Ekonominin 2013 falı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

 

 
 
Bir yılı daha da geride bırakıyoruz. Fakat yaşadığımız sorunları önümüzdeki yıla taşıdık. Sorunlar o kadar büyük ki kaçmak da mümkün değil. Zaten Montesquieu iki yüz yıl önce insanın sorunlardan kaçamayacağını yazmıştı. Bundan dolayı da, galiba herkesin derdi 2013 yılında hiç olmaz sorunların bir kısmının çözülmesi. Tabii bu noktada bazı soruları da sormak durumdayız.
 
-Kimin sorunları çözülecek?
 
-Hangi yöntemle çözüm üretilecek?
 
-Çözümün maliyeti kimin üzerinde kalacak?
 
Bu sorulardan hareketle 2013 yılı falımızı önce dünya için açalım. AB 2013 yılında borç ve büyüme sorunu ile boğuşmaya devam edecek. Ancak İspanya, Yunanistan ve İtalya'da alınan önlemler nedeni ile, hemen herkes daha aklı selim düşünmeye başladı. Artık AB batsın sloganları daha az işitilir oldu. Bu da çözüm için önemli bir avantaj yaratacak gibi duruyor. Ancak AB yurttaşları krizin yaratıcısı olarak gördükleri finansal kuruluşların zeytinyağı gibi üste çıkmalarını hazmedebilmiş değiller. Özellikle krizin yükünü işsizlik, düşük ücret ve ek vergilerle ödeyen ülke vatandaşlarının sinirleri yatışmış değil. AB bunun bedeli sosyal yapının bozulması ile ödüyor. Ancak henüz bu tümü ile dışa vurmuş değil. İspanya gibi genç işsizlik oranının % 56'lara ulaştığı ülkeler 2013 yılında sosyal patlamalar ile karşılaşır ise buna şaşmamak gerek.
 
AB'de 2013 yılında büyüme oranı ciddi bir oranda artmayacak. Çünkü iç talep sorunu devam ediyor. Bankalar iç tüketim için finansal pompalama yapmaya kalksa bile, işe yaramayacak. Çünkü hanehalkı çok borçlu. AB'nin umudu ihracat. Bunun için de AB dışında kalan ülkelerde ekonomik istikrarın bozulmaması gerekiyor. Burada özellikle ABD ve Çin öne çıkan ülkeler. ABD'de mali uçurum sorunun (fiscal cliff)  kısa süre içinde çözüleceğini söyleyebiliriz. Aksi bir durumun felaket olduğunu ABD'de Cumhuriyetçiler de farkında.  Bundan dolayı 2013'de faiz oranları yükselmeyeceği gibi, enflasyon tehlikesi de şu anda gündemde değil. Nitekim ABD Merkez Bankası FED, fiyat istikrarını unutmuş durumda. AB gibi ABD'de  işsizliğe ve büyüme sorununa odaklanmış durumda. Bu konuda geç bile kaldılar. Çünkü büyüme olmadan, işsizlik azalmadan borç sorunu da aşmak mümkün değil.
 
Türkiye için 2013 yılı Falı
 
Türkiye halen dünyadaki likiditeden pay alan bir ülke. Buna bir de Ortadoğu kaynaklı sermaye akışı eklenince döviz en kolay bulunan mal haline geldi. Sonuçta TCMB'nin döviz rezervi 120 milyar doları aştı, kur yerinde sayarken, bir taraftan faiz oranları düştü, diğer taraftan da kur baskısından kurtulan enflasyon oranı da düşmeye başladı.
Bu tabloyu bozan, yüksek sesle dile getirilmek istenmeyen sorunun adı borçlanma.
 
Türkiye'de hanehalkı borçlu. Hanehalkı borç stokunun harcanabilir gelire oranı % 48'e
ulaşmış durumda. Kamu kesimi borç stokunun GSYH'ya oranı her ne kadar %40'lar düzeyinde seyretse de, büyüme oranının düşmeye başladığı bir ekonomide payda fazla büyümeyince oranın da yükselme tehlikesi var. (Unutmayalım borç stok bir değişken iken, GSYH bir akım değişkendir). Özel kesim de ciddi borç yükü ile karşı karşıya. Bankaların aktiflerindeki kredi stokundan bireysel kredileri çıkardığınızda kalan reel sektörün borcu. 
 
Borç stoku nedeni ile bir taraftan ekonomiye güven azalırken, diğer taraftan da yurtiçi tüketim azalmakta. Tıpkı AB gibi Türkiye'nin de büyüme oranını artırması gerekiyor. Ancak Türkiye'nin işi kolay değil. Teknoloji üretemeyen, niteliksiz ve işgücü piyasasının talebinde kopuk bir eğitim politikasında ısrar eden Türkiye adeta geleceğine ipotek koyuyor. Bunu sadece benim gibi eli kalem tutanlar değil, hükümetin tecrübeli  Bakanı Ali Babacan'da söylüyor.  
 
2013 yılını daha güzel kılmak için Türkiye kuvvete sahip, güzelliklere sahip, geriye akıl ve hikmeti kullanmak kalıyor. İyi yıllar.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019