Dış borca ilişkin bu tabloyu iyi okumak gerek

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Hazine Müsteşarlığı dış borçta 2017’ye ilişkin son verileri bir süre önce açıkladı. Biz de önceki yıl verileriyle birlikte çeyrek yüzyıllık bir seri oluşturduk. Borç stokunda kamu-özel ayrımında nasıl bir seyir var, toplam borcun GSYH’ye oranı nasıl oluşuyor, bakalım istedik.

Görüyoruz ki dış borçta rekor üstüne rekor kırıyoruz. Ancak bu rekorlar olumlu değil, olumsuz rekorlar...

Neler mi var dış borç verilerinin detayında... Özetlemeye çalışalım:

● Dış borç stoku 2017 sonu itibarıyla 453 milyar dolarla şimdiye kadarki en yüksek düzeye çıktı. 2017 sonunda hem kamunun, hem özel sektörün borcu rekor düzeyde bulunuyor.

● Geçen yıl kamu sektörünün borcu yüzde 10 oranında yaklaşık 13 milyar, özel sektörün borcu yüzde 11 oranında 32 milyar, toplam borç ise yine yüzde 11 oranında 45 milyar dolar arttı.

● Kamu kesiminin dış borcu başlangıç yılı olarak aldığımız 1993’e göre, yani son 24 yılda yüzde 191 oranında 90 milyar dolar artış gösterdi. Bu dönemde özel sektörün borcunda yüzde 1242 oranında 293 milyar dolarlık artış oldu. Toplam borç artışı yüzde 543 oranında 383 milyar dolar.

● AKP’nin hükümet olduğu 2003-2017 döneminde kamunun borcu yüzde 58 oranında 50 milyar, özel sektörün borcu yüzde 634 oranında 273 milyar, toplam borç da yüzde 250 oranında 324 milyar artış gösterdi.

Denge çok fena bozuldu

● Dış borç stokunun GSYH’ye oranı geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 53.3 düzeyinde oluştu. Bu oran, 2002 yılından sonraki dönemin en yüksek oranı.

● Zaten dış borcun GSYH’nin yarısını aştığı yalnızca üç yıl var. Borcun GSYH’ye oranı, kriz yılları olan 2001 ve 2002’de yüzde 56.5 ve yüzde 54.8 olmuş, bir daha da yüzde 50’nin üstüne çıkılmamıştı. Geçen yıla kadar...

● Dış borcun GSYH’ye oranı çeyrek yüzyıl önce yüzde 30’lar düzeyindeydi. 2001 ve 2002’de zirve yapan oran 2005’te yeniden yüzde 34’e kadar indirilmiş, 2012’ye kadar da genel olarak yüzde 40’ın altında kalmıştı. Bunda, söz konusu dönemde TL’nin değerli seyretmesi sayesinde GSYH’nin büyük görünmesi de rol oynamıştı.

Borç yükü kamudan özele

● 1994, son çeyrek yüzyıl içinde dış borçta kamunun payının en yüksek gerçekleştiği yıl durumunda. Söz konusu yılda dış borcun dörtte üçü kamuya, yalnızca dörtte biri özel sektöre aitti.

● Kamunun dış borcunun özel sektörün borcundan yüksek olması durumu 2005’e kadar devam etti. 2005’de borçlar eşitlendi. Artık borcu kamu ve özel yüzde 50-yüzde 50 taşıyorlardı.

● Bu da ancak o yılla sınırlı kaldı. Sonrasında özel sektör dış borçlanmaya ağırlık verdi, kamunun borçlanması çok daha az arttı.

● Ve 2015’e geldik... Artık toplam dış borcun yalnızca yüzde 30’u kamuya, yüzde 70’i özel sektöre aitti. Bu oranlar 2016 ve 2017’de de değişmedi.

Özel sektörün borcu da Türkiye’nin borcu

Yıllar yılı kendimizi avuttuk ya da avutmaya çalıştık. “Türkiye, kamu borcunun milli gelire oranı açısından en iyi ülkeler arasında” dedik. Doğru, kamu borcu açısından durum böyle.

“Özel sektörün borcundan kamuya ne ki, onu özel sektör düşünsün” de dedik. Özel sektörün borcunun tüm ülkeyi ilgilendireceğini görmezden geldik, adeta umursamaz bir tutum takındık.

Ama hatırlayalım; 2016 sonu ve 2017 başında döviz kuru yine hızlı bir artış sergileyince bunun dış borcu olan Türk şirketlerinin döviz talep etmesinden kaynaklandığı bizzat Başbakan Yıldırım tarafından açıklandı.

Hem son zamanlarda özel sektörün dış borçlanmasına sınırlama getirmeye dönük düzenlemelerdeki amaç da özel sektörün dış borcunun ülke borcu olduğu gerçeği değil mi...

Tamam, ödemeyi borçlu olan A şirketi yapacak, Hazine’den para çıkmayacak, (gerçi bunun da istisnaları var) ama A şirketi döviz için piyasaya alıcı olarak çıktığında kur tırmanmayacak mı? A şirketlerini binlerce, talep ettikleri dövizi de milyarlarca dolar olarak düşünün tabii ki.

Ya da bu şirketler borçlarını ödeme güçlüğüne düşerse ne yapacaklar? Bu durum hiç döviz borcu olmayan, ama A şirketinden alacağı olan şirketleri de etkilemeyecek mi? Veya zorda kalan şirketler işçileri kapının önüne koymaya niyetlenmeyecek mi? 

Ve biz böylesi bir ortamda, “dövizi ne yaparız da daha kıt ve aranılır hale getiririz, dövize olan talebi nasıl daha da artırırız” diye çaba gösterircesine faizi aşağı çekme gayreti sergiliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar