ABD için yeni önlemler gerekiyor!..

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

Ekonomisi yeniden canlanmaya başlayan ABD’ye karşı hükümetin ve özel sektörün ertelenemez görevleri var...

Şubat 2013...
Bu tarih, dünya ekonomisi için önemli bir tarih...
Bu tarihi önemli kılan ise ABD ve Avrupa Birliği’nin yaptığı bir ortak açıklama...
Açıklamayı, ABD adına Başkan Barack Hüssein Obama...
Avrupa Birliği adına ise AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile AB Zirvesi’ne başkanlık eden Herman Van Rompuy yaptı...
Duyurulan, AB ve ABD arasında çok kapsamlı bir ticaret ve yatırım ortaklığı kurulması için müzakerelere başlama kararı alındığı idi...
  ***
Hatırlarsanız, geçen haftaki Editörden köşesinde bu konuyu ele aldık: Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı...
Evet, şu sıralarda gündemde çok farklı konuların olduğunun farkındayım. Ancak inanın, bu da en az doların hareketi, borsaların seyri, FED’in kararları vb. kadar önemli...
Dünya ticaretini, dolayısıyla ekonomisini farklı şekillendirecek gelişmenin eşiğindeyiz...
Çok dinamik ve uyanık biçimde izlememiz, ondan da önemlisi pro-aktif davranarak pozisyon almamız gereken bir süreç bu...
  ***
ABD ve AB dünya gayri safi hasılasının, yaklaşık yarısını oluşturuyor; yüzde 46.7...
AB ile ABD arasındaki ticaret ise dünya ticaretinin yaklaşık üçte birini; yüzde 30.4...
Dünyadaki toplam yatırımların yüzde 57’si AB ve ABD’ye geliyor. Bu iki devin dış yatırımlarının dünyadaki payı ise yüzde 70’in üzerinde...
Kendi aralarındaki karşılıklı yatırımların toplamına gelince: Dile kolay, tam 3.7 trilyon dolar...
  ***
Kısacası, Transatlantik girişimi, bugüne kadar gelmiş geçmiş en kapsamlı ticaret anlaşması olacak...
Sadece iki dev ekonomi arasındaki ticareti düzenlemeyecek...
Dünya üzerindeki hemen her ülkenin bu iki devden en az bir tanesi ile öncelikli ticareti olduğunu düşünürsek, küresel kuralları da belirleyecek...
Dolayısıyla, ABD ve AB dışında üçüncü ülkelerin bu ortaklığın ortaya çıkaracağı etkilerden uzak kalması mümkün değil...
  ***
Özellikle de Türkiye’nin...
Bir-iki rakam vereyim...
Geçen yıl itibarıyla, bu iki dev ekonominin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı yüzde 42.5...
Son dönemde, özellikle AB’ye olan ihracattaki ciddi gerilemeye rağmen...
Ancak daha da önemlisi, bu iki devin Türkiye’ye yaptığı yatırımlar. Türkiye’ye gelen yatırımın ağırlığı AB ve ABD kaynaklı. Oran isterseniz, toplam doğrudan yabancı sermayenin beşte dördü...
  ***
Aslına bakarsanız, Transatlantik anlaşmasının ne manaya geldiğini Avrupa Birliği’nin, ABD’deki temsilcisi Büyükelçi J. Cale de Almeida çok net bir ifade ile özetliyor: “Transatlantik girişimi” diyor de Almeida, “Oyununun kurallarını değiştirecek bir durumdur. Bu tüm serbest ticaret anlaşmalarının da anasıdır diyebiliriz...”
Geçen hafta, konuyla ilgili görüşlerine yer verdiğimiz TURKTRADE Başkanı Hakan Bulgurlu da, bunun sadece bir ticaret anlaşması olmadığına, “bir yeniden şekillenmenin söz konusu” olduğuna dikkat çekmiş ve AB ile Gümrük Birliği olan Türkiye’nin bu girişimin mutlaka tarafı olması gerektiğini vurgulamıştı...
  ***
Peki, diyelim ki olamadık...
Ne olur? Bir kere, ABD ürünleri AB üzerinden Türkiye’ye gümrüksüz girecek...
Buna karşılık Türkiye’nin ürünlerine ABD tarife ve gümrük uygulamaya devam edecek...
İki, Türk ihraç ürünleri ABD pazarında AB’den gelen ürünler karşısında aynı şartlar altında rekabet edemeyecek...
Bizim ürünlere ABD pazarında korumacılık devam ederken, AB menşeli ürünlere kalkacak...
Üç, Transatlantik ortaklığı sonrasında ABD ile AB, aklın yolu bir deyip ortak normlar belirleyip, buna göre hareket ederlerse, Türkiye, kendisine her ne kadar yeni maliyetler getirse de, mecburen bu normlara uymak durumunda kalacak...

