Fed faizi artırınca

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Bu yazıyı ister istemez Fed’in tarihi kararından önce yazmak durumundayım. Onun için, çok küçük bir risk alıyorum ve Fed’in faiz artırımını gerçekleştirmiş olduğunu varsayıyorum. “Çok küçük” bir risk çünkü bu beklenen (ve fazlasıyla fiyatlanmış olan) faiz artırımının bu saatten sonra gerçekleşmemesi ihtimali son derece düşük. Artışın ne kadar olacağı çok da mühim değil ama yüzde 0.15-0.25 arasında olacağı kesin. 

Fed böylece 2006 yılından beri ilk defa faiz artırımına gitmiş oluyor. Bu kararı almasındaki faktörleri sıralarsak: 1- Para politikası ekonomi üzerinde belirli bir gecikmeyle (lag) etki yaptığı için, Fed, faizleri zamanında artırmaz ise, ileride ekonominin aşırı ısınması ve enfl asyonun ivmelenmesi durumunda, daha sert ve dengeleri bozucu bir faiz artırımı yapmak zorunda kalabilir. 2- Faizleri çok uzun süreler sıfır seviyesinde tutmak finansal stabiliteyi bozucu bir etki yaratabilir. 3- Faizleri sıfırda tutması, ileride ekonomi yeniden durgunluğa kayarsa, Fed’in faiz silahından mahrum kalmasına yol açar. 4- Aşırı uzun süren sıfır faiz ortamı ekonomik aktörlerde işlerin iyi gitmediği ve ekonomin kronik bir hastalığı olduğu kanısı uyandırarak, beklentilerini ve dolayısıyla da yatırım kararlarını negatif yönde etkileyebilir. 

Öte yandan, esasen ne enfl asyon, ne de büyüme verileri faiz artışını pek de destekler nitelikte değil. Fed’in bundan önceki faiz artışları enfl asyon yüzde 2.5, büyüme ise yüzde 3.5’leri geçtiğinde alınmıştı. Bugün için, ABD’nin yıllık enfl asyonu yüzde 0.5 ile Fed hedefi olan yüzde 2’nin çok altında, büyüme de yüzde 2.0-2.5 civarında seyrediyor. Standart teori ise bize faiz artışlarının büyüme ve enfl asyonu azaltıcı etki yaptığını söylemekte. (John Cochrane gibi bazı Neo-Fishercileri saymazsak tabii. Irving Fisher kendi adıyla anılan “Fisher Hipotezi” nde reel faizin sabit olduğu iddiasında bulunmuştu. Bu durumda, nominal (piyasa) faizlerinin “reel faiz + enfl asyon”a eşit olduğundan hareketle, nominal faizlerin artması durumunda, denklemin eşitliği için enfl asyonun da artması gerekiyor. Bana sorarsanız deli saçması!) Bu nedenle, Fed, geçmişte görülen faiz artışlarının aksine, bu seferki faiz artışında, sonraki artışların son derece yavaş ve uzun zamana yayılır bir şekilde yapılacağının vurgusunu da yapacak. 

Gelelim Fed’in bu faiz artışının genelde gelişmekte olan ülkelere, özelde de bize nasıl etki yapacağına. Zaten Fed uzun süreden beri piyasaları bu faiz artışına hazırlamaktaydı. Piyasa tabiriyle, artış fiyatlanmış vaziyetteydi. Nitekim, biz de dahil neredeyse tüm gelişmekte olan ülkelerde Yellen’in faiz artışlarını telaff uz etmeye başladığı 2014 ortasından beri para akımlarında yavaşlama, ve son dönemlerde de net çıkışlar gözlemlenmeye başlandı. Bundan sonraki çıkışlar ise Fed’in ortaya koyduğu faiz artışı takvimine ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarının (tabii ki paralel bir faiz artışı yönünde) verecekleri tepkiye bağlı olacak. 

Bu konjonktürde esasen Türkiye’yi pozitif yönde ayrıştıran bir kaç faktörün varlığından da söz edilebilir. Öncelikle, hızla gerilemekte olan petrol ve emtia fiyatları bizim gibi nette büyük ithalatçı olan bir ekonomi açısından bir avantaj. (Petroldeki küresel arz-talep dengesine bakınca, şahsen fiyatların daha oldukça uzun bir süre 50 dolarların altında seyredeceğini düşünüyorum.) İkinci olumlu faktör ise en önemli ihracat pazarımız olan AB’nin az da olsa toparlanma emareleri göstermeye başlamış olması. Bir diğeri, (Çin gibi) bazı gelişmekte olan ülkelerin aksine TL’nın dalgalanabilir olmasının bizi daha az kırılgan hale getiriyor olması. (Fed’in faiz artışı Çin’in yeniden bir devaluasyon yapmasını zorunlu kılıyor; bu da “devaluasyon olmadan yen’den çıkma” yarışını başlatarak bu ekonomiden döviz çıkışlarını normalde olması gerektiğinden daha da artıracaktır.) Dördüncü olarak, maliye politikasının (şimdiye kadar) sağlam bir görüntü çizmesi. Son olarak da, bazı GOP’ların aksine, (büyüme ve enfl asyon verileri dikkate alındığında) TCMB’nin az da olsa faiz artışı için bir yeri olması. 

Tabii, Türkiye için riskler de söz konusu. AB kısmen toparlanırken diğer ticari partnerlerimizin büyük çoğunluğunda işler iyi gitmiyor. Asgari ücret artışı ve reform (!) programında öngörülen diğer transferlerin bütçeye getireceği net etkinin maliye politikasını zayıfl atmaması önemli. Şahsen ben göründüğü kadar önemli olduğunu düşünmesem de, özel sektörün yüksek döviz borçluluğu da Türkiye’nin radarda kalmasına sebep olmakta. 

Sonuç olarak, Fed’in faiz artışının Türkiye ekonomisine etkisi diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha düşük kalabilir. Ancak, maalesef Türkiye bu sefer de ciddi bir jeo-politik riskin içerisine düşmüş vaziyette!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019