Ekim: Yurt içi enflasyon ve global portföy hareketleri

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Sonunda açıklandı. Merakla beklenen Ekim ayı enflasyon rakamlarını artık biliyoruz. TÜİK verilerine göre, tüketicide aylık yüzde 2.67, üreticide ise yüzde 0.91 değişim ile enflasyonda yüksek seyir devam ediyor. Yıllık değişimlere baktığımızda sırasıyla, yüzde 25.24 ve yüzde 45.01 seviyeleri ile karşılaşıyoruz.

Enflasyon demek çokça rakam konuşmak demek. Detay kısımlar uzun bir süredir tartışıldığı için birkaç önemli kısım üzerinden konuya değinmek daha faydalı olacaktır. Ocak-Ekim döneminde toplamda gerçekleşen TÜFE yüzde 20.66. TCMB’nin Ekim ayının son iş gününde açıkladığı Enflasyon Raporu’na göre yüzde 70 olasılıkla beklenen orta nokta seviyesi ise yüzde 23.5. Yani, Kasım ve Aralık ayları toplamında 2.84 puandan daha fazla bir enflasyon artışı gerçekleşmezse hedeften sapmamış olacağız. Mümkün müdür? Olabilir. İki nedenle. Öncelikle Eylül verisi sonrasında Ekim ayında açıklanan enflasyon rakamlarında nispeten sakinleme söz konusu. Özellikle de PMI verilerinin işaret ettiği şekilde maliyet cephesinde. Sebebi açık; Türk lirasında son 1 ay içerisinde sağlanan stabilizasyon. Veri öncesi bu soru sorulsa yanıt tek nefeste olabilir şeklinde gelmeyecekti. İkincisi ise yılın son iki ayında enflasyonun genellikle sakinleme eğilimi içerisinde olması ve Ekim ayı içerisinde başlatılan Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı’nın etkilerinin geçici bir süreliğini de olsa ivmesini artırır şekilde belirginleşeceği düşüncesi.

Öte yandan risklerimiz hiç mi yok? Var elbette. Kur geçişkenliği konusu şiddetini azaltsa da devam ediyor ve geçmişe dönük endeksleme eğilimi Merkez Bankası’nın da raporlarında değindiği üzere artık çok ciddi bir sorun başlığı konumunda. Son olarak enflasyon başlığı altına şunu da eklemek gerek; en kötünün geride kalıp kalmadığı konusunda tek bir ay özelinde konuşmak sağlıklı ve doğru değil. 2019’un ilk yarısında özellikle de ilk çeyrekte yukarı yönlü riskler devam ediyor. Kıvamında şüpheden zarar gelmez. Temkin iyidir. Üstelik bu enflasyon seviyelerinde.

Gelelim diğer konuya. Geçtiğimiz günlerde IIF tarafından Eylül ayına ait sermaye, Ekim ayı içinse portföy rakamları açıklandı. Her iki kalemde de gelişmekte olan ülkeler için çıkış söz konusu. Net sermaye hareketleri Eylül’de grup nezdinde 44.7 milyar dolar çıkışa işaret etti. İçerisinde bulunduğumuz yılda Haziran verisinden sonra ikinci kez eksi performans gerçekleşti. Öte yandan Aralık 2016’dan bu yana en yüksek eksi seviyeyi konuştuğumuzu da ekleyelim. Türkiye, veri döneminde emsallerinden ayrışmayı başaramadı ve trende uyum sağladı. 1.6 milyar dolarlık çıkışla grup vari eğilim sergiledi. Yıl toplamında ikinci kez eksi verdik. Benzer şekilde Haziran’dan sonra da. Peki, toplamda durum ne? Sermaye hareketliliğinde grup toplamı 156 milyar dolar girişle 2017 performansı olan 66 milyar doların iki katından daha iyi bir çizgide yer alıyor. Türkiye ise 19.4 milyar dolar ile 39.3 milyar dolar düzeyindeki 2017 seviyesinden geride kalmış durumda.

Nispeten daha güncel seyri gösterir portföy hareketleri de Ekim ayında yaşanan majör endekslerin baskılanması durumunda olumlu ayrışma sergileme noktasında başarısız oldu. 7.5 milyar dolar düzeyinde grup genelinden portföy çıkışı olurken, en ciddi hasarı Asya grubu aldı. Avrupa ve Afrika-Orta Doğu kesimi artıda kalmayı başardı. Söz konusu çıkışa 17.1 milyar dolar ile hisse senetleri önderlik ederken Temmuz-Eylül döneminde gözlenen tahvil-hisse portföy değişikliği bozulmuş oldu. Borçlanma senetleri 9.5 milyar dolar girişle Nisan’dan bu yana en iyi performansı sergiledi.

Grup genelinden portföy çıkışı takip edilirken Türkiye varlıkları emsallerinden olumlu ayrışmayı nihayet başarabildi. Toplamda 231 milyon dolar giriş sağlanırken, 239 milyon dolar ile borçlanma senetlerinin bayrağı taşıdığı görüldü. Daha önemli ayrıntı ise şu; sekiz aydır aralıksız toplamda 6.8 milyar dolar portföy çıkışına maruz kalan yerel varlıklar sonunda negatif döngüyü kırmayı başardı. Hatırlatmak gerekirse, yaz dönemi verilerini incelerken sıklıkla “çıkışın ağırlıklı kısmı gerçekleşmiş olabilir” değerlendirmesi yapmaya çalışıyordum. Ağustos oynaklığı soru işareti yaratsa da şimdilerde Eylül ayında atılan eşgüdümlü adımların ve ciddi düşük seviyelere gelen değerlemelerin taktiksel girişlerini görüyoruz.

Toparlayalım; vaziyet, enflasyon cephesinde bozulmanın devam ettiğine ancak yükseliş ivmesinde sakinleme olduğunu gösteriyor. Burada Ekim ayı içerisinde atılan adımları ve ağırlıklı kısa vadeli etkilerini analiz sırasında gözden kaçırmamak kritik önemde. Ve tabi ki 2019’a bir takım etkileri de ötelediğimizi bilmemiz gerektiğini. Bu nedenle TCMB duruşu da temkinden yana. Diğer tarafta ise GOÜ grubunun Ağustos-Eylül dönemindeki Türkiye-Arjantin eksenli akıştan pozitif ayrışmasına rağmen global eğilime aynı şekilde tepki verdiği bir Ekim data seti görüyoruz. Bu ortamda pozitif ayrışmamız iyi midir? Direnç gösterme açısından evet. Düşük değerlemeleri de bilerek.

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ECB hamleleri ve riskler 14 Eylül 2019
GOÜ heyecanı her yerde 07 Eylül 2019
Beklemekle oluyor mu? 17 Ağustos 2019