Babamın dünyasını yıkarken, çocuğumun dünyasını kurmak…

Yaprak ÖZER
Yaprak ÖZER HAYATIN İÇERİĞİ

Emin Çapa’yla sohbet edince, bilimden girip sanattan, ekonomiden girip fizik-kimyadan çıkıyorsunuz… Bu diyaloğa bir isim vermek gerekirse, lunapark serüveni diyebiliriz. Ben sohbet tercihimi “yarın”dan yana kullandım. Kabahat bende, adeta çarpışan arabalara bindik! (Söyleşinin tamamını youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.) Sizi söyleşiyle baş başa bırakmadan önce gelin bu sohbetten kendi adıma çıkardıklarımı cımbızlayayım;

"- Tarihin çöp sepetine atılmak istemiyorsan herkese yeni bir “ben” lazım.
- Hayat benden nasıl bir yetkinlikler istiyor diye sormalıyız.
- Okuyacak, ama çok çok okuyacağız…
- Ayarlarımızı değiştirecek, öğretme modu’ndan öğrenme modu’na geçeceğiz!
- Hep bir B ve hatta C planımız bulunacak.
- Bir işi hafifletmek istiyorsak, hafife almayacağız.
- Hayal kuracak, hayal kurmayı sevecek ve sevdireceğiz. Einstein’ın dediği gibi “Bilgi sınırlıdır, hayal gücü sonsuzdur bütün dünyayı kuşatır.”

Ekonomi ve bilimi herkesin anlayacağı dilde aktarmakta usta olan gazeteci ve televizyoncu Emin Çapa’yla söyleşimize sizi davet etmek istiyorum;

Yarını konuşmak için falcılık mı yapacağız?

Yok, fal bana biraz uzak. Fal değil… Ben, şunu herkesin bilmesini çok istiyorum; bizimle bizden önceki kuşaklar arasında bir sorun var. Bizden sonrakilerde de öyle… Biz bir geçiş kuşağıyız. Benim dedem, babam için şöyle hayaller kurabilirdi; çocuğum doktor olsun… mühendis… memur… öğretmen olsun… Aynı hayali bizim anne babalarımız da bizim için kurabilirdi. Ama biz, çocuklarımız veya torunlarımız için böyle hayaller kuramayız. Çünkü dünya yeni baştan inşa ediliyor. Bunu her yerde her fırsatta herkese söylemeye çalışıyorum. Geçen sene Alman Bilim Kurulu bir rapor yayınladı. Diyor ki, 2040-2050 arasında Almanya’nın milli gelirinin yüzde 40’ı bugün olmayan sektörlerden gelecek.

Ne müthiş bir şey

Dünyanın en büyük ekonomilerinden birinin milli gelirinin yüzde 40’ı. Ve devamında diyor ki, “Bu sene okula başlayan çocukların 3’te birinin yapacağı işleri an itibarıyla bilmiyoruz.” İkinci bir rapor daha var, Amerika’da yayınlandı. O da diyor ki, “Bu sene (2017) doğan çocukların yüzde 60’ının yapacağı iş icat edilmedi.” Dalganın hızı ve büyüklüğünün ne kadar dehşet verici bir hale geldiğinin anlaşılması için bu ikisini yan yana koymak lazım. Biz büyük bir kıvrılma anındayız. Babamızın dünyasını yıkmak, çocuklarımızın dünyasını inşa etmek bizim kuşağımızın sorunu.

Şanssız mıyız diye sorsam?

Değiliz. İnsanlık tarihinde, bu kadar hızlı yıkılıp bu kadar hızlı inşa edilen bir tarih dilimi nadiren olmuştur. Tarımdan sanayiye geçiş… tarımın kendisi… buhar - sanayi devrimi… bilimdeki o büyük patlamanın başı… bilişim teknolojilerinin başlangıcı…

Şanssızlık tarafına bir şey söyleyecek olursam, o da şu; bunların hepsinde eskiden hazırlanma zamanın oluyordu. Şimdi hız çok yüksek. Bir konuşmamda “…Üç boyutlu yazıcılarda basılmış organların nakledileceği bir devrime giriyoruz. Beş yıl içinde bunun teknolojisi başlamış olacak…” dediğimde kafasını sallayanlar olmuştu. Ama bak, bugün kimse buna şaşırmıyor. Fareye üç boyutlu yazıcıda basılmış kıkırdak doku yani kemik, kas ve kalp yapıyorlar ve fareyi üç ay yaşatıyorlar. Üç ay!... Şu anda böbrek, pankreas ve karaciğer ilk nakledilecek organlar… gün sayıyoruz. Ama mesele tıpkı ekonomik krizde olduğu gibi bunları, olduktan sonra öngörmek değil, önceden söylemek, hızlı olmak gerekir.

