Bal gibi olur

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Geçen yazımda "Bizim girişimleri icatları dış pazarları fetih için kullanan yenilikçi yatırımlara yöneltmemiz lazım. Bunu niye yapamıyoruz? Bir kısmımız kavram kargaşası içinde ne yaptığımızın farkına varamıyoruz, bir kısmımız ise işin farkındayız ama işimize gelmiyor" demiştim. 'İşlerine gelmiyor' genellikle aşağılamak için kullanılır ben bu sözcüğü bir kınama olarak kullanmıyorum. Gereksiz, faydasız anlamında kullanıyorum. Yazıyı okuyan bir dost "Kimin farkında olmadığını, kimin işine gelmediğini yazmamışsın" diyerek sordu. Bu hafta bu konuya bir bakacağız.

Önce 'Kim farkında değil?' sorusunun cevabına bakalım. Amacım boş eleştiri değil. Ters tarafımdan da kalkmadım. Bu konularda kaynak israfını önlemek için daha dikkatli olunması gerektiği kanısındayım. "Farkında değiller" dediklerimin çoğu iyi niyetle toplumun ekonomik yapısını 'nitelikli üretim' yapabilecek şekilde değiştirmeye uğraşanlar. Uluslararası yardım kuruluşları, üniversiteler, odalar, birlikler, ihracatı teşvik merkezleri, prodüktivite merkezleri göz ardı edilemeyecek tutarda kaynağı girişimcilik, icatçılık, yenilikçilik konularına harcıyorlar. Bunların hemen hemen hiç birinin eğitmen, danışman ve proje yönetici olarak hizmet verenlere iş çıkartmak dışında dişe dokunur bir işe yaradığını görmedim. İyi niyet ortada olduğuna göre bu tür proje sahipleri galiba projeye fon bulmak için kullandıkları abartılmış hedeflere bir sürü sonra kendileri de inandıklarından farkında olmayanlar sınıfına giriyorlar.

Başarılı gördüğüm tek program şirketleri projeden pazara taşıyan çok kapsamlı, dar odaklı ve çok pahalıydı. Öyle şuradan bağış, buradan derleme paralarla yapılan bir proje işi değildi. Bir kaç yıl önce Lüksemburg'da uluslararası bir toplantıda AB KOBİ Teşvik Dairesi Başkanı'na da aynı şeyi söylediğimde alınmadı ama "Ne yapalım yani?" diye de sormadı. Sorsaydı ona Güney Afrika'da şimdiye kadar en azından benim gördüğüm en kapsamlı girişimcilik teşvik programının bir yere gitmeyeceğini öngördükten sonra anlattıklarımı anlatırdım. "Güney Afrika'da anlattın da ne oldu?" derseniz anlattıklarım o ülkede bu işten ekmek yiyen eğitmen, danışman ve proje yöneticileri olduğundan haklı olarak dinlemediler. Kimseyi "menfaatlerini kolluyor" diye kınamam ama onları işlerine gelmeyenler sınıfının temsilcileri olarak nitelendirebilirim. Bu arada söylediklerimden bu tür projelerin ümitsiz oldukları sonucu çıkarılmamalı. Aslında akıllı tasarlanır gerçekçi hedefler konursa elbette yararlı sonuçlar doğurabilirler.

Köşenin başlığı işletmecilik olduğuna göre fazla dağıtmadan icatçılık, girişimcilik ve yenilikçilik nasıl teşvik edilecek konusunu burada keserek şirket yönetimine dönelim. Yukarıdaki teşvik konusunu merak eden okurlar isterlerse bir e-posta atsınlar elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım.

Şimdi yenilikçilik konusunda Türkiye'de şirketler nerede ona bir değinelim. Eğer yenilikçiliği bir girişimcinin bir icadı kullanarak getirdiği yenilikle bir veya bir kaç pazarı ele geçirmesi olarak eksik tanımlarsanız yaşamaya devam edebilen şirketlerin hepsini en azından bir zamanlar yenilikçiydiler şeklinde tanımlamanız gerekir. Bir kısmı hâlâ yenilikçi sayılır. Hizmet ettikleri pazarlarda yaşayan ve kâr edebilen, hatta büyüyebilen şirketler pazar için mutlaka gereksinim duyulan bir mal veya hizmeti üretiyor olmalılar. Yoksa ortada olmazlardı. Bu nedenle işletmelerimizi yenilikçi olmamakla itham etme popülarizmini bir kenara bırakalım. Murat 124 yenilikçilikti, benim gibi idare lambası ile çocukluğu geçen biri için GE ampulleri büyük yenilikçilikti, donmuş sebze de, çiftlik çuprası da. Deniz otobüsleri de toplu konutlar da. Bunların hepsi yenilikçilik. Ama neresi için. Bize yeni olan otomobil, ampul, donmuş sebze, çiftlik çuprası, ve deniz otobüsleri kalkınmış ülkeler için eski havadisti. Toplu konut da Çinlilere bayat haberdi. Onun için geçen haftaki yazımda yenilikçiliği katma değeri yüksek ihracat çerçevesinde bir girişimcinin bir icadı kullanarak getirdiği yenilikle bir veya bir kaç DIŞ pazarı ele geçirmesi çerçevesinde tanımladım. İşin özeti Türkiye'de her şirket dar tanıma göre en azından bir zamanlar yenilikçiydi ama yukarıdaki tanıma uyan yenilikçi girişimcimiz yok denecek kadar az. İşte bizim bu yapısal sorunu şirket bazında halletmemiz gerekiyor.  Yoksa daha çok cari açık konuşuruz.

Ciddi derecede zor olan bir veya bir kaç dış pazarı bir icat kullanılarak getirilen yenilikle ele geçirmek Türkiye'de girişimciler için çoğu kez cazip değildir. Doğal olarak bu çekicilik girişimcinin ihtirasından çok onun nereden, ne kadar para kazanacağı konusundaki beklentilerine bağlıdır. Ülkemizde büyük holdinglerden KOBİ'lere kadar para kazandıran model yenilikle dış pazarları ele geçirmek değil büyüyen Türkiye'den yararlanmaktır. Bu nedenle köfteden otomobile, sigortadan rakıya hemen her ürün sınıfında tanıma uygun girişimcimiz yok denecek kadar azdır. Kimseyi menfaatlerini kolluyor diye kınamam ama onları işlerine gelmeyenler sınıfına katabilirim. Haftaya kısmetse şu veya bu nedenle doğru yenilikçilik tanımına uygun iş yapmak isteyen girişimcinin neler yapabileceğine bakacağız ve göreceğiz ki istenirse bal gibi olur.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019