ilgili kurumlarının ve görevlilerinin, söz konusu faaliyetleri yerine getirirken, bireyin Anayasa ve yasalarla güvence alınan özgürlüklerine ve özel hayatına karşı yapılabilecek, suç niteliğindeki keyfi eylemlerinin önlenebilmesidir. Devlet ne 5397 sayılı yasa kapsamındaki faaliyetlerinden vazgeçebilir, ne de vatandaşının özgürlüğüne, özel hayatına müdahale edebilir. Her iki uç arasında hassas dengeyi kurmak, bir yandan kendisinin ve vatandaşının güvenliğini sağlarken, diğer yandan aynı vatandaşının özgürlüklerini ve özel hayatının mahremiyetini korumak bizatihi devletin görevidir."
Kararda, 5397 sayılı yasanın, 1, 2 ve 3. maddelerinde, istihbarat amaçlı dinleme ve izleme faaliyetlerinin, belirtilen amaçlar dışında kullanılamayacağının düzenlendiğine dikkat çekildi. Bu faaliyetlerde bulunan görevlilerin denetiminin, kurum amirleri, ilgili kurumlar, kurumların bağlı oldukları bakanlıkların teftiş elemanları ve Başbakanın özel olarak yetkilendireceği kişi ya da komisyonlarca yapılacağının da belirtildiğine işaret edilen kararda, "Toplumun büyük kesimince paylaşılan kaygıları gidermek, şu halde yargı erkinin değil, yasama ve yürütme erkinin görevidir" ifade edildi.