Emin Çapa’nın marifeti, ekonomi ve bilimi halka kolay anlaşılır şekilde aktarmak… Çok ciddi bir ekonomik kriz içerisindeyiz yorumlamakta güçlük çekiyoruz. Canımız yanıyor, anlayacağımız şekilde tercüme eder misin?

Ekonomi daha üstümüze kırılmaya başlamadı, yakında başlayacak, çok zorlu bir yere doğru gidiyoruz. Bunu daha ağırlaştıran şey ise hafifleştirmesi gerekenler, olayı, çok hafife alıyorlar. Dolasıyla olayı ağırlaştırıyorlar. Hastalık ne ise teşhisinin konulması; kanser hastasına kanser, kalp hastasına kalp, soğuk algınlığı hastasına soğuk algınlığı reçetesi uygulanması lazım. Kalp hastasına soğuk algınlığı reçetesi uygularsan, kanser hastasına kemoterapi yerine aspirin verirsen iyi olamaz.

Ne yapmalı?

Gerçeği görmek ona teşhis koymak ve uygulamak lazım. Samimi ve dürüst bir şekilde. Bunu bir kenara koyarsak; aslında insanlar gelecek falan düşünecek durumda değiller çünkü ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. “Kâr yılı” değil, “ar yılı” diyoruz. Öyle bir döneme giriyoruz. Şimdi etkilerini daha görmeye başlamadılar, görecekler dehşet verici bir şey...
Diğer yandan bize ne olacak sorusu çok önemli. Ben son iki yıldır konuşmalarımın sonunu pozitife bağlayarak şunu soruyorum; “Yeni bir dünya inşa ediliyorsa, o yeni dünya yeni bir biz istemez mi?” Yeni bir biz istiyor. Yeni bir Emin Çapa inşa edemezsem, yeni Yaprak inşa edemezsen tarihin çöp sepetine konulacağız.

Bu kadar da acımasız öngörün var.
Devletler için de böyle. Yıkılan devletler niye yıkılıyorlar? İmparatorluklar yükseliyor, parlak dönemlere geliyor sonra bakıyorsun yıkılmışlar. Çünkü yeni döneme yanıt veremiyorlar. Yeni bina, yeni bir biz istiyor. Ben tüm kariyerim boyunca, öğrenciliğimden itibaren kendime şunu sormuşumdur: “Yarın işimden ayrılsam, şu anda yaptığım şeyleri bıraksam ne yapacağım? B planım C planım var mı benim?”

Var mı?

Her zaman olmalı. Yeni bir ben inşa etmeliyim. Yarın hayat benden, dünya, bilim, teknoloji, ekonomi dönüşürken nasıl bir Emin Çapa yetkinlikleri isteyecek. Nasıl yeni yetkinliklerim olmalı ki o yeni dünya da var olabileyim…

Nedir bu yetkinlik? O resmi çizebilir misin?

Benimki ile gençlerin ki arasında büyük fark var onu bir kere söyleyeyim. 21. yüzyıl yetkinlikleri dediğimiz bir şey var. 21. yüzyıl yetkinlikleri bizim sahip olduklarımızın önemli bir kısmına sahip değil ama babalarımızınkinin hiçbirine de değil. Bizim bu yepyeni yetkinliklerin tamamını geçmemiz gerekmiyor çünkü biz artık kariyerimizin olgunluk dönemindeyiz dolasıyla bir kısmına geçmemiz lazım. Bizim için açıklık ve sürekli öğrenme tarafı önemli.

Açıklıktan kastın nedir?

Yeni şeyleri dışlamamak. Gençlerden öğrenebileceğimizi ve öğrenmemiz gerektiğini kabul etmek. Sorunlardan biri de şu, bizim şirketlerimizin yönetici ve patronları her şeyi biliyorlar, yeni gelenler hiçbir şey bilmiyorlar… Halbuki yeni dünyayı bu gençler biliyorlar. Bizim onlardan bir şeyler öğrenme modu’na geçmemiz lazım, onlara bir şey öğretmek modu’ndayız.

Bizde de kabahat var birleştirilecek bir şey olmalı…

Bizim kuşağımız ve bizden bir önceki kuşak hala birçok şirkette yönetici olarak görev yapıyor. Biz ve bizden öncekiler, sahip olduklarımızın tek, gerçek, doğru ve kesin olduğunu söylüyorduk. Bundan vazgeçmeyi ve öğrenme modu’na geçmeyi kabul etmemiz lazım. Bu ortada buluşmanın tam yolu. Yoksa, bildiklerimiz değersiz değil. Bildiklerimizin arasındaki önemlilerden biri “…bir şeye sahip olmak çok zor, bir yere gelmek çok zor”. Gençler hızla oraya gelebileceklerini zannediyorlar yani internetin hızı gibi düğmeye basıyorsun. Bizim kuşağımızın bence en önemli özelliklerinden biri bu. İkinci önemli özelliğimiz esneklik. Biz gece yatarız sabah yeni bir dünyaya kalkarız.

