Cari açık-tasarruf ilişkisinin görünmeyen yüzü

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Geçen haftaki yazımda krizden göreli olarak daha düşük maliyetle sıyrılan yükselen ekonomilerin (Emerging Economies), 2012 yılında sıkıntılı olduğunu yazmıştım. Bu hafta konunun üstüne başka bir yönü ile gitmek istiyorum. Yükselen ekonomiler kendi içerisinde farklılaşıyor. Başta Çin olmak üzere Asya ülkeleri, Latin Amerika'nın motor ülkesi Brezilya, cari fazla bir başka deyişle tasarruf fazlası veren ülkeler olarak diğer ülkelerden ayrışıyorlar. Tasarruf fazlası veren bir başka ülke grubu ise Ortadoğu ülkeleri, özellikle de petrol ihraç eden ülkeler.  Kriz sürecinde tasarruf üzerinde en çok tartışılan kavramlar arasında. Bunun nedeni; kriz öncesinde tasarruf/cari açık fazlası veren ülkelerin yarattıkları likidite fazlalığının sebep olduğu sonuçlar.

Bu noktada cari fazla veren ülkeler kaynaklı uluslararası sermaye hareketlerinin düzeyi, sermaye girişi yapılan ülkeler ve sermayenin kaynağı ülkenin tasarruf düzeyi önemli hale gelmekte. Çünkü bu olgu aynı zamanda uluslararası likidite hacmini de belirleyen ana unsur olmakta. Bu yapılanma da  dünyada kimi ülkeler tasarruf fazlası (cari açık fazlası) yaratarak, tasarruf açığı (cari açık) veren ülkeleri finanse etmekte. Bu tasarruf fazlalığını ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke" tasarruf bolluğu" (saving glut) olarak kavramlaştırmakta. Bernanke 2005'ten bu yana yaptığı konuşmalarda 2007 krizinin altında 1996-2006 arasındaki tasarruf bolluğunun yattığını savunmakta. Cari işlemler hesabı fazlasının yüksekliği, tasarruf bolluğuna, bir başka değişle likidite bolluğuna neden olmakta, bu da tasarruf fazlalığını kullanan ülkelerde yatırım ve tüketim hacminin artmasına, başta gayrimenkul olmak üzere emtia fiyatlarını artırmasına yol açmakta.

2008 küresel krizin çözümlenmesi de bu noktada başlıyor. Aşağıdaki tablodan da gözlendiği üzere tasarruf fazlası veren petrol ihraç eden ülkeler ile yükselen ekonomiler/gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülke ekonomilerini finanse etmekte yani tasarruf açıklarını kapatmakta. Özellikle 1990'ların sonundan itibaren Çin Halk Cumhuriyeti'nin de dahil olduğu Asya ülkeleri ile petrol ihracatçısı ülkeler tasarruf fazlası veren ülkelerin başında gelmekte.

1990'lı yıllarda yükselen ekonomilerde (özellikle Asya ülkeleri) tasarruf fazlasının nedeni üç unsura dayanmakta:
-Asya ülkelerinde 1990'larda yaşanan kriz (Çin dışında) yatırımları azaltmaları ve cari işlemler fazlası vermeleri.
- Petrol fiyatlarındaki artış nedeni ile petrol ihraç eden ülkelerin tasarruf oranlarının artması.
- Çin'deki büyüme sonrası artan kişi başına GSYH'nin neden olduğu tasarruf fazlası
Yükselen Asya ekonomilerindeki bu tasarruf artışı ABD'ye sermaye akımı olarak kanalize  oldu. Bu olgu ABD'nin dış ticaret açığını sürdürmesini sağladığı gibi, faiz oranlarını da düşürdü.  Sürekli olarak tasarruf/cari açık veren ülkesinin, krizin odağında olmasını da buna bağlanmakta.      
Nitekim 1996 yılında ABD'nin cari açığı 120 milyar dolar ve GSYH'ya oranı %1,5 iken, 2006 yılında cari açık 812 milyar dolara, cari açığın GSYH'ya oranı da %6,2'ye yükseldi. ABD'ye akan Asya ve Orta Doğu kaynaklı tasarruf fazlası, bir taraftan ABD'de gayrimenkul fiyatlarını yükseltirken (housing bubble), diğer taraftan da artan talep nedeni petrol fiyatlarının da artmasına kaynaklık etti. 2011 yılına gelindiğinde ABD'de cari açık 473.3 milyar dolara ulaştı  Yani değişen pek bir şey yok.

Diğer yandan cari fazla veren yükselen ekonomilerde teklemeler başladı. Brezilya yeniden cari açık vermeye başladı. Çin'de büyüme oranı düşmeye, dış ticaret fazlası azalmaya başladı (Daha fazla bilgi için OECD, OECD Composite Leading Indicators News Release, 9 July 2012). Petrol fiyatlarındaki düşmeye paralel olarak petrol ihracatçısı ülkelerin fon fazlaları azalma eğilimine girdi. Yükselen ekonomiler için çanların çalmasının nedenlerinden birisi de bu oluşan yeni durum. ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Aynı zamanda küresel ekonominin rezerv parası olan doları, ihraç etme gücüne ve yetkisine sahip olan ülke. Türkiye ekonomisi bu özelliklere sahip olmamasına rağmen, ekonominin büyümesini finanse etmek, dış ticaret açığını kapatmak için, ABD'ye benzer yöntemlerini kullanıyor. Bunun neticesinde de 2000'li yılların başında %26 olan tasarruf oranı 2011 yılına gelindiğinde %14'e inmiş durumda.  Yani Türkiye yurtdışı tasarruflara sermaye hareketleri yolu ile yurtiçine çekmek zorunda.  Ancak tasarruf fazlası olan ülkelerde, tasarruf oranı düşerse Türkiye hem pastadan daha az pay almak durumunda kalır, hem de borçlanma maliyeti yükselir. Hükümetin genel söylemi haline gelen sürdürülebilir cari açık savı da çökmüş olur. (Aslında böyle bir savın iktisadi temeli yok, olsa olsa politik temeli olur).
Sonuç olarak Haziran ayı itibari ile Merkezi Yönetim Bütçe açığının da netleştiği bir dönemde, dış dinamiklerin önemi daha da artmış durumda. Aman dikkat.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019