Düşen petrol fiyatı avantaj mı?

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Petrol fiyatlarındaki hacimli düşüş ihracatçı olan ülkeler dışında memnuniyetle karşılandı. Genel geçer bir söylemle düşen petrol fiyatının büyümeyi destekleyeceği, enflasyonu dizginleyeceği, dış ödeme dengesizliklerini azaltacağı söyleniyor. Bu gelişmenin dünya ekonomisi açısından büyük bir avantaj getirdiği ileri sürülüyor. Bu söylemde doğruluk payı yüksek kuşkusuz. Fakat bunun mutlak ve genel bir durum olduğunu söylemek de zor. Düşen petrol fiyatının bazı ülkelere avantaj sağlarken dünya ekonomisi açısından bazı sorunlar yaratacağını savunanlar da var. 

Eğer süreci takip ediyorsanız sanırım son bir kaç gündür havanın hafiften dönmeye başladığını sezmişsinizdir. Bu kez büyük petrol ithalatçısı dışında kalan ülkelerde hafiften soru işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Kaygı yaratmaya başlayan düşünce sistematiğinin başlangıç noktasında petrol fiyatlarındaki düşüşün büyük ölçüde talep kaynaklı olduğu savı var. Yani petrol fiyatının üretim (arz) yavaşlamasından değil, talep (harcama) eksikliğinden kaynaklandığı düşünülüyor. Bu durumda düşen petrol fiyatının küresel ekonomide ciddi bir talep zafiyetini yansıttığını söylemek mümkün. Dünya ekonomisinin büyümede zaten zorlandığını biliyoruz. Bu koşullarda söz konusu talep zafiyetinin büyümeyi daha da frenlemesi olasılığı var. Petrol fiyatlarında gerileme sağlasa da, bunun avantajlı bir durum olduğunu söylemek zor. 

Söylem artık ezber haline geldi: dünya ekonomisinde büyümenin dört büyük motoru var. ABD, Avrupa, Japonya ve Çin oluşturuyor dört büyükleri. Motorlar kapasitelerinin öngördüğü ölçüde çalışırsa söz konusu ekonomilerde büyüme görece hızlı oluyor, bu öteki ekonomilere de yansıyor, dünya ekonomisi de hızla büyüyor. 

Deflasyon tehdidi ekonomileri kendi potansiyellerinin çok altında bir büyüme hızına zorlayan, yani motorları kapasite altında çalışmaya iten bir hastalık. Motorların hız kesmesi salt bu ülkeleri değil, bulaşma yoluyla tüm dünya ülkelerini de tehdit ediyor. Son sıralarda ciddi deflasyon tehdidi altında yaşayan iki ülke var. Japonya ve Avrupa’da enfl asyon ve büyüme neredeyse sıfır noktasında. Fazla bir kıpırdama da görünmüyor. ABD ekonomisi pozitif bir hızda büyümeye başladı. Ama bunun tam anlamıyla yerleşemediğini, dolayısıyla kırılgan bir büyüme performansının hala devam ettiğini söyleyenler de var. Üçüncü bir motor olan Çin’de daha ilginç bir durum var. Ülkenin hızlı büyüdüğü dönemlerde büyüme hızının yüzde onların üzerinde olduğu ve Çin ekonomisinin, o günün koşullarında, bu hızda büyümeyi sürdürebildiği biliniyor. Son sıralarda Çin’de de büyüme yavaşladı. Son büyüme verisi hızın yüzde 7.1 olduğunu gösteriyor. O havalinin akil adamları bu hızın daha da yavaşlayacağını ve yüzde 6’ya doğru ineceğini söylüyorlar. Uzmanlar da bu durumu resesyona kayış olarak tanımlıyor. 

İşin özeti; dünya ekonomisinin motorları tam kapasite çalışmıyor. Bunun nedenleri ve nasıl üstesinden gelineceği meselesi kendi başına bir konu. Nedenler üzerinde tam bir fikir birliği de yok. Ama aralarında benim de olduğum, çoğunluk temel nedenin talep eksikliği olduğu konusunda hem fikir. Yetersiz talep hem enfl asyonu baskılıyor hem de büyümeyi frenliyor. Bu durumda talep zafiyetini telafi edecek iktisat politikaları çare gibi görünüyor. 

Çare konusunda işler biraz karışık. Motor olarak kabul edilen ülkelerin hepsi büyüme zafiyetinin telafi edilmesi yönünde aynı tepkiyi göstermediler. En eski hikaye Japonya’da. Malum bu ülke çok uzun zamandır talep darlığı ve büyüyememe sıkıntısı içinde. Buna karşılık talebi telafi edecek kamu politikalarının uygulanmasını daha yeni düşünmeye başladılar. Geçtiğimiz günlerde yapılan seçim ve alınan sonuç bu yönde aralık duran kapıyı biraz daha açacak gibi görünüyor. Avrupa’nın hikayesi daha yeni ama özü itibariyle aynı. Küresel krizden bu yana Avrupa da düşük talep ve büyüyememe illetinden mustarip. Hâlâ ne yapılacağı konusunda net bir politikaya ulaşabilmiş değiller. Çin talep destekleyecek politikaları açık ve örtülü biçimde bugünlerde devreye sokmaya başladı. ABD ise bu işe en erken başlayan ülke. Semeresini de almış gibi görünüyor. 

Dünyanın hali böyleyken petrol fiyatındaki düşmenin motor ülkelerde harcamalar ve talep üzerinde yaratacağı etkinin daha da yavaşlatıcı olmasından, bazı ülkelerde henüz devreye sokulacak önlemleri etkisiz bırakmasından, bunlardaki yavaşlığın dünyaya bulaşmasından ve sonuç olarak yeni bir küresel krizin tetiklenmesinden korkuluyor. İşe bakın. Geçen hafta petrol fiyatındaki düşüşün getirdiği coşkuyla doluyduk. Bu hafta aynı sürecin uyardığı kaygılarla boğulmuş durumdayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018