2017 yılına girerken reel sektörün durumu…

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Ekonomide genel gidişat nasıl?... Çok iyi bilinir ki bir yılı geride bırakırken; iş dünyası, akademisyenler, iktisatçılar, basın, siyasi çevreler geçen yılın genel ekonomik değerlendirmesini yaparlar; aynı şekilde gelecek yılın da ekonomi ile ilgili tahminlerine yer verirler. Şimdi yazılı ve görsel basına şöyle bir bakın. Bu değerlendirme veya analizlerin çok az yapıldığı ve hatta iş dünyası gibi bazı kesimlerce hiç yapılmadığı görülür. Aslında bazılarının zaten konuşma veya değerlendirme yapmaya ya yüzleri yok ya da ihtiyaçları yok.

Çünkü sürekli olarak ekonominin önüne çıkan gündem konuları var. Son dönemde bu konular günden güne ve hatta gün içinde bile birkaç kez öne çıkmış durumda. Dolayısıyla ekonomi artık gündemde değil.

Oysa ekonomi bu ülkenin ilk gündemi. Artık enfl asyon belası kendini iyiden iyiye hissettiriyor. İşsizlik giderek can yakıyor. Bu işsizler ordusuna gizli işsizler de dahil edilmediği halde her evde birden fazla işsiz bulunuyor. Esnafın büyük bir kısmı siftah edemeden dükkanını kapatıyor. Caddeler, çarşılar, AVM’ler kan ağlıyor. Çiftçiden zaten haber alınamıyor. Durum iç açıcı değil. Tabii bu arada çok sınırlı bir kesim de kazancına kazanç katıyor. Mevcut şartlardan hiçbir şekilde olumsuz etkilenmiyor.
Reel kesim ne durumda?...

Öncelikle belirtmeliyiz ki Türkiye’de reel kesimin çok ciddi bir kur riski var. Bu kur riskini de doğuran iki önemli neden söz konusu. Birincisi, reel kesimin ciddi dış borç yükünün olması ve ikincisi de şirketlerin içinde bulunduğu açık pozisyon. Gerçekten Türkiye’de reel kesim çok borçlu. Dış borçlara baktığımızda; devletin dış borçlarının yıllardan beri istikrarlı bir şekilde düzeyini koruduğunu görüyoruz. Aynı şekilde bankacılık ve finans kesiminin de borçlanmada daha dikkatli davrandığını anlıyoruz. Fakat reel sektörün çok büyük bir dış borç yükü altında kaldığını izliyoruz.

Bu dış borçların yarattığı bilançolardaki açık pozisyon da bir başka sıkıntı kaynağı. Neredeyse Türkiye’nin yaklaşık 400 milyar dolar civarında net döviz açığı var.

Aslında bu baskı 2013 yılından beri var ve özellikle de 2017 yılında da devam edecek gibi. Türkiye’nin önceki ay düşürülen kredi notu, bu ayın sonuna doğru beklenen yeni not, ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın realist politikalarının yarattığı şaşkınlık, FED’in faiz artırma kararı ve 2017 yılına ilişkin 2-3 yeni faiz artırma sinyali, artan petrol fiyatları, iç ve dış siyasette yaşanan sıkıntılar ve beklenen muhtemel riskler... kurlar üzerinde baskıyı artırıyor. Gerçekten de doların normal değer artışı, Türk Lirası karşısında adeta coşuyor ve bizim paramızı diğer paralar karşısında ayrıştırıyor.

Kur baskısının muhtemel sonuçları neler?... Reel kesimin karşı karşıya kaldığı kur riski baskısı çok hafife alınacak bir konu değil. Mikro bazlı, işletme politikalarına bağlı sonuçlar gibi algılanmamalı. Belli bir birikim ve süreden sonra bunun ekonominin tümünde domino etkisi yapacağı unutulmamalı.

1. Hukuki sonuçları: Kur riskinin bilançoları bozması ve öz varlıkları olumsuz etkilemesi nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’nda yerini bulan “teknik ifl as” hali ortaya çıkabiliyor. Teknik ifl as, şirketlerin öz kaynaklarının üçte birinden veya yarısından fazlasını kaybetmesi anlamına geliyor. Denilebilir ki Türkiye’de özellikle belli sektörlerde yer alan şirketlerin çok büyük bir kısmı teknik ifl as durumunda. Yani durum iç açıcı değil.

Bu durumda; bilançoda yer alan ve işletmeler için büyük önem taşıyan rasyolar bozuluyor, örneğin ihaleye girmek isteyen firmanın varlık yapısındaki bozulma nedeniyle ihale dışında kalma sonucu ortaya çıkabiliyor, Halka Açık Şirketlerde hisse değerleri olumsuz etkileniyor ve şirketin borsa değeri önemli ölçüde düşüyor, aynı şekilde şirket hissedarları için de hisse yapılarının değişmesi zorunluluğu yaratabiliyor.

2. Vergisel sonuçları: Her üç ayda bir ve yılın sonunda çıkarılan mali tabloların Türk Lirası cinsinden olması nedeniyle değerleme tarihi itibariyle döviz cinsi borçların Türk Lirası karşılıkları yükseliyor ve bu artış da kurum zararı olarak ortaya çıkıyor. Aynı şekilde döviz cinsi borçların artan faizleri de ciddi bir Türk Lirası zarar yaratıyor.

Çok rahatlıkla denilebilir ki; Maliye, 2016 yılı ile ilgili olarak kurumlar vergisi toplamakta zorlanacak. Yani önümüzdeki nisan ayında verilecek beyannamelerde, kur farkları ve faizlerin yarattığı kambiyo zararları nedeniyle kurumlar vergisi çıkmayacak gibi.

3. Finansal sonuçları: Bankalar, özellikle döviz cinsi işletme veya yatırım kredisi verdikleri zaman firmaları yakından izleme ihtiyacı duyarlar. Öncelikle firmaların döviz açığı veya açık pozisyon yaratmaması yönünde telkin ve yönlendirmelerde bulunurlar. Ayrıca öz varlık yapılarının bozulmamasını isterler. Oysa “teknik ifl as” durumunda bu imkanlar ortadan kalkar.

O zaman da bankalar, kredi verdiği firmayı yakın takibe alırlar, her adımını izlerler. Tehlikeyi hissettikleri anda da takibe geçerler. İşte bu durum firmaların korkulu rüyasıdır.

Sonuç olarak; aşırı döviz cinsi iç ve dış borç yükü altında olan firmaların çok ciddi kur riski var. Bu riski en aza indirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik kimi çabalar da gündemde. Ekonomiden Sorumlu Bakan Mehmet Şimşek’in 27 Aralık 2016 günü bir televizyon kanalına verdiği ve ertesi gün de yazılı basına yansıyan beyanatı, bu çabaların sinyallerini veriyor. İş dünyasından ve bürokrasiden edindiğimiz bilgiye göre Maliye Bakanlığı bu konu üzerinde çalışıyor. Sonuçları kısa zamanda bekleniyor.

Anlaşılan o ki kur riski altında olan firmalara el atılmazsa gidecekler…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar