Durgunluk tehdidi

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Bilirsiniz bizde bir deyiş vardır, “bir şeyi kırk kere tekrarlarsanız, o gerçekleşir” denir. Bu sıralarda dünyadaki ekonomik gidişat üzerine yazılanları okurken hep bu deyiş aklıma geliyor. Bir süredir dünyanın yeni bir durgunluğun (resesyon) eşiğinde olduğu söyleniyor. Bu söylem gittikçe yoğunlaşıyor. Saymadım tabii ama bugün yarın bu söylemin sayısı kırkı aşar gibime geliyor. 

Son verilere göre dünya ekonomisinde ortalama büyüme hızı hala yüzde 2.8 düzeyinde. Bu uzun dönemli büyüme trendinin yüzde 0.7 altında. Küresel ölçekte de büyüyememe sorunun yaşandığının işareti bu. Buna karşılık, dünyada bu dönemde büyümenin ana motoru olan ABD ekonomisinin canlanmaya başlamış olmasının bu durumu değiştireceğine ilişkin güçlü bir beklenti de oluştu. 

Bu beklentinin yeni yılın ilk haftalarından itibaren değişmeye başladığını biliyoruz. Bir yandan Çin ekonomisindeki yavaşlama, bir yandan Avrupa’da beklenen canlanmanın gecikiyor olması, öte yandan petrol fiyatlarındaki gerilemenin hızlanması ve emtia fiyatlarının kısa sürede adeta çökmesi bir araya gelince dünyanın gidişatına ilişkin olumlu beklentiler kararmaya başladı. Bunun resesyon beklentisi doğurması biraz zaman aldı. Geçtiğimiz haftadan itibaren bu durgunluk beklentisinin yaygınlaştığı görülüyor. Aslında uzmanlar bulunduğumuz noktada örneğin ABD’de resesyon olasılığının sadece 20 olduğunu söylüyorlar. Ama söz konusu olasılık yılın ilk günlerinde yüzde 2 civarında tahmin ediliyordu. 

Peki, küresel büyümeyi sürükleyen ABD ekonomisinde durgunluk olasılığının bu hızda yükselmesinin önemli bir nedeni var mı? Soğukkanlı ekonomi tahlilleri bu soruya şimdilik hayır diye cevap veriyorlar. Son haftalarda başlayan resesyon söyleminin arkasında finansal piyasalarda ortaya çıkan çalkantının olduğu düşünülüyor. Çalkantının hızla küresel piyasalara yayılması da durgunluk olasılığını besleyen bir gelişme oldu. Yoksa, ne ulusal ekonomilerde ne de küresel ekonomide varlık fiyatlarında bu denli hızla artan oynaklığı doğrulayacak bir değişme söz konusu değil. Yani henüz büyümeyle doğrudan bağlantılı olan reel alandan yansıyan bir olumsuzluk yok. Genellikle olduğu gibi piyasa ekonomilerinin işleyiş mekaniğinin önemli bir parçası olan finansal beklentilerdeki bir bozulmanın kendisini besleyerek büyümesi, reel beklentileri etki altına alması ve sonuçta resesyon beklentisi uyarmasının yeni bir örneğine tanık oluyoruz gibi görünüyor. Bu açıklama finansal çalkantıların uyardığı süreçlerin resesyona yol vermesinin mümkün olmadığı anlamına gelmiyor. Finans piyasalarındaki türbülansın uzaması halinde reel ekonominin bundan etkilendiği ve büyüme sürecinin kesintiye uğradığı biliniyor. Bu tür bir etkileşimin ortaya çıkma olasılığının özellikle ekonominin reel alanında bir zafiyet yaşandığı durumlarda daha güçlü olduğu da bilgimiz dahilinde. 

Bu noktada resesyon olasılığının gücünü test etmek için finansal çalkantının arkasındaki reel etkileşim tablosuna bakmak gerekiyor. Finansal çalkantının giderek güçlenmesinin arkasında ABD ekonomisine ait veri akışındaki bozulma olduğu düşünülüyor. Veri akışındaki bozulma ise büyük ölçüde Çin ekonomisindeki yavaşlama, petrol sorunu, emtia fiyatlarındaki gerileme gibi gelişmelerle ilişkilendiriliyor. Bu bağlamda bir çok ekonomi için ciddi sorun olan bu gelişmelerin ABD ekonomisi açısından büyük bir ağırlığı olmadığını göz önüne almak gerekiyor. ABD ekonomisinde toplam ihracatın GSMH’ye oranı yüzde 13. Çin’e yapılan ihracatın büyüklüğü ise yüzde 8. Bunların ikisi de ABD ekonomisinin Çin’deki yavaşlamadan ciddi şekilde etkilenmeyeceğine işaret ediyor. Öte yandan, ABD ekonomisi büyük ölçüde kendine yeterli bir ekonomi. Yani uluslararası mal piyasaları ve fiyatlardaki değişme ABD’de ciddi bir durgunluk eğilimi yaratacak etkinlikte değil. 

Sanırım ipin koptuğu nokta da bu. ABD ekonomisi daha çok kendi iç pazarındaki değişmelerden etkilendiğine, büyüme performansı buna göre belirlendiğine göre, örneğin faizlerdeki bir değişme bunlar üzerinde etkili olacak demektir. Eğer ufukta faizlerin yükseleceğini gösteren işaretler varsa ekonominin bundan olumsuz etkileneceği anlamına gelir bu. FED’in ikinci faiz artırımını yapmasının beklendiği bu günlerde durgunluk söyleminin yoğunlaşmasının böyle bir nedeni olabilir mi? Yoksa kırk kere durgunluk dedik diye mi durgunluk olacak? Ne dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018