İstersen kalkma

Batı’da böyle değil. Onlar, onlarca yıldır sistemli. Şimdi yeni dünya sarsıyor. Bizim dönemimiz geldi, esneklik büyük bir değer. Sürekli yeniden inşa etme durumuna biz çok alışığız. Batı'dakiler alışkın değil. Bu da büyük bir değer. Bu teknolojik dönüşüme, bilgiye birikime, dünyanın değiştiğine, bizim bildiklerimizin mutlak ve kesin olmadığına ikna olduğumuz anda bu coğrafyada yaşayanlar açısından çok büyük fırsatlar var ama bunun için kendimizi dünyaya ve yeni bilgilere açmamız lazım, bunun yolu da belli; okumamız lazım.

Okumak, okumak, okumak

İzlememiz, dinlememiz, doğru şeyleri okumamız, doğru yerlere gitmemiz doğru insanları dinlememiz lazım.

Sen ne okuyorsun?

Haftada ortalama iki kitap okuyorum. Makaleler ve dergiler hariç… Bilim tarafında şu ara kuantum. Çünkü dünyayı değiştirecek şey o taraftan gelecek; kuantumun temel bilimlere, yani teknolojiye geçişkenliği konusu önümüzdeki 10-20-30 yıla yön verecek.

Kariyerinde bambaşka bir döneme geçiş yaptın, hayatının önemli evrelerinden bir tanesindesin yeni Emin Çapa’yı inşa etmek üzere neler yapıyorsun?

Birincisi bir değer yaratmak istiyorum topluma. Öteden beri bunu yapan bir insanım. Onun için birtakım çalışmalar yapıyorum gençlere perspektif katacak bir şey çalışıyorum, çok heyecanlıyım. Ne zamandır bunu istiyorum. İkincisi ise Türkiye’de olmayan bir kitap kulübü hikayesi peşindeyim. Okumak isteyenlerin buluştuğu mekanlar yaratıp, oralarda kitap kulüpleri kurmak istiyorum. Bu aralar üstünde uğraştığım bir şey.

Seninkisi aşk ve tutku

Evet. Okumayı seven, geleceği anlamayı, hayatın anlamını kavramayı, ben kimim, neden yaşıyorum neden okuyorum, neden varım telaşesi içerisinde olan insanların bir araya geleceği bir yer yaratmak. Düzenli olarak bir araya gelip paylaştıkları, dolayısıyla kendilerini “çokladıkları” bir yer. Ben bu lafı çok seviyorum. Kendimi çoklamak istiyorum mümkün olduğunca. Onun için bu kadar dağınık şeyler okuyorum arkeoloji, sanat, iktisat, fizik, kimya, astronomi, Shakespeare, Yaşar Kemal de okuyorum kendimi çoklamak istiyorum, çok çok çoklaşmak istiyorum.

Hayal kurarsın değil mi?

Çok… Einstein der ki, “Bilgi sınırlıdır, hayal gücü sonsuzdur bütün dünyayı kuşatır.” Einstein’ın görelilik kuramını bilgi ile değil hayal gücüyle keşfettiğini biliyor musun? Tamamen hayal gücüyle keşfetmiş. Türkiye’de yaşayanların en büyük sorunu bu. Biz hayalciyi aşağılama terimi olarak kullanırız.

Hayal kurmak ile hayalci olmak, ikisinin farkı var… Hayal etmek bir işi yapmanın yarısı.
Evet. Hayal kurmak derken “ay ben dünyanın en yakışıklısıyım” falan gibi bir şeyden bahsetmiyorum. O hayali gerçekleştirecek yatırımı yapıyor muyum kendime, çaba gösteriyor muyum? Bir hayal kuruyorum ama onu hayal olarak bırakıyorum gereğini yerine getirmiyorum. Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomilerinden olmasını hayal ediyoruz ama gereğini yapmıyoruz. O zaman o hayal, hayal oluyor. Hayal kurmayı gerçekten hayatımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Bu hayatın bir parçası olmalı. Okumuş olmak için okumamalıyız. Öğrenmiş olmak için öğrenmemeliyiz. Öğrenmekten keyif almalıyız. Okullar eğlenceli yerler olsun diyorlar… Çocuğunuzun eğlenmesini istiyorsanız lunaparka götürün, okul öğrenmekten keyif alınan yer olmalı. Bunu başarmalıyız. Ben hala bundan keyif alıyorum. Hep beraber güzel hayaller kuralım gerçek olsun diyelim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sessiz katil 18 Ekim 2019
Ben kimim? 20 Eylül 2019
T.C. Holding 06 Eylül 2019