“Yurt İçi Gıda Fiyatlarının Yurt Dışı Fiyatlardan Ayrışması ve Türk Tarımı”

HAVVA TUNÇ

YAYINLAMA
GÜNCELLEME


Merkez Bankalarının asli görevi para piyasasının istikrarını sağlamaktır.Merkez Bankaları izledikleri kur ve kambiyo politikaları ve finansal araçlarla fiyat istikrarını sağlarlar. Sermayenin uluslararasılaşmasıyla, belli zaman aralıklarla tekrar eden finansal krizler ve özellikle 2007 sistemik finans krizi, merkez bankaların görev alanlarına istihdam yaratıcı (işsizlik azaltıcı), büyüme artırıcı, cari dengenin sağlanması gibi makro göstergeler dahil oldu.  Ancak gelişen ülke ekonomilerinde fiyat istikrarı şimdilik bir sorun olarak değerlendirilmemektedir. Zira onlar deflasyonist süreçten çıkış ile uğraşmaktadırlar. Buna karşılık Türkiye fiyat istikrarını sağlayamadığından diğer ülkelerden ayrışmakta olup Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB) bu konuda büyük uğraşı vermektedir.  
Diğer bir deyişle, TCMB fiyat istikrarının sağlanamaması hususunda Avrupa Merkez Bankası(ECB), Amerika Merkez Bankası(FED), Japon Merkez Bankası(BOJ),İngiliz Merkez Bankası(BOE) gibi ülke merkez bankalarından ayrışmaktadır. Örneğin, Türkiye %9.2 ile OECD’ye üye ülkeler içinde en yüksek enflasyon oranına sahip olup gıda grubu fiyat artışında %12.5 ile yine ilk sıradadır.
TCMB Başkanı Sayın Başçı, enflasyon hedefinin tutmamasını gıda fiyatlarındaki artışa bağlamaktadır. Ve fiyatlar genel seviyesindeki(enflasyon) artışı önlemenin, gıda maddelerinde fiyat artışını önlemekle olası olduğunu ve bunun için gıda ürünlerinde ithalat yapılmasını ve mevcut vergi politikasının gözden geçirilmesi gerektiği konusunda hükümete uyarıda bulunmaktadır. Aslında, TCMB'nin enflasyon hedefinin tutması için gıda fiyatlarındaki artışı önlemek amacıyla önerilen gıda malı ithalatının doğru olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. Zira gıda fiyatlarındaki artış düşürülecek diye, Türk Tarımının korumasız bırakılıp sektörü rekabete açmak ve üreticiyi haksız rekabetle karşı karşıya bırakmak kanımca doğru değildir. Zira diğer ülkelerde  başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere tarımda  korumacı politikalar uygulanmaktadır.

Türk Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim dalgalanmaları, tarımda hem iklim değişikliği hem yeterli sermaye birikiminin olmaması hem de tarımsal üretimin babadan kalma metot ve yöntemlerle yapılmasının bir sonucudur. 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim arzındaki artış üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim fiyatı düşürmüştür. Buna karşılık 2014 hasat döneminde, ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatının artmasına neden olmaktadır. Sadece ayçiçeğinde değil, farklı hasat dönemlerinde tarımsal ürünlerin hemen hemen hepsinde.
Tarımsal üretimdeki bu tür dalgalanmalar gıda maddelerinde fiyat artışı olarak ekonomi içinde yansıması  fiyatlar genel seviyesindeki artış olduğundan yurt içi gıda fiyatları yurt dışı fiyatlardan farklılaşmış olmaktadır.  Gıda fiyatlarındaki artışın fiyatlar genel seviyesi üzerinde etkiyi elimine etmek amacıyla uygulanan gıda mallarında vergisiz ithalat politikası kısa dönemde fiyat artışını önlerken uzun dönemde buğday,fındık,pamuk ve kırmızı ette olduğu gibi üretim daralması ile birlikte tarımda dışa bağımlılık ve fiyat artışı gerçekleşmektedir.Örneklerden de anlaşılacağı üzere Türk tarım sektöründe bir kaos bir istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bunlar yaşanmaktadır.
Tarım ülkesi olarak nitelendirilen Türkiye gıda fiyatlarındaki artışını neden elimine edemiyor? Daha da önemlisi dünya gıda fiyatları düşerken Türkiye de fiyatlar neden artmaktadır? Yukarıda da belirtildiği üzere OECD verilerine göre Türkiye’de yurt içi gıda fiyatları yakın dönemde (2014 bahar ve yaz dönemi) ortaya çıkan artış uluslararası gıda fiyatlarından önemli ölçüde ayrışmaktadır. Kuraklığın yurt içi fiyatlar üzerinde olumsuz etki yapmasına rağmen yurt dışı fiyatlar üzerinde etkisi bu büyüklükte görülmemektedir.  Kanımca, temel sorun Türk tarımında izlenmekte olan tarım politikalarıyla ilgilidir. İklimsel değişimin tarım üzerinde etkisinin olmaması diye bir durum söz konusu olmamakla beraber sorunun büyüklüğü bu olumsuzluğun Türk tarım üzerindeki etkisini minimize edecek politika araçlarının kullanılmamasıyla ilgilidir.

