180 gün ve bürokrasi

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Bundan yaklaşık 4 ay önce mayıs ayının son günlerinde bir Ramazan iftarında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendi partisine bir takım önemli mesajlar vermişti.

Bu mesajların içerisinde öne çıkan hususlardan birisi de “180 günlük program” idi.

Cumhurbaşkanı; Anayasa değişikliği ile önemli hale gelen 2019 seçimlerine hazırlık çerçevesinde Bakanlardan 180 günlük program yapmaları talimatını vermişti. 33 gün öncesinden verilen bir mesajla söz konusu 180 günlük programın başlangıç tarihi 1 Temmuz 2017 olarak belirlenmişti. Dolayısıyla 2017 sonuna kadar bu dönüşüm programının belirlenmesi ve uygulamaya konulması hedeflenmişti.

Peki ne oldu?...

Söz konusu 180 günün neredeyse yarısı geldi geçti, geriye 3 ay kaldı.

Henüz bir hareket veya gelişme yok. Değişen sadece birkaç bakan oldu. Onun dışında bugüne kadar herhangi bir eylem planı ortaya konulmadı.

Oysa bu değişim programı hazırlıklarının yapılması talimatı bürokrasiye verilmişti.

Ancak; bürokrasi, kendi bildik tavrını ortaya koydu ve pasif konuma geçti.

Aslında Bakanların değişmesinden sonra bürokraside de değişim bekleniyordu.
Çünkü;

- Kimi bürokratlar uzun yılların rehavetiyle metal yorgunluğun içine düşmüştü. Aynı kadroda uzun süreli demir atma ve yerini koruma refleksi öne çıkmıştı.

- Artık bürokrasi ile ilgili değerlendirmede sadakatin tek başına anlamlı ve yeterli olmadığının tespit edildiği anlaşılmıştı. Ama bu noktada da bir ilerleme kaydedilmedi.

- Vekaletle yürütülen veya boş olan kadroların doldurulması beklenmişti.

Son 3 ayın gelişmelerinden anlaşılıyor ki bu kadrolar ile ilgili bir şey yapılmayacak.

Oysa bürokrasi çok önemli bir fonksiyona sahip.

Şöyle ki; devleti seçimle gelmiş hükümetler yönetir; hükümetlerin program ve talimatları da ancak bürokrasi marifetiyle yerine getirilir.

Bürokrasi ne kadar çok liyakata dayandırılırsa ya da ne kadar objektif kriterlere bağlanırsa o denli olumlu sonuçlar alınır.

Zira liyakatle gelen bürokrasinin temel fonksiyonu, hükümetlerin programları doğrultusunda verilen işleri hukuk devleri ilkeleri içerisinde yerine getirmektir. İyi yetişmiş ve liyakat sahibi bürokrasi için başka kriterlere ihtiyaç veya gereklilik yoktur.

Bürokrasi durumdan vazife çıkarmak veya siyasetin yerine geçmek gibi bir çaba veya anlamsız tavır içerisinde olmaz.

Tabii bürokrasiden bir şeyler de bekleniyorsa, ona belirli konularda ve alanlarda hareket imkanı sağlamak gerekir. Bir ilin müdüründen o idarenin daire başkanına, genel müdürüne, başkanına, müsteşarına kadar her kademede bürokrasinin oyun alanı olmak durumundadır.

Zaten yetkinliği tartışmalı olan bürokrasinin bir de etkinliği daraltılırsa ya da kendisine hiçbir oyun alanı verilmezse o bürokrasiden verim alınamaz.

Kaldı ki bürokrasi “kaplumbağa” gibidir; tehlikeyi sezdiği veya gördüğü zaman kafasını ve kollarını saklar ve kendi güvenlik mekanizmasını oluşturur. Bürokrasi bu pozisyonda tehlikenin geçmesini bekler.

Şu anda Türkiye’nin içerisinde bulunduğu iç ve dış konjonktür dolayısıyla bürokrasinin de savunma refleksine büründüğünü söylemek yanlış olmaz.

Ne yazık ki bürokrasinin heyecanı yok, yetkinliği yok, yetkisi yok…

Bu olgular ve anlayış içerisinde bürokrasinin 180 günlük programı benimsediğini ve çaba içerisinde olduğunu söylemek mümkün mü?...

Bugünden sonra geriye sadece 3 ay kalmış, 180 günlük program ile ilgili bir çaba yok.

Unutmayalım ki bürokrasiye de yön ve fırsat verecek olan siyasi iradedir.

Bakanlar, konularını ve rollerine anlamamışsa ya da günü geçirme davranışına yönelmişse bürokrasi bütün maharetini ortaya koyarak işleri savsaklamaya devam eder. Bunun da faturası, orta ve uzun vadede hükümetlere çıkar.

Dolayısıyla kamu kesiminde işlerin iyiye gittiğini söylemek çok mümkün değil. Bu durumda 180 günlük program hazırlama ve uygulama şansı da yok gibi…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar