Hangisi daha korkunç?

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM burcu.kosem@dunya.com

Çocukluğumda ismini çok sık duyduğum, anlamlandırmak için çocuk aklımla çaba harcadığım canavarlardandı: “Enflasyon Canavarı”, “Trafik Canavarı” ve de “Van Gölü Canavarı”. Enflasyon canavarının görseli, önüne geleni yutan bir ejderha ya da devasa boyuttaki korkunç dinazorlardı. Trafik canavarı, öfkeden saçları diken diken, gözleri şimşek şimşek ve de dişleri keskin bir insan figürü olarak gösterilirdi. Van gölü canavarı ise suda yüzen devasa uzun burunlu kahverengi bir dinazor gibiydi. Soyut olan ama somutta hayatlarımıza ciddi etkisi olan iki canavarı unutturmak için uydurulan bir canavardı aslında Van Gölü Canavarı.

Enflasyon ülkemizin yapışkan sorunlarından biri haline geldi

Benim çocuklarım enflasyon canavarının resmi ile hiç tanışmamıştı ve canavarsız, fiyat istikrarı olan bir dönemde büyüdüler ki ne yalan söyleyeyim ben de unutmuştum kocaman ağzı ile her şeyi yutan ejderhayı… Şimdilerde ise; ülkemizin yapışkan sorunlarından biri haline geldi. Çoluk çocuk hepimiz enflasyondan bahseder olduk.

Enflasyon düşüş göstermeye başladı. Ülkemizde, ABD ve Avrupa’da enflasyonun düşüş haberlerini okuyoruz. Ama hem içeride hem de dışarıda tarafında yaşanan bu düşüşlerin enflasyonun yapışkanlığı karşısında ne denli başarılı olacağını zaman gösterecek. Aynı zamanda yaşayacağımız bu süreç küresel ekonominin neo-liberal dayatmasının etkisini de gözler önüne sermiş olacak.

Durumu özellikle Türkiye açısından incelediğimizde, 2021 yılının son aylarından itibaren çok yüksek enflasyon oranları ile karşı karşıya kalındığını görüyoruz. Ülkemizde yüksek enflasyon yaşandığı o dönemlerde hemen hemen tüm dünyada yükselme eğiliminde olan bir enflasyon vardı ama Fed tarafından geçici kabul ediliyordu…

Zirveden iniş başladı

2022’nin Şubat ayında patlak veren savaşla tetiklenen, başta enerji ve gıda fiyatlarıyla iyice derinleşen enflasyon, içerdeki Ortodoks (parasalcı ya da neo-liberal) karşıtı para politikasının etkileri ile birleşerek, ülkemizi G20 ülkeleri içerisinde ikinci sırada bir zam şampiyonluğuna da götürmüş oldu.

2022 yılının son aylarında ise, enflasyon zirveden iniş yapmaya başladı. Aralık yıllık enflasyonda 20.12 puanlık düşüş yaşandı ve yıllık enflasyon oranı 64,27 ile beklentilerin altında kaldı.

Baz etkisi nedir?

Bu gelişme üzerinden bir çok algı oluştu. Biraz o algılara değinecek olursam; Baz etkisi ile düşen bir enflasyon oranı var:

Baz etkisi matematiksel bir kavram. Göreceli olarak yüksekten düşüğe veya tersine oluşacak büyük farkları ifade eder. Bir örnek ve grafikle açıklayacak olursam:

Türkiye’de 2021 ve 2022 yılları aylık manşet enflasyon verileri (TÜİK) incelendiğinde; Aralık ayı enflasyonun bir önceki yıl yüzde 13,58 olarak gerçekleşmesine karşın 2022 Aralık ayı enflasyonunda yüzde 1,18’lik bir ölçümün ortaya çıkması arasındaki fark, baz etkisidir. 2022 yıl sonu enflasyondaki düşüş bu nedenle baz etkisi olarak ifade edilmektedir.

Düşen enflasyon fiyat düşüşü değildir

Bu durumu resesyondan çıkış sonrası büyümelerde ve tam tersine yüksek büyümeler sonrasındaki görece daralmalarda da görebiliriz. Sonuçta yukarıda da değindiğim gibi baz etkisi ortaya çıkan durumu özetleyen matematiksel bir ifadedir.

Düşen enflasyon oranı fiyatlar genel düzeyindeki artış hızının yavaşlaması anlamına gelir. Ancak bu, bazılarının ifade ettiği gibi bir fiyat düşüşü değil, aksine fiyat yükselişidir.

Bu konuda bir çok soru geldiği için basit bir örnekle açıklayacak olursam; enflasyon yüzde 90 iken 100 liralık malın değeri 190 lira olur, enflasyon oranı yüzde 50 düşerek yüzde 40’a geldiğinde ise aynı malın fiyatı yine yükselerek 266 lira olur. Dolayısıyla fiyat düşmez, bilakis yükselir.

Hangi enflasyon oranı daha gerçekçi?

Manşet enflasyon (TÜFE) dışında enflasyonu ölçümlemeye çalışan pek çok gösterge var; üretici enflasyonu, GSYİH deflatörü, özel kapsamlı TÜFE’ler gibi... Bunun dışında düzenlemelerde karşımıza çıkan yeniden değerleme oranı, kira artış oranı, özel okul artış düzeyi gibi kıstaslar, İTO ve Türk-İş gibi kurumların ortaya koyduğu hesaplamalar da var.

TÜİK hakkında son yıllarda gerçek enflasyonu ölçümlemediği yolunda çıkan eleştirilere Eurostat’la aynı metodolojiyi kullanması ve devletin kurumu olması nedeniyle katılmadığımı bir kez daha buradan ifade etmek isterim.

Ama diğer taraftan herkes için kendi tüketim sepeti ve geliri arasındaki ilişkiyi ifade eden cost of living yani hayat pahalılığının tek ve en gerçek ölçüm olduğunu da söyleyebilirim.

Hayat pahalılığı, hem ülkemizde hem de globalde özellikle gelirden düşük pay alan halk kesimlerinde önemli düzeyde bir sorun olma özelliğini korumaktadır.

Özetle; çocukluğumuzun korkulu rüyası haline gelen enflasyon canavarı neredeyse tüm dünyada yeniden hortlamış durumda. Bu canavar, şirket karlarını ve çalışan ücretlerini çiğnemeden yutuyor ve ondan kurtulmanın yolları farklı yollarla aranıyor. Çok büyük bir çoğunluk yüksek faiz politikası ile bu savaşı verirken ülkemizde ise, tersine bir politika izleniyor. Hangisi doğru hangisi yanlış bugünlerde açıklamak zor. Çünkü sıkı para politikasının rezerv para dolar nedeniyle en az zararı vermesi beklenen ABD’de bile konut ve sermaye piyasalarında ortaya çıkan sıkıntılı durum, uzun vadeli etkiler açısından kaygı verici olarak görülüyor ve küresel ekonominin başat merkez bankası Fed üyelerinin arasında bile bu konuda fikir ayrılıkları bulunduğunu izliyoruz. Son olarak söylemek isterim ki; Enflasyon canavarına tamamen yenik düşmeden çok daha yapısal önlemler almalıyız.

Enflasyonu biz yok edemezsek onun yapışkanlığının yaratacağı tahribatı çok uzun süre hatırlamak zorunda kalacağız.

Sizce hangisi daha korkunç?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar