'Aslında bizim AB’ye vize uygulamamız gerekir'

Türkiye’de insanların artık dilini bilmedikleri ülkelere iş için gitmediklerini söyleyen İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan, bu noktada AB’nin Türkiye’ye vize uygulamasının kabul edilebilir olmadığını belirtti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

TAYLAN BÜYÜKŞAHİN 

İSTANBUL - MÜSİAD başkanlığının ardından İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) başkanlık koltuğuna oturan Ömer Cihad Vardan, iş dünyasının yakından tanıdığı isimlerden biri. Vardan, İKV dışındaki pek çok sivil toplum kuruluşunun da yönetiminde görev alıyor. Ancak Vardan, İKV Başkanlığı ile Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde önemli bir rol üstlenmiş durumda. “Türkiye 10 sene öncesinin ülkesi bile değil. Yani Türkiye’de insanlar iş imkanını dışarıdan çok daha kolay bulabilir durumdalar” diyen Vardan ile ülke ekonomisini ve AB ile olan ilişkileri konuştuk. 

Yaklaşık 10 yıldır İKV’nin Yönetim Kurulu’nda olduğunu söyleyen Vardan, “Bu dönemde TOBB Başkanımız Rifat Bey, hem MÜSİAD’daki tecrübelerimiz hem İKV’deki tecrübelerimiz çerçevesinde böyle bir görevi rica etti yapmamızı. Biz de onun arzusu ve genel kurulumuzun desteğiyle 16 Ocak’ta yapılan genel kurulla seçilmiş olduk” dedi. 

İKV’nin 1965 yılında kurulmuş olan, kendi alanında ilk ve tek olan bir ihtisas kuruluşu olduğunu anlatan Vardan, sözlerine şöyle devam etti: “İhtisas alanı, Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine destek olacak çalışmalar yapmak. Hem Avrupa’da Türkiye’yi, hem de Türkiye’de Avrupa’yı tanıtmak. Eksik olan noktalarımız nelerse o konular hakkında tamamlayıcı görüşler bildirmek, çeşitli araştırmalar yapmak, eğitim faaliyetleri yürütmek şekliyle çalışan bir STK. 1965-2014 diyorsunuz, yaklaşık 49 yıllık bir tecrübeden bahsediyorsunuz. Oldukça önemli bir bilgi birikimi var. Think tank dediğimiz tam bir düşünce kuruluşu hüviyetinde çalışan bir organizasyon. Uzmanlarımız var. Konusunda yetişmiş değerli arkadaşlarımız var.” 

Vizede istenilenler yapılıyor 

AB ile ilişkilerin pek çok alanda istenilen seviyede gitmediğini belirten Vardan, özellikle vize uygulamasının ciddi sıkıntılar yarattığını vurguladı. Başbakan Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı iken o zamanın genişlemeden sorumlu komiseri Oli Rehn ile konuşurken Rehn’e “Biz vize muafiyetine nasıl geçebiliriz, bizden ne istiyorsunuz” diye sorduğunu anlatan Vardan, “Orada bir parantez açayım, Ankara Anlaşması çerçevesinde Türkiye vatandaşlarına vize uygulanmaması gerekiyor. Eylül 1980’de geçici koyduğumuz bir tedbir, bugün kalıcı ve 28 ülke tarafından uygulanabilir bir tedbir halini almış. Rehn o gün şaşırmış. Çünkü o güne kadar hep vize kolaylığı sorulmuş. Demiş ki biyometrik pasaport bir. Ki yapıldı. İkinci konu geri kabul anlaşmasını imzalayacaksınız. Bu çalışmalara da başlandı. Hallettik, önümüzdeki 2-3 yıl içinde tamamlamış olacağız. Üçüncü konu ise entegre sınır sistemi. O da yapılmakta. Sonuçta biz bu talep edilen konuların hepsini tamamlamış veya tamamlıyoruz” diye konuştu. 

