Bankalar çok mu para kazanıyor?...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Aslında ekonomiler üç kesimden oluşur: özel (reel) sektör, kamu kesimi (devlet) ve finans kesimi. Finans kesimi ekonomilerin para akımlarını ifade eder. Para deyince de bankalar akla gelir. Dolayısıyla bankalar ekonomilerin vazgeçilmez can damarları gibidir. Bankalar, bir yandan ihtiyaç fazlası olanların paralarını mevduat olarak toplar ve bir yandan da paraya ihtiyacı olanlara kredi olarak dağıtır. Bankalar, bir bakıma para ticareti yapan yerlerdir; aynen reel sektördeki diğer işletmelerin mal ve hizmet ticareti yaptığı gibi…

Türkiye’de bankalar zaman zaman siyasi iktidarın hedef tahtasını oluşturur. Özellikle ekonomilerin sıkıntılı olduğu dönemlerde adeta günah keçisi gibidirler. Örneğin 5 Nisan 1994 kararları öncesinde ve sırasında bankalar adeta tüm okların çevrildiği hedef olmuştur. Aynı şekilde 21 Şubat 2000 kararları öncesinde sürekli olarak tartışmaların merkezinde yerini almıştır.

Şimdilerde de bankaların yaptıkları ve kazandıkları mercek altındadır. Faizlerin düzeyi tartışma konusudur. Biz işin siyasi tarafını bir yana bırakarak işin teknik tarafına bakalım. Bu noktada öncelikle bazı kısa banka bilgilerini sunalım. BDDK’nın 2016 yılsonu bankacılık faaliyet sonuçlarını özetleyelim ve irdeleyelim.

Açıkçası bankaların büyüklüğünü ve gücünü algılamaya çalışalım. Bugün itibariyle Türkiye’de 52 adet banka var. Bunların büyük çoğunluğunu oluşturan 34 tanesi mevduat bankacılığı, 13 tanesi kalkınma ve yatırım bankacılığı, 5 tanesi de katılım (faizsiz islam) bankacılığı yapıyor.
Bankaların toplam şube sayısı 12 bin civarında. Bankacılık kesiminde çalışan sayısı 211 bin kişi.

Bankaların varlıklarını oluşturan aktiflerinin büyüklüğü Türkiye’nin GSYH’nın biraz üzerinde. Yani Türk bankacılığının aktif toplamının Türkiye’nin GSYH’ya oranı 1.1’e yükselmiş durumda. Demek ki bankalar yeteri kadar büyük ve hatta çok güçlü. Bankaların aktiflerini oluşturan toplam varlıkları 2.7 katrilyon lira. Bunun da 1.7 katrilyon lirasını bankaların kredi alacakları oluşturuyor. Buna karşın bankaların teknik anlamda toplam varlıklarına eşit olan toplam yükümlülükleri içerisinde de 1.4 katrilyon lira mevduat şeklindeki borçları var. Dolayısıyla mevduatların krediye dönüşüm oranı son birkaç yıldan beri 1.2 civarında. Yani bankalar topladıkları her 100 lira mevduata karşın 120 lira kredi veriyor.

Demek ki bankalar, başta mevduatlar olmak üzere çeşitli kaynaklardan elde ettiklerini kredi olarak plase ediyor. Tabii bankalar verdiği kredilerden de faiz geliri kazanıyor; topladığı mevduatlar için de faiz ödüyor. Sonunda bireysel bankacılık işlemleri, mevduat ve kredi faaliyetleri, diğer bankacılık işlemleri karşılığında bir kazanç ortaya çıkıyor.

Bankalar 2016 yılında 195 milyar lira kredi faiz geliri elde ettiği halde, 103 milyar lira mevduat faizi ödemiş ve bu durumda net faiz geliri 92 milyar lira olmuş. Hatta diğer faaliyet gelir ve giderleri dikkate alındığında, bankalar 2016 sonu itibariyle 38 milyar lira faaliyet kazancı sağlamış.

Peki bu kârlılık oransal olarak neyi ifade ediyor?...

Bankalar, özvarlıklarına göre yüzde 14 civarında kazanç elde etmiş. Yani öz kaynak kârlılığı yüzde 14 olmuş. Buna karşın bankalar aktiflerine göre de yüzde 1.9 kazanç sağlamış.

Buraya kadar herhangi bir gariplik yok gibi!...

Ama 2016 yılının zor şartları dikkate alındığında gariplik ortaya çıkıyor.

Şöyle ki; 2015 yılında bankaların özvarlıklarına göre kârlılığı yüzde 11 civarında iken 2016 yılında bu oran yukarıda da belirtildiği üzere yüzde 14’e yükselmiş. Yani; 2015 yılına göre 2016 yılında bankaların kârları yüzde 27 artmış.

Oysa 2016 yılında Türkiye ekonomisinin durumu ve şartları ortada. Pek çok sektör veya kesim kaybederken bankalar ciddi kâr elde etmiş. Açıkçası bankaların para sattığı özel sektörün durumu kötü iken veya kötüye giderken bankaların yüksek kârlılığı dikkat çekici görülüyor. İşte bu durum çok makul ve sürdürülebilir değil. Ne demişler “Ağlayanın malı gülene yar olmaz”.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar