”Yılmaz Güney'e kulak vermiş olsaydık farklı yerde olabilirdik”
Başbakan Erdoğan, Tiyatro ve sinema sanatçıları, yönetmenler ve yapımcılarla Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisi'nde bir araya geldi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İSTANBUL - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum: Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi" dedi.
Tiyatro ve sinema sanatçıları, yönetmenler ve yapımcılarla Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisi'nde bir araya gelen Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, sanatçıları selamlayarak, davetine icabet ettikleri için teşekkür etti.
Başbakan Erdoğan, üç hafta önce yine bu salonda ses sanatçılarıyla bir araya geldiklerini ve son derece verimli bir toplantı gerçekleştirdiklerini anımsatarak, "Ben o gün orada da ifade ettim: Sanatçı, başkalarının diyemediklerini, söyleyemediklerini, ifade edemediklerini gönül süzgecinden geçirip bütün netliğiyle, berraklığıyla ortaya koyabilen kişidir. Sanatçı, aynı zamanda başkalarının duyamadıklarını duyan, göremediklerini gören, hissedemediklerini hisseden kişidir" dedi.
"Çağımız görsellik çağı ve bilinen tabirle sinema da çağının tanığıdır" görüşünü dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sosyal olaylar, tarihsel değişimler en çabuk karşılığını artık sinemada, gösteri sanatlarında buluyor. Bu salonda bulunan ya da bulunmayan onlarca yönetmenimizin, oyuncumuzun çektikleri filmlerle, yaptıkları dizilerle, ortaya koydukları eserlerle Türkiye'yi nasıl değiştirdiklerini, anlatılamayanı nasıl cesaretle anlattıklarını da biliyorum.
Bazen tek bir kare, tek bir sahne, bir seans, bir replik, yüzlerce, hatta binlerce sayfada anlatılabilecek konuyu etraflıca izah edebiliyor. Hollywood yapımı olan 'Kurtlarla Dans' filmi, tek başına bütün Amerika'nın, hatta tüm dünyanın Kızılderililere bakışını çok ciddi şekilde değiştirmeyi başardı. Aynı şekilde, bir 'Malkolm X' filminin, 'Missisipi Yanıyor' filminin, 'Kökler' adlı dizinin, siyahilerin toplumsal konumunu ne kadar olumlu etkilediğini, zihinsel bir devrim gerçekleştirdiğini de gördük. Balkan sinemasının en güzel ürünlerinden olan 'Çingeneler Zamanı' filminin ardından Balkanlar'da, Türkiye'de ve tüm dünyada Romanlara bakışın da nasıl olumluya döndüğünü, hatta sempati boyutuna yükseldiğini müşahede ettik. 2005 yılında Ürdün'de bir terör saldırısında kaybettiğimiz Suriyeli yönetmen Mustafa Akad'ın 'Çağrı' filmi, tüm dünyanın İslam dünyasına bakışını önemli ölçüde değiştirmeye yetmişti."
"Gösteri sanatları birçok sosyal ve politik meselede öncü rol oynadı"
Başbakan Erdoğan, aynı şekilde, Türkiye'de de gösteri sanatlarının birçok sosyal ve politik meselede öncü rol oynadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Köyden kente göç meselesi üzerine nice bilimsel ve edebi eserler verilmiştir ama 1964 yılında yapılmış olan Halit Refiğ üstadın 'Gurbet Kuşları' filmi, meseleyi en trajik şekilde ortaya koyan eserlerden biri olmuştur. Kente gelen Anadolu insanının şehre tutunma mücadelesi Lütfi Akat hocanın 'Gelin-Düğün-Diyet' üçlemesi ile adata bir sosyolog titizliği ile anlatılmıştır. Yoksulluğun, yasakların, baskıların, törelerin hüküm sürdüğü bir ortamda, Yılmaz Güney, 'Arkadaş' ve 'Umut' filmleriyle dilsiz, çaresiz, kimsesizlerin sesi ve umudu olmuştur. Metin Erksan'ın 'Susuz Yaz'ı, 'Yılanların Öcü' filmi, merhum Yücel Çakmaklı üstadımızın 'Kuruluş' dizisi adeta tarihimizin, toplumsal yapımızın belgeselleri olmuştur. Şerif Gören üstadımızın, Mustafa Altıoklar'ın, Mesut Uçakan'ın, Türker İnanoğlu, Zeki Demirkubuz, Halit Refiğ, Ömer Kavur'un filmleri, Ayşe Şasa, Bülent Oran'ın çalışmaları Türkiye gerçeğini yoruma gerek bırakmayacak şekilde gözlerimizin önüne sermiştir.
