Yüz yıllık Cumhuriyet’in temellerini atan büyük zafer

Bağımsızlığını kazanmak isteyen bir millet, kendisini temsil eden meclisin bu isteği göstermede ve gereğini yerine getirmekteki kararlılığı ile bu doğrultuda hareket eden bir ordu...30 Ağustos 1922’de kazanılan zafer, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile tamamlandı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin VATANSEVER

Yorgun ve yokluklarla boğuşan bir milletin yeniden ayağa kalkma hikâyesi Türk Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922’de zafer ile sonuçlandı. Düşmanı vatan topraklarından silip atan zafere giden yolda her türlü zorluk milletin bağımsızlık azminin yeni bir zihniyet ile ele alınmasıyla aşılmıştı.

Millet ve onun bağrından gelen Türk ordusu ile milleti temsil eden meclis bağımsızlık ülküsüne odaklanarak bu yeni zihniyetle dünyaya çok güçlü bir mesaj vermişti ve ulusal bağımsızlık, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile vücut buldu. 23 Ekim 2023’te ikinci yüzyılına girecek Türkiye Cumhuriyeti hâlâ genç…

İkinci yüzyılda büyük hedeflere ulaşmakta ise ilham alınacak bir mücadelenin hatırası hâlâ taze… Sadece her 30 Ağustos’ta başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları ile gazi ve şehitlerimizi hatırlamak, ateş çemberinden çıkmak için çabalayan sivil halkı yad etmek gerekiyor.

İlk durak Sakarya

Milli mücadelenin ilk günden beri benimsenen en güçlü ifadesi “Ya istiklal, ya ölüm” idi. Bu çarpıcı söz etrafında ulusal kurtuluş hareketleri tek çatı altında toplandı, Büyük Millet Meclisi ve düzenli ordu kuruldu, iç isyanlar bastırıldı. Ayrıca yeni meclis uluslararası anlaşmalara imza atarak doğu ve güneyde işgallere son verdi.

Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarının başarısı düzenli ordu kurma kararının ulusun kurtuluşu için doğru bir hareket olduğunu gösterdi. Bu yolda ilerleyen kurtuluş mücadelesinde zafer 30 Ağustos 1922’de geldi. 30 Ağustos’ta zafere giden yolu açan sürece bakıldığında dönüm noktası kuşkusuz, 1921 yılının 23-Ağustos-13 Eylül tarihlerinde gerçekleşen Sakarya Meydan Muhaberesi idi.

Düşmanı kovacak taarruz bekleniyordu

Türk Kurtuluş Savaşı’nın gidişatını olumlu anlamda etkileyen Sakarya Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu, Ankara’yı ele geçirmek üzere saldırıya geçen Yunan ordusunu durdurdu.

22 gün 22 gece süren bu meydan savaşı ile düşman, Sakarya nehrinin batısına atılmış ve moral üstünlüğü sona ermişti. Bu zafer ile Türk ordusu ve kurtuluş mücadelesi daha çok destek görmeye başladı. İkinci Viyana Kuşatması ile 13 Eylül 1683 tarihinde başlayan Türk geri çekilmesi, yine bir 13 Eylül günü Sakarya’da sona erdi.

Türk tarihi açısından sembolik önemi yüksek bu savaşın ardından, artık vatanı kurtuluşa götürecek bir taarruz beklentisi yükseliyordu. Fakat derhal bir taarruza kalkışmak henüz iyi bir fikir değildi. Taarruz etmek için ateş gücü, sayısal üstünlük, hareket ve manevra kabiliyeti gerekiyordu. Zira Yunan ordusu Sakarya’da geri çekilirken yol üstündeki her yeri yakıp yıkmış, ulaşım hatlarına zarar vermişti.

Ayrıca Sakarya’da Türk Ordusu 5 bin 713 şehit vermişti ve 18 bin 480 asker yaralıydı, 828 asker esir düşmüştü, ayrıca 14 bin 268 kayıp vardı. Gerek personel sayısı gerek silah ve mühimmat miktarı olarak Türk ordusu taarruza geçmek için henüz yeterli seviyede değildi. Yine de Sakarya’da gösterilen direniş, düşman kuvvetlerini vatan topraklarından kovmak amacıyla gereken hazırlıkları tamamlamakta zaman kazandırmıştı.

Türk ulusu, Yunan ordusunu Anadolu’dan çekilmeye zorlayacak bir taarruza karar verdi. Yunan ordusunda görülen manevi kırıklığın mutlak zaferi getireceği inancı oluşmuştu. Meclis’te oluşan beklentiler taarruzun ilkbaharda gerçekleşmesi gerektiği yönündeydi.

Sakarya Meydan Muharebesi ardından aceleci bir taarruz hakkında Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşü ise şöyleydi: “Ordumuzun kararı taarruzdur; ama bu taarruzu erteliyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamlamak için bir az daha zaman gereklidir. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür. Beklememizin, taarruz kararından vazgeçtiğimiz ya da taarruzda başarılı olmaktan umut kestiğimiz şeklinde anlaşılıp yorumlanması yersizdir.

Diğer yandan Türk milleti 1912’deki Balkan Savaşı’ndan beri 10 yıldır savaş koşullarını yaşıyordu. İç isyanlar ve işgaller de bu süreci daha yıpratıcı hale getirmişti. Millet yorgundu. Doğru zamanı tayin etmek ve doğru bir harekât planı ile yürütmek elzemdi. Türk milleti varını yoğunu zafere ulaşmak azmine sahip olmasına karşın en etkili ve hızlı çözüm en az kaybın yaşandığı bir şekilde uygulanmalıydı.

Hazırlıklarda eğitime önem veriliyordu

 Hazırlıklar kapsamında öncelikle Türk ordusunun Sakarya Savaşı’nda yaklaşık 100 bin kişi olan mevcudu 200 bine çıkarıldı. Silah ve mühimmat miktarı mümkün oldukça artırıldı. Eğitime önem verilerek ordunun savaş kabiliyeti üst seviyeye çıkarıldı.

Her türlü kurslar açıldı, talimler yapıldı ve bol miktarda tatbikat ile manevra gerçekleştirildi. Diğer yandan ordunun eksik olan harekât kabiliyetini geliştirmek için çeşitli uygulamalar devreye alındı. Bütün olarak bakıldığında ülkenin bütün olanaklarından en üst seviyede yararlanıldı ve taarruz için yeterli seviyeye gelindi. Yine de Yunan ordusu birçok alanda daha üstündü. Türk ordusunun savunma becerisi takdir görüyor olsa da bu ordunun bir taarruzda başarılı olacağına ülke dışında pek ihtimal verilmiyordu.

Fakat Türk ordusu cevabını savaş meydanında vermeye hazırdı. Türk Ordusu Başkomutanlığı, 1921 sonbaharından 1922 ilkbaharına ertelenen taarruzu, 1922 Ağustosunda yapmaya-karar verdi. Taarruz planının esasını 1921 sonbaharında hazırlanan plan oluşturdu. Aradan geçen 10 ay içinde plan geliştirildi ve bazı değişiklikler yapıldı. Plan, Yunan ordusunun imhasını amaçlıyordu.

Başkomutan Mustafa Kemal, sabah Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile muharebeyi yönetmek üzere Afyonkarahisar sınırlarında kalan Kocatepe'de yerini aldı. 26 Ağustos sabahı Büyük Taarruz top atışları ile başladı. Harekâtın devamında Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçip Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı.

Taarruzun ilk gününde 1’inci Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasındaki 15 kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5’inci Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu, 2’nci Ordu ise cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü. Türk ordusu, 27 Ağustos sabahı bütün cephelerde yeniden taarruza geçti ve aynı gün Afyonkarahisar, 8'inci Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı.

28 ve 29 Ağustos'ta başarıyla sürdürülen taarruz, düşmanın 5'inci tümeninin etkisiz kılınmasıyla neticelendi. Afyonkarahisar'da bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos sabahına doğru, komuta yerinde tutulan durum haritasını tetkik etti. Cephe komutanına çembere alınan kuvvetlerin imha edilmesi emrini verdi.

Düşmanın bütün gücü bitirildi

30 Ağustos 1922’de Yunan ordusunun önemli kısmı dört tarafından sarıldığı Dumlupınar’da, bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın idare ettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde savaş dışı bırakıldı.

Perişan bir şekilde kaçmaya başlayan Yunan ordusunun toparlanarak yeni bir cephe oluşturmasına fırsat vermek istemeyen Başkomutan Mustafa Kemal, 1 Eylül’de “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” şeklindeki tarihî emrini verdi ve Türk ordusunun taarruzunun hızla devam etmesini sağladı. Türk ordusunun gerçekleştirdiği amansız takip hareketi sonucunda 9 Eylül’de İzmir, 10 Eylül’de Bursa işgalden kurtarılmış oldu.

Yapılan antlaşmalar Büyük Taarruz öncesinde sınır güvenliği sağladı

Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında siyasal iklim de Türk milleti lehine değişmişti. Zaferi takip eden süreçte dış politikada da başarı kaydedilmişti. 13 Ekim 1921’de Ankara Hükûmeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya taraf olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan daha önce yapılan Moskova Antlaşması’nın kendileri için de geçerli olduğunu kabul etti.

Böylece Türkiye’nin doğu sınırlarının güvenliği kesin bir şekilde sağlandı. Sakarya Zaferi’nden sonra Fransa, İtilaf Devletleri’nden koptu ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması’nı imzaladı. Antlaşma neticesinde Fransa, Hatay-İskenderun dışında Türkiye’nin günümüzdeki güney sınırını tanmış oldu. Dış ilişkilerde yakalanan bu başarıyla Güney Cephesinin güvenliği sağlandı ve Türk birlikleri de Batı Cephesi’ne kaydırılabildi.

Diğer taraftan İtalyanlar, Batı Anadolu’daki Yunan egemenliğini hiçbir zaman kabullenemiyordu. Gelişmelerin etkisiyle İtalyanlar 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerleri boşalttılar. İngiltere de Sakarya Zaferi sonrasında Büyük Millet Meclisi Hükûmetini tanımak zorunda kaldı ve iki taraf 23 Ekim 1921’de “Tutsakların Serbest Bırakılması Anlaşması” yaptı.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı MAHMUT ASMALI: Türkiye Yüzyılı ideallerimizi sürdürmeye devam edeceğiz

30 Ağustos 1922’de şanlı ordumuzun istiklalimiz ve istikbalimiz uğruna kazandığı zafer, bizleri Türkiye Yüzyılı’na ve bağımsız bir Türkiye idealine hazırladı. Kazandığımız büyük zafer, milletimizin birlik ve beraberlik içindeki gücünün bir yansımasıdır. Bugün, aynı ruhla, ekonomik alanda da toplumumuzun tüm paydaşları ile birlikte çalışarak Türkiye'yi daha yüksek hedeflere taşıma gayretindeyiz.

Son yıllarda gerçekleştirilen doğru ve ülkemizin stratejilerine uygun modeller ve yatırım teşvikleriyle Türkiye, küresel ekonomide daha etkin bir rol oynamayı amaçlayan bir yol haritası çizmiştir. Bizlerin küresel alanda daha güçlü bir Türkiye rolüne destek vermemiz; 30 Ağustos 1922’de kazandığımız birlik ruhunu daha güçlü bir şekilde yarınlara aktarmamız gerekmektedir.

Potansiyelimiz ortaya çıkacak

2023 yılıyla birlikte girdiğimiz “Türkiye Yüzyılı”, ülkemizin potansiyelini ortaya çıkarma yolunda en önemli motivasyonlarımızdan biri olacak. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, yerli ve millî teknolojilerle büyüyen bir ülke ekonomisi, Anadolu irfanının gücüyle ve desteğiyle âdeta şahlanacak.

İlerleyen dönemlerde bunun belirtilerini inşallah hep birlikte görecek ve bizler de “Türkiye Yüzyılı” ideallerimizi sürdürmeye; tıpkı MÜSİAD’ın ilk günden bu yana şiar edindiği gibi büyük bir sorumluluk, hassasiyet, heyecan ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz.

MÜSİAD olarak, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın ülkemize ve milletimize getirdiği güçlü birlik ve beraberlik duygusuyla, büyüme hedeflerimize ulaşmak için bir ve beraber, omuz omuza çalışacağımıza olan inancımızı bir kez daha vurgulamak istiyor; bu vesileyle, istiklal ve istikbalimiz uğruna bu topraklara canını feda etmiş olan şehitlerimizi, kahraman ordumuzun tüm askerlerini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

İzmir İş Kadınları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı BETÜL SEZGİN: Türk ulusu, sonsuza kadar var olacağını kabul ettirdi

Türk milletinin şanlı tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olan Zafer Bayramımızın 101’inci yıl dönümünü kutlamanın onurunu yaşıyoruz. 30 Ağustos Zaferi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde sadece bir zafer değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin de en güçlü ve etkili adımı da olarak Atatürk tarihe kayıt edildi.

Birlik ve beraberlik anlayışı içerisinde; kendisini tarih sahnesinden silmek isteyenlere, bu zafer ile tarihte eşine az rastlanır ve tüm mazlum halklara da örnek teşkil edecek biçimde unutulmayacak bir ders vermiş olan ulusumuz, hiçbir şekilde bağımsızlık ve hürriyetinden ödün vermeyeceğini, sonsuza kadar var olacağını tüm dünyaya kabul ettirdi. Bu duygu ve düşüncelerle herkesin 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve şükranla anıyorum.