Döngüsellik ve ekonomi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Ekonomik sistemler –sadece bu olmasalar bile- kaynak dağıtma mekanizmalarıdır. Merkezi veya adem-i merkezi, tüm sistemler –mevsimsel veya mevsimsel olmayan- döngüsellik içerir. Bazı döngüler resesyona veya depresyona, krize kadar gider. Bir seviyede bunların hepsi birbirinden farklı. Daha soyut düzeydeyse bir nevi kendine benzerlik bulmak mümkün (self-similarity). Mesela 1929 nasıl bir krizdi? Hisse senedi piyasası çöktü, tüketim talebi öldü, dış ticarette korumacılık eğilimi krizi daha da büyüttü ve para politikası yanlış yerde duruyordu. Kamu maliyesini kullanmaksa sonradan akla geldi ve belki de zaten kriz biterken devreye girdi. 1933’ten itibaren yavaş bir düzelme başladı. Bir görüşe göre bugünkü kadar konuya hakim eğitimli bir iktisat eliti ve merkez bankaları olsaydı kriz bu kadar uzun sürmezdi. Efektif talep yetersizliği ifadesini bu krize borçluyuz. Son krizin ilk döneminde mali uyarıcı devreye girdi, fakat sonrasında zaten yüksek kamu borcuyla krize yakalanıldığı için bu yol tıkandı.

Bu kadar büyük bir kriz tabii daha yapısal açıklamaları devreye soktu. Yapısal kriz yaklaşımına göre aşırı-üretim buhranlarına sürüklenen bir yapıda kar oranlarının düşmesinin nedeni reel ücret artışları da değil, çünkü ücretler de düşüyor. Bu yaklaşım krizi global kapitalizme içkin olan bir eşitsiz gelişmenin sonucu olarak realizasyon problemiyle açıklıyor. Teknolojik ilerlemenin II. Dünya Savaşı sonrası savaş sırasında yaratılan kapasite nedeniyle çok hızlı gerçekleştiği, bu yüzden “toplam faktör prodüktivitesi” diye de anılan “Solow residual” parametresinin 1950-70 arası yüksek olduğu ve 1970 sonrası “normal trendine” geri döndüğü iddiası bir arz-yanlı uzun dönem kriz açıklaması olarak ileri sürülüyor. Tam tersine, teknolojik gelişmenin sürekli olduğu, süreksiz olanınsa imalat sanayiinde aşırı kapasite ve aşırı üretim-azalan kar-düşen yatırımlar-toplam talep eksikliğinden dolayı azalan teknolojik gelişmeyi kullanabilme yeteneği olduğu iddia edilebilir. Bu yaklaşım piyasanın bizzat rekabetçi niteliğinin yarattığı dinamizme tüm firmaların, sektörlerin ve ülkelerin aynı anda ayak uyduramamasından doğan eşitsiz gelişmenin modern kapitalizmde içsel bir kriz mekanizmasının nedeni olduğunu savunmaktadır. Bu görüş 1997 Asya krizine de uygulanmıştı.

Dünyadaki krizlerin niteliğiyle derinliği, yaygınlığı ve süresi arasında kuşkusuz bir bağlantı bulunuyor ve her seferinde benzer ekoller mantıksal olarak benzer açıklamalar üretiyorlar. Mesela 1997 Asya Krizi mi? Bir görüşe göre kriz tamamen finans piyasaları kaynaklı olup, söz konusu ülkelerdeki banka sisteminin frajilitesi ve şeffaf olmaması iyice oynak hale gelen finansal hareketlerin bu ülkelerden hızlı çıkış şeklinde kendisini göstermesine neden oldu. Bu görüş finansal piyasaların aşırı oynaklığını, finansal paniklerin ve bu piyasalardaki “sürü davranışının” kural haline gelmeye başlamasını, finans piyasalarında beklentilere dayalı ve fondamantallerden bir şekilde bağımsız dengelerin oluşmasını krizin nedeni olarak görmekteydi. Bu durumda fondamantallerin rolünün azalması ekonomik politikaların rolünü de belirsiz hale getirdiği için dengeyi tek başına beklentiler belirlemeye başlıyor. Böylece bu görüşe göre kendi kendini doğrulayan beklentiler mekanizması en büyük açıklayıcı durumuna gelmektedir. Alternatif görüş ise beklentilerin değişmesinin arkasında fondamantallerin yattığını, dolayısıyla beklentilerin krizin nedeni değil olsa olsa yayılma mekanizmasını açıklayan bir faktör olduğunu ifade ediyordu.  Bu kriz için konjonktür nedeni ülke fondamantalleri, yayılma mekanizması finansal diyebiliriz.            

Şu anda küresel ekonomide yaşanan çalkantının temelinde Amerika ekonomisindeki yapısal dengesizliklerin olduğu doğru mu? Evet, doğru. Finansal piyasalardaki genişleme, yani kapitalizmin finansallaşması, uzun süredir devam ediyor. Likidite başlangıçta merkez bankaları tarafından yaratıldı ve gerçekti. 2003 sonrası giderek artan oranda yatırım bankalarının fonladığı hedge fonların artan bir ivmeyle yarattığı borçlanma enstrümanları ve carry trade’e dayanır hale geldi. Kredi döngüsü 2003 yılında FED iki haneli temerrüt oranlarının yol açtığı probleme el atmaya karar verince başlamıştı. Gerçekten de, kredi döngüsünün sonuna gelmiş olduk. Riskli konut kredilerine dayalı veya teminatlı menkul kıymetlerin tetiklediği global bir yeniden fiyatlama, riskleri baştan sona yeniden değerlendirme dönemine girdik. Ama bununla kalmadı, sorun reel ekonomiye yayıldı ve resesyona doğru derinleşmeye başladı.

1929’a göre büyük bir fark var. Teori ve mimari eksikliği. Olayın kapitalizmin doğasıyla ilgisi kenara itilmekle, kriz basit nedenlere bağlanmaya çalışılmakla kalınmadı. İşin ciddiyetini gören ana akım çevrelerde de bir teorik arayış görülmüyor. Yeni bir Keynes’in yokluğunda yapılacaklar para basma hızını artırıp azaltmaktan başka sadece “ince ayar” adımlara dayanıyor. Oysa problem derin ve büyük. Üstelik büyüme motoru olan Çin de eski fikirlerin, 20. Yüzyıl tartışmalarının ve döngü analizlerinin işaret etmiş olduğu desenleri yeni yeni yaşamaya başlayabilir.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019