Bugün Zeki Alasya aramızda yok ama adeta ikizi, ayrılmazı olan Metin Bey aramızda. Birlikte sahneye koyduğu 'Yasaklar' oyunu aynı şekilde 90'lar Türkiye'sinin manzarasını ironik şekilde resmetmiştir."
Yılmaz Güney'in filmlarine kulak verilmiş olunsaydı
Başbakan Erdoğan, özetle Türkiye'de sinema ve tiyatronun, her zaman milletin önünde olduğunu, politikanın ve politik dilin kat kat üzerinde bir cesaret yüklendiğini ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer ortada bir sorun varsa, bunun görmezden gelinmesi, işitilmemesi, üzerinin örtülmesi o sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Tam tersine, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor.
Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum: Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. Şerif Gören üstadımızın 'Endişe', 'Yol' ve 'Katırcılar' filmine, farklı bir gözle bakılsaydı; Yavuz Turgul üstadımızın 'Eşkıya' filmi, 'Muhsin Bey', 'Züğürt Ağa' filmleri, kahkahanın ötesinde zamanın otoritelerini düşünmeye de sevk etseydi, Mesut Uçakan'ın 'Kelebekler Sonsuza Uçar' filmi daha bir samimiyetle izlenseydi, Türkiye bugün inanın çok başka bir yerde olurdu.
Yönetmen Özhan Eren'in '120' filminin mesajı daha evvel benzer mesajlarla verilmiş olsaydı, bugün tarihimize daha geniş bir perspektiften bakıyor olurduk. Elbette tüm bu eserler, tüm bu güzel filmler, diziler, oyunlar milletin kalbinde kendisine eşsiz bir yer edindi ve millet nezdinde karşılığını buldu."
"Hükümet olarak olup biteni görüyoruz"
Erdoğan, yaptığı konuşmada, sanatçıların güzel eserleriyle ortaya koyduğu dramlar, trajediler, sorunların sağır duvarları aşıp gerçek adreslerine ulaşamadığını üzülerek ifade etmek istediğini söyledi.
Sinema nasıl toplumun vicdanıysa, biz de çocukluğumuzdan itibaren seyrettiğimiz o filmleri, dizileri vicdanımız olarak, vicdanımızın sesi olarak gördük. Hani, sevgili Cem Yılmaz 'Vizontele'de 'Zeki Müren de bizi görecek mi?' diye soruyor ya... Zeki Müren'i bilemem ama biz, hükümet olarak olup biteni görüyoruz. Samimi bir gayretin içerisindeyiz."
@page@
Başbakan Erdoğan, azınlıkların yaşadığı bu ülkede sorunlar olduğunu ve sıkıntıların hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmadığını belirterek, bu sorunlar her gündeme geldiğinde hasır altı edildiğini söyledi.
Yakın tarihin yükü
Tomris Giritlioğlu'na da "Salkım Hanımın Taneleri" ve "Güz Sancısı" filmlerinden dolayı şükranlarını sunan Erdoğan, Giritlioğlu'nun cesaretle dile getirdiği, adeta "kral çıplak" dediği bu meseleye, bugüne kadar hiçbir başbakanın sahip çıkmadığı kadar sahip çıkmaya gayret ettiğini, devletin, binlerce yıl birlikte yaşadığı azınlıklara hoyratça davrandığını ifade ettiğini anlattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"6-7 Eylül olaylarının yakın tarihimizin omuzlarımıza yüklediği ağır bir yük olduğunu ilk kez ben dile getirdim. Bu ülkede yaşayan her bir vatandaşın, etnik kökeni, inancı, dini, dili her ne olursa olsun, bizim birinci sınıf vatandaşımızdır. Onlara karşı herhangi bir ayrımcılığı, farklı uygulamayı, tehdidi kabul etmemiz, buna tahammül etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bunları hukuk dili içerisinde konuşuyorum.
Perşembe günü Çanakkale'de de dile getirdim. Çanakkale destanını yazan Mehmetçik içinde her etnik kökenden, dinden, mezhepten insan vardı. Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, Musevisi, Süryanisi bu milletin her ferdi aynı hissiyatla, aynı samimiyetle vatanını, bayrağını, istiklalini muhafaza etmek için omuz omuza mücadele verdi, şehit düştü, gazi oldu. Millet olarak aynı kaderi, aynı kederi paylaştığımız tüm unsurlar, bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak yaşamını sürdürmekte, vergi vermekte, askere gitmekte, Türkiye Cumhuriyeti'ni yüceltmek için gayret göstermektedir.
Bizim amacımız bu birlik ve beraberlik ruhunu geliştirmek, bozulan ilişkileri onararak sosyal restorasyonu gerçekleştirmek, kardeşlik iklimini daha da güçlendirmektir.
Küresel ölçekte barışı, adaleti, istikrarı ve refahı savunan Türkiye, kendi vatandaşlarına da eşit muamele yapmak noktasında azami bir hassasiyet içindedir."
"Londra'da yaptığım konuşma Ermeni vatandaşlarıma yönelik değildi"
Erdoğan, geçen hafta Londra'da yaptığı açıklamanın asla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermenilere yönelik olmadığını ifade etti.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeniler ile ilgili olumsuz bir yaklaşım içinde olmasının düşünülemeyeceğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama bugün Amerika'dan tutun, batı ülkelerine varıncaya kadar hukuk noktasında kaçak olarak yaşayanlara karşı o ülkenin tavrı her yerde farklıdır. Bizim bu insanlara yönelik insani yaklaşımımıza dünden bugüne ayrı bir değerlendirme, hoşgörülü yaklaşımımıza bütün dünyanın dikkatini çekmeye yönelik bir açıklamadır. Bütün dünyada hiç ilgisi olan veya olmayan ülkelerin kalkıp Türkiye aleyhinde bu türlü kampanyayı sürdürmeleri karşısında bizim de siyasi otorite olarak takınmamız gereken bir tavır vardır. Parlamentolarında bu mesnetsiz kararları alanlar, bizim olaya nasıl insani bir perspektiften baktığımızı görsünler, bilmedikleri konularda ulu orta kararlar almasınlar, bir kere daha komşularımızla aramıza girmesinler diyorum.
Biz vatandaşlarımızdan veya göçmenlerden, mültecilerden bahsetmiyoruz. Biz buna rağmen bugüne kadar meseleyi iyi niyetle ele aldık. Mağdur, muhtaç insanlara hoş görü gösterdik, gösteriyoruz, göstereceğiz. Biz her türlü iyi niyeti gösterirken, birilerinin Türkiye'nin, Türk insanının onurunu zedeleyecek yaklaşımlar içine girmesine ise sessiz kalamayız. Bugüne kadar, diasporanın ve onları kullananların yanlışlarının faturasını hiçbir zaman Ermenistan halkına ve Ermenilere kesmedik. Bizim bu iyi niyetimizin, ilkeli tutumumuzun ve insani yaklaşımımızın doğru okunması, yanlış noktalara çekilmemesi gerekiyor. Fakat bizim anlamadığımız şudur, Ermenistan başta olmak üzere ülkemizdeki bazı, bir kısım köşe yazarları, diasporaya karşı bu mücadeleyi vermezse, bize karşı böyle bir tavrın içine girmelerini anlamak mümkün değil."
