Döviz rezervi üzerine

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye'de hemen herkes döviz kıtlığından korkar. Yaşı 45'in üzerinde olanlar için döviz kıtlığı, benzinin bulunamadığı, elektriğin akşamları ancak üç saat evlere verildiği, margarin  ve tüp kuyrukları demek. Bundan dolayı 1989 Ağustos ayında yürürlüğe giren 32 sayılı kararı halk çok sevdi. Çünkü artık istediği  dövize kavuşmuştu.  Fiyatı mı, yani döviz kuru mu, onun bir önemi yok. Yeter ki döviz olsun.  Yazıyı okurken bir taraftan da içinizden halkın dövize bu tapınmasını da sorgulayınız. Yanıtınız nedir? Benim yanıtımı söyleyeyim. Hem de basit bir dille. Ulusal paraya güven duymamak. Nitekim enflasyonun düşmesi ile birlikte TL'nin değerlenmesi, bankalardaki döviz cinsinden mevduatın (döviz tevdiat hesabı, DTH) toplam mevduat içindeki payının yüzde 50'nin altına inmesini sağladı. Bu oran bir ara yüzde 30'un bile altına geriledi.

Bu olumlu gelişmelere rağmen, ülkeye sinen bu korku nedeni ile, Başbakan TL'nin değeri  benim kişisel sorunum diyebildi. Çünkü başbakan biliyor ki, dövizi bulamayan koltuktan gidiyor. İşte örnekler:

. 1958 devalüasyonu ve Menderes gitti.

. 1970 krizi ve Demirel gitti.

. 1975 krizi ve Demirel yine gitti.

. 1978 krizi ve Ecevit gitti.

. 1989 krizi Özal gitti.

. 1994 krizi ve Çiller gitti.

. 2001 krizi Ecevit yine gitti.

Belki döviz bol olduğu için mevcut iktidar sekiz yıldır ülkeyi yönetiyor. Hükümette böyle düşünüyor ki, Başbakan Merkez Bankasının 100 milyar döviz rezervinin olmasının gerektiğini, mevcut 76 milyar dolar dolayındaki rezervin yetersiz olduğunu söyledi.

Şimdi kritik noktaya geldik. Rezervi artıralım da, nasıl? Ülkenin döviz rezervi için gerekli olanlar neler?

- İhracat olması gerekir. Hatta ihracatın  ithalattan fazla olması yani dış ticaret fazlası olması tercih nedenidir. Örneğin Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) dış ticaret bilançosunun sonucu böyle olduğu için ülkenin  2 trilyon 454 milyar dolar tutarında bir döviz rezervi var. (Veriyi ÇHC Merkez Bankası web sayfasından aldım)

- Ülkeye transfer gelirleri girecek. İşçi dövizleri gibi.

- Turizm geliriniz olacak.

- Ülke yurtdışına yönelik diğer faaliyetlerinden yüklüce döviz geliri elde edecek.  (İnşaat hizmetleri gibi).

Bu gelirler yoksa ve sizin yine dövize ihtiyacınız var ise, ülkenizi borçlandıracaksınız, sermaye akımına karşı duran kalkanlarınız indirip, sermayeyi serbest bırakacaksınız. Son iki eylemi biz sekiz yıldır iyi yapıyoruz. Sıkı borçlanıyoruz, sıkı sermaye geliyor.

Böyle olunca siz de tüketici kredisi ya da kurumsal kredi alabiliyorsunuz. Kredi talebi 2010'da o kadar çok yükseldi ki, TCMB kredi hacmini kısmak için, bankaların fon maliyetlerini artıran bir eylemi geçen hafta yaptı. Mevduat munzam karşılık oranlarını artırdı. Yani bankalar artık topladıkları mevduattan yarım puan daha fazla TCMB bilançosundaki karşılıklar hesabına  para yatıracak.

İşin bu yanı güzel, ama bu yapılanmayı uzun süre sürdürmek zor. Çünkü döviz rezervi yüksek olan ülkelere bakın, (Çin, Rusya vb.) bazı ortak özellikleri var. Bu ülkeler ya dış ticaret fazlası   ya da cari işlemler fazlası vermekte. Yani yurtdışına, aldığınızdan daha çok satmanız gerekli. Bunun için üretmeniz lazım. Üretim yoksa satacak malınızda yok demektir. Bu durumda Merkez Bankası döviz rezervini, borçla veya sıcak para ile artırabilir. Ancak bu tercihin yaratacağı olumsuz sonuçları da yaşı 20'nin üzerinde olanlar birkaç defa yaşayarak öğrendiler. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019