Tarımda dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa fındıktan ayçiçeğine, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı sonucunda ya üretim azlığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmaktadır. Yani, Türk Tarımında tarımsal üretim ve fiyatta istikrarın elde edilemediğidir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılmamasının nedeni izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarıdır. Diğer taraftan tarımda yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım politikalarından hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir. 

Tarımsal ürün fiyatı oluşurken üreticilerin ve dolayısıyla maliyetlerin rolü genellikle kısıtlıdır.Çünkü, bir döneme ait herhangi bir ürünün fiyatı o dönemin maliyeti değil o ürünün toplam arzı belirler.Tarıma “devlet müdahalesi” olmadığı takdirde, tarım ürünü üreticileri piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırken gerekse ürünlerini satarken, iki yanlı sömürüye açıktırlar. Diğer bir deyişle üreticiler tarımsal girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla koruma ve müdahale kaçınılmaz olmalıdır.
Gıda arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve ürün arzının bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle, tarımsal ürün arzında istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan veya üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu ürünün ekilmesi ile beraber artan arz miktarı verimlilik artışıyla değil, ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışın, plan programsız sadece el yordamıyla gerçekleşmesi ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmaktadır. Buna birde bu ürünün ithalatına, geçmişteki uygulamalardan dolayı izin verilmesi kayıpları daha da artmaktadır.

Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanmakta ve yaşanacaktır. Bir taraftan tüketicilerin hem toplam harcamaları içinde gıda harcamaları payının yüksek olması hem de düşük gelir düzeyi, gıda fiyatlarındaki artışın fiyatlar genel seviyesi üzerindeki etkisi daha büyük olmaktadır. Diğer taraftan artan fiyatları minimize etmek için yapılan ithalat Türk tarım üreticisinin gelir kaybına yol açarken pazar istikrarı sağlanamayacaktır ve uzun dönemde tarımsal ürün üreticiliğinden satın alıcılığına gidiş ve tarımdan kopuş ve de işsizlik de artış olarak karşımıza çıkacaktır.

Tarım sektörünün, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması ve daha da önemlisi katma değeri yüksek bir sektör olması sebebiyle ulusal gelir ve dış satıma katkısı itibarıyla ulusal ekonomi için büyük bir önemi vardır. Ve Türkiye ekonomisinin enflasyonun üstesinden gelebilmesi ve gıda fiyatlarında istikrarın sağlanabilmesi,  sektörün sağlıklı işleyebilmesiyle olası olduğundan, tarımda yapılması gerekenler üç başlık altında toplanabilir:

1.Türk tarımında her bir tarımsal üründe hatta hayvancılık sektöründe, üretim planlaması yapılmalı, olması gereken arz fazlası tespit edilmeli ve daha fazla olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir.

2.Tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir.

3. Tohumluk, gübre ,enerji gibi tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç Pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir.Aksi takdirde sektör hem gelir ve kaynak kaybına hem de dış dünyaya bağımlı hale gelir.

Sonuç olarak, Pamuktan fındığa, fındıktan buğday ve pirince kadar tüm tarım ürünlerinde, taze sebze ve meyve dahil, tarımsal üreticinin ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de koruması sağlanarak iç piyasa üretimi dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Daha da önemlisi enflasyon hedeflemesinin gerçekleşmesi tarımda iyileşme olmadan olası olamayacağından tarımda iyileşmenin acilen yapılması gerekmektedir.