"Ermenistan, sefalet içinde"
Ermeni diasporasının, hiçbir zaman Ermenistan'a yönelik olumlu bir tavrın içinde olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ermenistan'a karşı bunlar parasal yönden çok güçlüler. Ama Ermenistan'a yönelik bir destekleri söz konusu değildir. Ermenistan, sefalet içindedir ve bugün Ermenistan halkı, Rusya'ya, bize, çevre ülkelere kaçmaktadır, göç etmektedir. Çünkü Ermenistan'da yaşam koşulları ciddi manada bitmiştir. Bunu ben bizzat Sayın Putin'in kendisinden dinledim. Her yıl 200 ila 300 civarında adeta göç oluyor ülkelerine. Kendilerinin verdiği mali destekleri de bana anlattı. Böyle bir durum söz konusu. Benim bu açıklamalarımın tehcir gibi asla kabul etmeyeceğimiz kavramlarla yan yana kullanılmasını ben kullananlar adına bir talihsizlik olarak görüyorum.
Burada şu gerçeği de söylemek durumundayız, sevgili Nubar Terziyan ile sevgili Kenan Pars'ın aziz hatıralarına hürmeten bu hususu burada bir kez daha açıklığa kavuşturmak isterim. Her türlü riski göze alarak 'Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ni başlatmış bir hükümetin, kendi vatandaşlarından bir kısmına farklı muamele etmesi, farklı yaklaşması düşünülemez bile. Özellikle kaçak işçilerin konumu ve bunların da dünden bugüne böyle bir adımı atacağız anlamında söylediğim bir şey olmadığı halde buralara çekilmesi bu açıklamayı yapmamı gerektirdi."
Tomris Giritlioğlu ve onun gibi değerli sanatçıların, azınlıklar kategorisi içerisinde bulunanların da ülkenin vatandaşı olduğunu, ülkenin sesini, ülkenin nefesini taşıdıklarını çok geniş kitlelere ulaştırdıklarını dile getiren Erdoğan, "Bizlerin azınlıklara yönelik hiçbir dönemde görülmeyen bir ilgi ve alakayı gösterdiğimizi burada iddialı bir şekilde ifade etmek isterim. Geniş kitlelerin bildiği, anladığı bu meselenin devlet tarafından, hükümet tarafından bilinmemesini, görülmemesini azınlıklar noktasında söylüyorum kabul edemezdik, dile getirilen sorunlara bigane kalamazdık ve nitekim de kalmadık, kalmıyoruz" diye konuştu.
"Sizlerin kadrajına giren meseleler artık bizim de kadrajımıza girmiştir"
Olağanüstü Hal kalktığında öyle korkulduğu gibi herhangi bir şey olmadığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Türkiye kötüye gitmedi, daha da iyiye gitti. Türkiye bölünmedi. Farklı dil ve lehçelerde yayının, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesinin, öğretilmesinin, üniversitelerde enstitüler açılmasının önünü açtık, kıyamet kopmadı. Bu millet değişime her zaman açık olmuştur. Farklılıklar bizim zenginliğimizdir ilkesinden hareket ettiğimiz sürece Türkiye her alanda çok daha zenginleşecektir. Bu millet, ilerlemenin ve dönüşümün her zaman arkasında olmuştur.
Bunu, en çok da siz değerli sanatçılarımızın eserlerinde ve bu eserlerin milletçe gördüğü hüsnü kabulde hissediyorum. Adı anılmayan, konuşulmayan, görülmeyen, bilinmeyen, dışlanmış ve itilmiş birçok kesim ve birçok sorun sizlerin sayesinde sahne aldı. Acıları, feryatları, hüzünleri, ihtiyaçları en önce sizler fark ettiniz ve en önce sizler topluma gösterdiniz. Şu anda bizim yaptığımız, işte tüm o kesimlerin, tüm o sorunların sahne almasını sağlamaktır. Biz artık, devlet olarak, hükümet olarak, Türkiye'yi ve Türkiye'nin meselelerini geniş çekimle, yakın planla ele alıyoruz. Yıllarca sizlerin kadrajına giren meseleler artık bugün bizim de kadrajımıza girmiştir."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sanatçılar olmazsa sürecin eksik kalacağını ifade ederek, "Sürece omuz vereceğinize, Türkiye'nin yakıcı sorunlarını çözmek noktasında desteğinizi, katkınızı, çabalarınızı esirgemeyeceğinize yürekten inanıyorum" dedi.
Sanatçılar, toplantıyı tatmin edici ve olumlu buldu
Sanatçılardan Lale Mansur, bu davete "Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları" adına katıldığını, Başbakan Erdoğan'dan bir randevu talebinin olduğunu söyledi.
Toplantıya katılan diğer sanatçıların çok farklı konulara değindiğini belirten Mansur, tatmin edici bir toplantı olduğunu, sektörel konuların da ele alındığını anlattı.
Mansur, "Demokratik açılım"ın bir demokratikleşme projesi olduğuna inandığını ve desteklediğini belirtti.
Ediz Hun da olumlu bir görüşme olduğunu, herkesin fikirlerini açıkladığını anlattı.
Din, dil ve ırk gözetmeksizin insanların birbirini kucaklaması gerektiğine inandığını dile getiren Hun, kendisi için huzurlu bir toplantı olduğunu sözlerine ekledi.
İclal Aydın da "Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde sol gelenekten gelen bir ailenin çocuğu olduğunu" belirterek, babası ve dedesinin kendisi doğduktan sonra Türkçe öğrendiğini söyledi.
Bugün Türkçe konuşmasının babası ve dedesi için bir "Türkiye mucizesi olduğunu" vurgulayan Aydın, dedesi ile 8 yaşındaki kızı arasındaki süreçte yeterince düzenleme yapılmadığını belirterek, "Burada olmaktan mutluyum. İyi ve aydınlık bir Türkiye için elimi taşın altına koymaya geldim" dedi.
Kerem Alışık da Başbakan Erdoğan'ın verdiği söz söyleme fırsatını değerlendirip "demokratik açılım" konusundaki görüşlerini aktardığını ifade ederek, "Başbakan'ın profesörden sanatçılara kadar herkesin fikrini alması, toplantıların içinin dolu olması ve yapılacak işlerin üzerine samimiyetle gidilmesi gerçekleşirse bu süreç başarılı olacaktır" diye konuştu.
Nisan ayında yazarlarla buluşulacak
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, toplantının ardından yaptığı açıklamada, Nisan ayında yazarlar ve belki de köşe yazarlarıyla, Mayıs ayında da spor adamlarıyla bu tür bir toplantı gerçekleştireceklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Bu katılımcı demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bir de sanatkarları şöyle değerlendirmek lazım. Bu insanlar, tesirleri kendileriyle sınırlı olmayan insanlar. Toplumun nabzını tutan, insanların sinir uçlarına dokunabilen insanlardır. Bu yönüyle ben katılımları ve katkılarının bu meselede işin farkında olmalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum."
Eleştiriler ve somut istekler
Çelik'e toplantıda ne tür eleştiriler yapıldığı da soruldu. Daha çok yöntemle ilgili eleştiriler yapıldığını belirten Çelik, işin özüne yönelik, ciddi eleştiriler olduğunu söyleyemeyeceğini ifade etti.
Başbakan radyocularla da bir araya geldi
Ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "demokratik açılım" çalışmaları kapsamında İstanbul'da radyocularla bir araya geldi.
AK Parti İstanbul İl Başkanlığındaki toplantıya, partinin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, İl Başkanı Aziz Babuşçu ile çok sayıda radyocu katıldı.
Bu konularda ilginizi çekebilir