Enflasyon konusu önemli

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı


Perşembe günü her ayın 3’ünde alışageldiğimiz üzere TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerini takip ettik. Piyasa analistlerinin beklentisi doğrultusunda Temmuz ayında yıllık TÜFE çift haneden tek basamaklı seviyelere geriledi ve %9.79 oldu. Böylece, son olarak Ocak ayında gördüğümüz tek haneli seviyeleri bir kez daha tecrübe etme şansımız oldu.

Şans kelimesini özellikle kullandım. Şubat-Haziran döneminde toplamda 5 ay gibi önemli bir süreyi çift haneli seviyelerde geçirmek zorunda kaldık. Görünen o ki Eylül-Ekim döneminde de TCMB yönlendirmesi ve bizlerin beklentisi dahilinde bir tur daha yıllık TÜFE’nin çift haneli seviyelerde patinaj yaptığını göreceğiz. Aralık ayında ise tek hane ihtimali masadaki yerini koruyor. Tek hane ama…

Mayıs 2013 tarihinde ortalama sepet kur seviyesi 2.0992’de oluşurken, yıllık TÜFE %6.51’de takip edilmişti. Fed’in para politikasında normalleşme sürecini başlatabileceğini duyurmasının ardından dış finansman koşullarında başlayan bozulma, Arap Baharı’nın sınır komşularımıza dek ulaşmış olması, yurt içerisinde yaşanan terör olayları, bir daha yaşanmasın dediğimiz 15 Temmuz süreci ve kaybedilen “yatırım yapılabilir ülke kredi notu” rütbesiyle birlikte Türk lirasında ciddi anlamda değer kaybı yaşandı. Öyle ki, ortalama sepet kur seviyesi Ocak ayında 3.8639’a dek yükseldi. Ardından da enflasyon beklentilerinde başlayan bozulmaya TCMB’nin para politikası tepkisi verdiği, TL’nin maliyet açısından pahalılaştırıldığı, likiditenin kısıldığı farklı bir dönem başladı. Kısmen de başarılı olundu. TL, bugün itibarıyla 31 Aralık 2016’daki gün sonu kapanış seviyelerine –USD karşısında- oldukça yakın, hafif çapta değer kaybı var. TCMB’nin başlattığı süreç TL’de ek değer kaybının önüne geçerken, bozulan yatırımcı algısını da terse çevirmeyi başardı. Tabi ki dış koşulların da desteklemesi ile birlikte.

Bugün tek haneli enflasyon seviyelerine sevinen, üzülen, tam anlamı ile sevinmekte güçlük çekilen ve imtina ile yaklaşılan gibi farklı durumların öne çıktığı tepkiler veriliyor. Konuya nereden baktığınıza göre tepkiniz de değişebiliyor. Yakın dönem içerisinde –Mayıs 2013 sonrası- yaşanan kur şoku öylesine güçlüydü ki etkileri hala daha tam anlamı ile geçmiş değil. Enflasyonun alt kalemlerindeki bozulmanın sürmesi, hizmet enflasyonundaki yapışık-yüksek seyrin devam etmesi, çekirdek enflasyonun %9-10 bandına sıkışmış olması gibi ciddi problemlerimiz var. Ayrıca, yıllık değişimi %15’lere ulaşmış ÜFE, TCMB yönlendirmesinden öğrendiğimiz azalan çıktı açığı, artan ekonomik aktivite kaynaklı fiyatlara yapılan ikincil ayarlamalar gibi başlıklar da önemini korumaya devam ediyor. Özetle, TL’deki sert ve hızlı değer kaybının şoku aradan geçen 4 yıl içerisinde enflasyon görünümünden çok şey götürdü. Bugün, 2018 yılının ilk çeyreğinde yaşanması beklenen “dezenflasyonist süreç” dahi konuyla ilgili olan kesimi tam anlamı ile mutlu edemiyor. Nedeni ise basit; alt kalemlere yayılmanın ne ölçekte gerçekleşeceğinin bilinmemesi.

TL’nin değerinden, tahvil faizlerinin mevcut seviyesinden, ülkeye giriş yapan-giriş yapması muhtemel yabancı portföy akımından, doğrudan yatırımlardan, kısacası ülke ekonomisi ile ilgili her şeyden konuşurken konu bir şekilde enflasyona geliyor. Çünkü başlıkların tam ortasında enflasyondan yapılan çıkış yolları yer alıyor. Temelde TL’nin gelişiminden daha önemli problemlerimiz var çözümü için bir süredir uğraşılıyor, gıda fiyatlarının seyri. Kurulan Komite’nin attığı belli adımlar var. Atılacak olan muhtemel adımlar üzerinde çalışılıyor. Ancak çok net ki, fiyatların dünyadan olumsuz yönde ayrıştığı bir ortamdayız. Konu, domates, biber fiyatlarının aylık seyrinden çok daha önemli ve derin.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ECB hamleleri ve riskler 14 Eylül 2019
GOÜ heyecanı her yerde 07 Eylül 2019
Beklemekle oluyor mu? 17 Ağustos 2019