ticaret_iliski.jpg


  ***
Bütün bunlar bizi döndürüp dolaştırıp, geçen hafta bıraktığımız noktaya getiriyor: Olup biteni iyi okuyup, AB ve ABD ile ticari ilişkilerimizde buna göre pozisyon almamız kritik önemde...
AB ile durumumuz Gümrük Birliği nedeniyle üç aşağı beş yukarı belli. ABD ile ise en kritik konu STA. Zira, ABD ile Türkiye arasında bir serbest ticaret anlaşması yok...
Oysa, Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü öğretim üyesi Dr. M. Sait Akman’ın hazırladığı son TEPAV raporunda belirtildiği gibi, Türkiye’nin Transatlantik girişimine başından itibaren katılarak içinde yer alması ya da ABD ile bir serbest ticaret anlaşması oluşması, “daha avantajlı olacak”...
  ***
Ya da belki şöyle demek daha doğru: ABD ile bir STA imzalarsa, Türkiye bu süreçten en azından “daha az zararlı çıkacak...”
Zira, şu anki rakamlara göre de durum lehimize değil...
ABD’nin toplam ticaret hacmi 3.8 trilyon dolar civarında...
Oysa, Ekonomi Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye-ABD ticaret hacmi ise yaklaşık 20 milyar dolar. Deyim yerindeyse, devede kulak...
  ***
Devam edelim: Türkiye’nin toplam ihracatı içinde ABD’nin payı yüzde 4 civarında...
ABD’nin dış alımlarındaki payımız ise yüzde yarım bile değil; binde 27...
ABD’nin ithalat yaptığı ülkeler listesinde ancak 45’inci sırada yer alıyoruz...
Bütün bunların ötesinde, TÜİK’in verilerine bakınca son yıllarda dış ticaret dengesi ABD lehine seyrettiği çok açık...
ABD ile ticaretimizde son 10 yıllık seyri yukarıdaki tabloda sizlerle paylaştım. Halimiz, pür melalimiz ayan beyan ortada...
Özetle söylemek gerekirse, bugün ABD’ye sattığımız her bir dolarlık ürüne karşı üç dolarlık ürün ithal ediyoruz...
  ***
Bu arada, yukarıdaki rakamların gerçeği tam olarak yansıttığını da iddia edemem...
Aslına bakarsanız ABD ile dış ticaretimizdeki açık çok daha yüksek. Uzmanlar, çeşitli Uzakdoğu ülkelerinden yaptığımız ithalatın içindeki Amerikan payına dikkat çekiyor...
Örneğin Çin’de, Tayvan’da,  Tayland’da montajı yapılan bilgisayar ve elektronik cihazlar...
Ya da Güney Kore’deki GM fabrikalarında üretilen ama aksamlarının önemli bir bölümü ABD’den ithal edilen Chevrolet marka otomobiller gibi. Bunlar, başka ülkelerin ihracatı olarak yazılsa da, esasen ABD ithalatı...
  ***
ABD ile dış ticaretimizin arzulanan hacmin uzağında olması ve de son dönemde açık vermesinin pek çok nedeni var: Akaryakıt fiyatlarındaki artış...
Navlun bedellerinin yükselmesi...
Asya ülkelerinin düşük ücret düzeyi nedeniyle özellikle emek yoğun ürünlerde daha avantajlı hale gelmesi...
Çin, Brezilya gibi ülkelerin, ürünleri için ABD’de lojistik altyapı kurarken, bizim geç kalmamız...
Bizimkilerle kıyasladığınızda, rakip ülkelerde ihracatçılara verilen kapsamlı destekler...
  ***
Nedenlerin hepsini burada saymak mümkün değil...