Bugün Türkiye’den Schengen vizesine yaklaşık 700 bin başvuru olduğunu kaydeden Vardan, “Türkiye, 1980’lerdeki Türkiye değil. Bırakın 10 sene öncesinin ülkesi bile değil. Yani Türkiye’de insanlar iş imkanını dışarıdan çok daha kolay bulabilir durumdalar. İnsanlar lisanını bilmediği ülkeye gidecek orada iş bulacak, böyle bir şey artık söz konusu bile değil. Kaldı ki aslında vize sistemini bizim onlara uygulamamız gerekir. Çünkü Portekiz, İspanya gibi bazı AB ülkelerinde gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 50’nin üzerinde. Fakat Türkiye’de böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye gelişiyor, büyüyor. Sonuçta burada bir haksızlık var. Bir, 1963 Ankara Anlaşması’na göre bir haksızlık var. İki 1996 Gümrük Birliği Anlaşması’na göre bir haksızlık var. Şimdi Gümrük Birliği devreye girdiği günlerde, bu anlaşmanın bir son aşama olduğu öngörülerek Türkiye’nin 3-5 yıl içinde Türkiye’nin AB üyesi olacağı düşünülmüştü. Fakat bu gerçekleşmedi. Gümrük Birliği’nin AB tarafından güncelleştirilmesi lazım. Eski haliyle kalması Türkiye’ye zarar veriyor” diye konuştu. 

Engeller AB kaynaklı 

AB projesinin aslında bir Türkiye projesi olduğunu anlatan Vardan, Türkiye’nin AB’ye katılımı ile ilgili şunları söyledi: “50 yılı aşkın bir süreçten bahsediyoruz. Bu süreçte pek çok hükümetler geldi, geçti. Fakat Türkiye’nin AB’ye katılım alanındaki görüşü değişmedi. Süreç istediğimiz gibi gidiyor mu? Hayır, gitmiyor. Birçok engellemelerle karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle 2004 yılında Türkiye’nin müzakelere başlamasına karar verildiği zamanda, Türkiye ciddi reformlar yaptı. Hem Maastricht hem de Kopenhag kriterleri yerine getirilmişti. Bu çerçevede AB müzakelere başlama kararı aldı. 2005’te başladık. Bizle beraber müzakerelere başlayan Hırvatistan vardı. Hırvatistan, AB’nin 28’inci üyesi olarak birliğe dahil edildi. Fakat biz katılamadık. Peki eksiklik bizden yana mıydı? Elbette eksikliklerimiz olabilir. Ancak biz bu alandaki gelişmelerin önündeki en büyük engelin AB tarafından kaynaklandığını düşünüyoruz. Özellikle Kıbrıs konusu ciddi bir çıkmaz olarak ortaya çıktı. Kıbrıs Rum Yönetiminin çeşitli vetolarıyla karşı karşıya kaldık. Halbuki beklenen, olması gereken neydi? Kıbrıs içinde sorunların çözülmüş olması ve çözüldükten sonra da komple bir ülke hüviyetinde AB’ye üye olmalarıydı. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin vetolarıyla karşılaştık. Bilhassa 8 başlık onlar tarafından bloke ediliyor ki, biz bu blokaj kaldırılmadan hareket etme şansına sahip değiliz. Bunun yanında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin şahsi tavırları da açıkçası bu süreci yavaşlatan engelllerden biriydi. Merkel bile imtiyazlı ortaklık gibi şimdiye kadar hiç olmamış bazı alternatifl eri ortaya sürmeye başladı. Siz öyle bir dönemde, öyle bir grupla iş yapmaya çalışıyorsunuz ki, bir kurallar manzumesi ve bu kurallar içinde yer almayı düşünürken size farklı kurallar uygulanmaya çalışılıyor. O dönemki Başbakanımızın söylediği ‘Oyun içinde, 90’ıncı dakikada kural değiştirilmez’ dediği hususlarla burada karşı karşıya kalıyoruz. Halbuki bizim bilgimize, gördüklerimize göre nedir? Eğer bir ülke AB ile üyelik müzakelerine başlamışsa, o artık AB üyesi demektir. Belirli prosedürleri yaptınız mı o ülke AB üyesi olacaktır. Biz bunu böyle görüyoruz. Ama bu geçtiğimiz dönem bu böyle gerçekleşmediğinden dolayı insanların şevki azaldı.” 

Karşılıklı güven azaldı 

İnsan ilişkilerinin karşılıklı güvene dayanan ilişkiler olduğunu dile getiren Vardan, sarsılan güvenin toparlamasının çok zor olduğunu kaydetti. AB’ye üyelik sürecinde güveni zedeleyici çok şeylerle karşılaşıldığını belirten Vardan, sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bizim burada en çok gördüğümüz, karşılıklı birbirine duyulan güvenin azalması. Çünkü bir şey yapıp karşılığını görmediğiniz zaman sizin gardınız düşüyor. Hakikaten karşıya güvenemiyorsunuz. Ben aynı zamanda bir buçuk yıl öncesinde kurulmuş olan Türkiye İnsan Hakları Kurulu üyesiyim. Dünden bugüne yapılan demokratikleşme çalışmaları içerisinde insan haklarının geldiği seviyeyi görenlerden biriyim. Tabi ki eksikliklerimiz yok anlamına gelmiyor bu. Fakat sonuçta biz bunları yapacak kapasitedeyiz. Yargı ve adalet mekanizmasındaki problemler, temel insan haklarındaki sıkıntılar... Bunları yavaş yavaş çözmekle beraber AB diyor ki burada ilerleyin. Peki o zaman biz de diyoruz ki bu konularda iki temel başlık var. 23 ve 24 nolu başlıklar. Biz bunları açın diyoruz. Bunu sadece biz değil, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ve Merkel de söylüyor. İtalya Cumhurbaşkanı da bunları söylüyor. Biz de Türkiye olarak bir hareket bekliyoruz. Ama açmıyorlar. Bu başlıklar Kıbrıs Rum Yönetimi’nin blokajı altında. Kaldı ki başka bir başlık daha var hepimiz açısında önemli. 15 no’lu enerji faslı. Ukrayna’daki hadise, AB’nin enerjiyle bağımlılık noktasında kendini güvenilir hale getirecek bir çözüm bulunması yolunu ortaya çıkardı. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle AB’ye en güvenilir enerji sağlayacak rotayı çizebilecek durumda olması. Bu da 15 no’lu faslın açılmasını gerektiriyor baktığınızda ama gerçekleşmiyor. Peki bunda kabahat Türkiye’nin mi? Hayır. O da Kıbrıs Rum Yönetimi’nin blokajı altında. İşte bu zedelenen güven. 23 ve 24 no’lu fasıllar Türkiye’yi ilgilendiriyor, 15 no’lu fasıl hem Türkiye’yi hem de AB’yi ilgilendiriyor. Bunu bir an önce yola koymamız lazım. Öte yandan 19 no’lu sosyal politikalar faslına da hazırız, diğer ekonomi fasıllarına da hazırız. Burada ciddi bir samimiyetsizlik görüyoruz. 

Junker’in açıklamaları talihsiz 

Göreve yeni başlayan ve üye ülkelerden çok ciddi destek alan AB Komisyonu Başkanı Jean Claudie Junker, AB’ye 5 yıl içinde yeni üye almayacaklarını açıklamıştı. Junker’in sözlerini sorduğumuz Vardan, bunun çok talihsiz bir açıklama olduğunu söyledi. Vardan, “Böyle olacak dahi olsa söylenecek bir laf değil. Sistemin ruhuna aykırı. Kaldı ki realistik de değil. AB’nin genişlemeye ihtiyacı olduğu biliyoruz bazı noktalarda ekonomik bağlamda vs. Peki bu Batı Balkanlara açılma duracak mı? Özellikle Ukrayna’nın durumunda sonra oradaki gelişmeyi nasıl göz ardı edersiniz? Türkiye 2004 yılında müzakerelere başladıysa bu elbette bitirilecek. Biz bu bilince sahip olalım da, ona göre karşı tarafa yüklenelim. Bizce talihsiz bir açıklamaydı. Fakat biz buna bakarak hareket etmiyoruz. Bizim bir projemiz var ve biz ilerliyoruz. Zaten Türkiye’nin normal koşullarda önümüzdeki 5 yıl içinde üye olması ihtimali de, onun söylediğinden bağımsız olarak, gözükmüyor. Biz diyoruz ki mesela 2018 bu müzakelerin biteceği bir tarih olsun. Biz eğer 2018’e kadar müzakereleri bitirebilirsek eğer, ondan sonraki diğer aranjmanların yapılmasıyla beraber 2023 yılında, ki Türkiye Cumhuriyet’nin yüzüncü yılında biz AB üyesi bir ülke olalım” dedi. 

STA'larda haksızlık yapılıyor “AB üçüncü dünya ülkeleriyle STA imzalıyor. Fakat kendileriyle Gümrük Birliği içerisinde olmamıza rağmen bizi bu anlaşmanın bir tarafı yapmıyor” diyen Vardan, bunun iş dünyası olarak kendilerini rahatsız ettiğini söyledi. Vardan, “Bize diyor ki, benim STA yaptığım ülke ile siz de görüşme yapın. Fakat o ülke sizle böyle bir STA yapmak istemezse, sizin yapacağınız hiçbir şey yok. Bizim burada istediğimiz, tamamen adil bir düzen. AB eğer düşünüyorsa kendilerinde adalet düzeni iyidir falan, o zaman bunun her anlamda tesis edilmesi lazım. Biz burada bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Kilogram değeri yüksek ihracat yapabiliyor olmamız lazım 

Türkiye’de sanayi yatırımlarının son dönemde gerilediğini, Başbakan Yardımcı Ali Babacan’ın da bu konuya dikkat çektiğini hatırlattığımız Vardan, şunları söyledi: “Üretim çok önemlidir bir ülkede. Üretim kabiliyeti, katma değerli üretim yapabilmek çok önemlidir. Bunları düşündüğünüz zaman sanayileşmeyi siz göz ardı edemezsiniz. Fakat gelişmiş ülkelerin nasıl geliştiğine baktığınızda, zaman içinde bu ülkelerin hepsinde hizmetler sektöründeki payın zaman içinde arttığını görüyorsunuz. İnsanlar belirli bir gelir seviyesinin üstüne çıktıkça, bu tür alandaki faaliyetlerin ve gelir mekanizmasının arttığını görürsünüz. Bu kaçınılmaz bir hadise. Sonuçta bizim de önümüzdeki yıllarda istesek de istemesek de kaymakta olduğumuz bir alan. Biz belki şunu yapmalıyız. Belirli sanayiler var ki çift haneli büyümeler yapıyor. Mesela yazılım sektörü çok önemli Türkiye açısından ki biz bunu genç nüfusumuzla rahatlıkla yaparız. Sektörel bazda bize katma değer sağlayacak alanları seçip onun üzerinde yoğunlaşmamız gerekir. Bazı sektörler iptal edilsin diye demiyorum ama ağırlıklarının azaltılması söz konusu olabilir. Stratejik sektörler belirleyip, kilogram değeri yüksek ihracat yapabiliyor olmamız lazım. Teknoloji alanındaki yatırımlara ağırlık vermemiz lazım.”

Lobiciliği öğrenmemiz lazım

Tek taraflı bir çalışma yapmanın yeterli olmadığını belirten Vardan, bir taraftan Gümrük Birliği ile ilgili olarak güncelleştirme çalışmaları yapılırken, TTIP gibi yeni nesil anlaşmalarda neler yapılması gerekiyorsa onun da yapılması gerektiğine işaret etti. Vardan, “Türkiye iş dünyası olarak birçok ayrı kanaldan bu çalışmalar yapılmaya devam ediyor. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD’ın, bizim İKV’nin, TİM’in yaptığı çalışmalar var. Bir de bakanlıkların baskıları var. Bakın Avrupa genelinde yoğun bir Türk nüfusu var. Orada vatandaş olamamalarının, sisteme entegre olamamalarının sorun olduğunu düşünüyoruz. Yoksa Fransa’da mesela Türkiye aleyhine o kararlar çıkar mıydı? Toplu hücum ve müdafaayı, lobiciliği kesin öğrenmemiz lazım. Burada hep beraber çalışmamız lazım” ifadelerini kullandı.

Daha az evrakla yeni vize başvuruları mümkün olacak

Türkiye’deki AB üye ülke konsoloslukları 25 Eylül 2014 tarihi itibariyle Vize Bilgi Sistemi’ni (VBS) kullanmaya başlayacaklar. Schengen üyesi AB üye ülkelerinin vize bilgilerini paylaşmasına imkân sağlayan merkezi bir veri tabanı olan VBS ile birlikte, Schengen vizesi başvurularında yeni bir dönemin başlayacağı belirtiliyor. Bu sistemin önemli bir çalışma olduğunun altını çizen Vardan, “Bu aslında bilgilerin paylaşımı anlamına gelen bir husus. Her bir konsolosluğa ayrı ayrı evrakları götürüyorsunuz. 5 senelik bir dilim içinde, ki bu süre içerisinde buna bile gerek kalmayacak diye düşünüyoruz, İtalya’ya, Fransa’ya, Almanya’ya başvurduğunuz zaman, bu ana temel bilgilerin hepsi dijital olarak paylaşılma imkanına sahip olacak. Siz o zaman kendi konumunuzla ilgili bir değişiklik varsa, bu değişiklik ile ilgili ilave bilgi vereceksiniz. Onunla beraber daha rahat vize alabileceksiniz” ifadelerini kullandı.

Bu konularda ilginizi çekebilir