Döviz kuru politikasında Türkiye neden farklı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Kriz ile birlikte daralan dış ticaret pazarından pay kapma savaşımı iyice kızışmış durumda. Ülkeler birbirlerini aşırı değer yitirmiş kurlar nedeni ile suçlamaya ve bu politikalara karşı ne yapabiliriz uğraşı içine girdiler. Bu gelişimin belki tek tersi durum Türkiye'de yaşanıyor.

Nasıl mı? Şöyle: Türkiye'de 2001 krizi sonrası önce örtük daha sonra açık olarak uygulanan "Enflasyon Hedeflemesi", para politikasının temel çapası oldu. Diğer yandan kriz sonrası Türkiye, esnek döviz kuru ve yüksek faiz politikasını uygulamaya başladı. Bu politikaların özellikle de enflasyon hedeflemesinin bir sonucu olarak Türkiye'de ulusal para (TL) değerlendi.

Bir ülkenin ulusal parasının diğer paralar karşısındaki reel değeri hesaplanırken Üretici Fiyatları Endeksi, Tüketici Fiyatları Endeksi ya da Ücret Endeksi kullanılmakta. Reel kur hesaplanırken hangi endeksin kullanıldığı kadar önemli olan bir başka unsur da hangi yılın baz alınacağı. Örneğin Merkez Bankası (TCMB), 1995 yılını baz almakta.

Hangi endeksi alırsanız alın Türk Lirası aşırı değerli. Yine hangi yılı baz alırsanız alın TL yine aşırı değerli. Endekste veya baz yılda yapacağınız değişiklikler ancak TL'nin değerlenme oranını farklılaştırmakta. Buradaki temel soru, Türkiye neden böyle bir politikayı seçti, olmalı. Bu soru önemli. Çünkü özellikle 2008 krizi sonrası dünyada başta ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere birçok ülke ulusal paralarının değerlenmesinden korkmaya başladı. Çin ulusal parası Renbinmi (yuan) yaklaşık olarak yüzde 40 aşırı değer yitirmiş durumda. Kasım 2009'da ABD Başkanı Obama'nın Çin ziyaretinde iki ülke arasındaki en önemli tartışma konusu Çin'in Renbinmi'yi aşırı zayıf tutması oldu. Çünkü bu politika neticesinde Çin'de ABD malları pahalı kalırken, ABD'de Çin malları ucuz kalmaya devam etmekte. Dolayısı ile Çin, ABD'ye daha çok ihracat yaparken, ABD, Çin'e aynı oranda ihracatını artıramamakta.

Şimdi tekrar aynı soruya dönüyoruz. Türkiye bu ülkelerin aksine neden aşırı değerlenmiş bir TL yarattı? Sorunun yanıtını birkaç başlıkta toplayabiliriz:

Türkiye enflasyonu aşağıya çekme konusunda döviz kurunu örtük olarak kullanıyor. Çünkü Merkez Bankası şu gelişmeyi yakalamış durumda. Döviz kuru artışı azaldığında enflasyonda düşüyor. Yani Türkiye'de enflasyon oranının döviz kuruna karşı duyarlığı yüksek. Nitekim 2006 yılının Nisan-Haziran ayında uluslararası piyasalardaki gelişmelerden kaynaklı olarak ortaya çıkan döviz kuru artışı enflasyon oranını birkaç ay gecikme ile hızla artırmıştı. Dolayısıyla Merkez Bankası, enflasyon oranı üzerinde baskı kurmanın yolunun döviz kurundan geçtiğini görmüş oldu. Gerçekte bu bir güçlülük işareti değil zayıflık işaretidir. Çünkü bu şekilde para politikanızı tümü ile ülkeye giren döviz miktarını artırmaya odaklamış oluyorsunuz. Bir anlamda para politikası temel aracı olan para arzı kontrolünü dışarıya bağlamış olursunuz.

Bu politikayı uygulamak özellikle bütçe açığı yüksek olan ülkelerde güçtür. Çünkü bu açığı kapatmak için kaynağa ihtiyacınız vardır. Eğer tasarruf oranınız da düşük ise (2009 yılı itibari ile oran yüzde 14.5, tasarruf oranındaki gelişmeler için 2010 yılı programı, sayfa 19'a bakılabilir, www.dpt.gov.tr) yurtdışı tasarruflara muhtaçsınız demektir. Zaten cari açık, makro ekonomi açısından yurtiçi tasarruf yetersizliğinin sonucunda ortaya çıkıyor. Bu durumda ülkenize döviz girişi olsun diye;

1- Faiz oranını yüksek tutarsınız. Türkiye'de faiz oranları düşmesine rağmen hâlâ yüksek faiz oranına sahip olan ülkeler sıralamasında (The Economist dergisinin 13 Şubat 2010 tarihli verilerine göre) Venezuela, Pakistan, Arjantin ve Brezilya'dan sonra beşinci sıradadır. Amaç ülkenin iç borçlanma tahvillerine yönelik talebi canlı tutmaktır.

2- Böylece spekülatif sermaye girişini (portföy yatırımı ile kredi yoluyla) teşvik etmiş olursunuz. Hatta bu sermaye girişini fırsat olarak görürsünüz. Türkiye'deki eğilim böyle iken kimi ülkeler (Brezilya bunlardan biri) kısa süreli sermaye hareketlerinin giriş çıkışını yavaşlatmak için bu sermaye üzerine vergi koyma (Tobin Vergisi) yoluna gittiler. Ancak vergi uygulamasının kayıt dışılığı artırma olasılığı da vardır. Özellikle Türkiye gibi ödemeler bilançosunda net hata noksan kaleminin yüksek olduğu ülkelerde vergi uygulaması bu kalemin daha da artmasına neden olabilir.

3- Yine özelleştirmeler yoluyla doğrudan yabancı yatırımları artırmak istersiniz. Çünkü bütçe açığınız nedeni ile finansman kaynağınıza ihtiyacınız vardır. Yine döviz kurunun artmasını engellemek için ülkeye döviz girişine ihtiyacınız vardır. Bundan dolayı özelleştirmede kamu mallarının kaça gittiğine, özelleştirme yönteminiz uygun mu değil mi, bakmazsınız. Bir an önce satmak zorundasınız. Hele bir de kamuoyu desteği de varsa, her yol mubah hale gelir.

Tüm söylemimizin sonunda neden TL aşırı değerli sorusuna yanıt vermiş durumdayız. Ama eğer bir ülkede buna rağmen yine kurlar biraz nasıl yukarı çıkar diye sorduğunuzda, yanıtımız kısadır. Yeniden ekonomi büyümeye başladığında kurlar üzerindeki baskı da (ithalat da yükseleceği için) artacaktır. Bu durumda Merkez Bankası belli ölçüde müdahaleci olmaz ise kurlarda bir miktar artış olur. Gerçekçi kur düzeyine ise mevcut iktisat politikası ile ulaşmak mümkün değildir. Ancak bu politikada da yüksek riskler vardır. Özellikle büyüme oranının yüksek olması halinde dış finansman kaynağı ediniminin zorlaşması risklerin gerçekleşme yolunu açar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019