Ancak bir hesabı sizinle de paylaşmak istiyorum...
Bu hesap paramızın değeri ile ilgili: 2004 ile 2012 arasındaki 9 yılda Türkiye’de toplam enflasyon yüzde 103.5 oldu...
ABD’de ise yüzde 22.9...
Para Dergisi’nde ekonomist Faruk Türkoğlu bu iki oranı esas alıp dolara göre reel kur hesabı yapmış. Buna göre, aynı dönemde dolar kurunun yüzde 65 artması gerekiyor...
Yani eğer, kısa bir süre öncesine kadar bir dolar 1.80 yerine 2.30 lira olsaydı ABD ile dış ticaret açığı bu kadar yükselmeyecekti...
  ***
Tabii, asıl önemli olan bundan sonrası... Eğer Türkiye, ABD ile bir STA imzalayamaz ise, bu tablonun daha da aleyhimize döneceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok...
Öncelikle Türkiye’nin haksız rekabetle karşı karşıya kalmaması için STA gerekli...
Ayrıca, yürütülen görüşmeler olumlu sonuç verirse, ABD ile ticaretimizin artma olasılığı da var. Başbakan Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde, Yüksek Seviyeli Çalışma Komitesi kurulması için varılan mutabakat bu açıdan da önemli...
  ***
Ancak...
Önemli olmasına önemli ama yeterli değil. ABD ile ticari dengesizliğin düzelmesi ve kalıcı bir artış için bu dev pazara daha titiz bir ilgi şart...
Sektör sektör, eyalet eyalet...
ABD’ye ne ihraç edebileceğimizi çok iyi çalışmamız gerekiyor. Pazarın büyüklüğü ve derinliği göz önüne alındığında farklı bir mesaiye olan ihtiyaç çok açık. Ve özel sektör kadar kamunun da
aktif biçimde işin içine olması gerekiyor!
  ***
Dünyaya bir bakalım: AB henüz kendini toparlamaktan uzak...
Keza Japonya da öyle...
Dünya ekonomisinin son dönemdeki lokomotifi Çin’in yavaşlayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Son FED karararları sonrasında, cari açık sorunu olan Hindistan gibi ülkeleri yeni sıkıntılar bekliyor...
Buna karşılık, IMF’ye göre, ABD ekonomisi 2014’te yüzde 2.7, 2015’te yüzde 3.5 ve 2016’da yüzde 3.6 büyüyecek...
Şu sıralarda Türkiye’nin yüzde 3’ler seviyesinde büyüdüğü göz önüne alınırsa, ABD gibi 15 trilyon dolarlık dev bir ekonomi için bu büyüme hızı müthiş...
  ***
İki ülke arasındaki politik ilişkilerin düzeyinin, ekonomiye etkileri yadsınamaz...
Tabii, bunun tersi de geçerli...
Demem o ki, önümüzdeki süreçte, ABD ile her iki yönlü ilişkiler Türkiye’nin geleceğinin şekillenmesinde büyük rol oynayacak...
Bu, hükümet için STA başta olmak üzere ertelenemez görevleri hızla yerine getirmek...
Afrika’dan Latin Amerika’ya dünyanın dört bir yanına koşturup duran girişimciler için ise yıldızı yeniden parlamaya başlayan ABD’deki fırsatları yakalamak üzere şimdiden
harekete geçmek demek...
İlk hedef ABD pazarından aldığımız payı hiç olmazsa dünya nüfusundan aldığımız paya çıkarmak... Bu da şimdiki ticaret hacmimizi ikiye katlamayı gerektiriyor...
Yapacak çok işimiz var çok...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar