İki önemli gelişme

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Bu hafta farklı bir şey yapacağız. Son günlerde öne çıkan iki gelişmeye göz atacağız. Türkiye ekonomisi bağlamında son günlerde öne çıkan konu istihdam ve işsizlik sorunu oldu. Biz bir kronik işsizlik ülkesiyiz. Bu nedenle konu hep gündemde. Ancak, istihdam ve işsizlik konusu gündeme fazla kalamıyor. İstatistiklerin açıklandığı gün ve ertesinde biraz tartışılıyor, sonra, yeni bir açıklama yapılana kadar, gündemden düşüyor. Bu defa da böyle olacak kuşkusuz. Madem durum böyle, istatistiklerin açıklanmasının üzerinden bu kadar gün geçti, sen ne diye bu konuyu öne çıkartıyorsun diyebilirsiniz. İki nedenim var. Bunlardan birisi Suriyeli mülteci akımının bizim işsizlik sorununa olası etkisini gündeme getirmek. İkinci nedenim de işsizlik oranının görece yüksek bir düzeyde katılaşmaya başladığına işaret etmek. TÜİK’in yeni açıklaması Ekim 2015 tarihini taşıyor. Malum, bu sayılar üç ay ortalaması olarak hesaplanıp, ortadaki ayın verisi olarak açıklanıyor. Yani, yeni açıklanan ekim ayı verileri 2015 yılının eylül-ekim- kasım aylarının ortalaması. 2015 yılının ekim ayında işgücü ilk kez 30 bin kişinin üstüne çıkmış (30 003 kişi ). Bunun 3 147 kişisi işsiz olarak kaydedilmiş. İşsizlik oranı da yüzde 10.5’e çıkmış. 

Bu yüksek bir oran. 2007 sonrasında küresel krizin etkisi altında kalan Türkiye ekonomisindeki işsizlik düzeyi de bu civarda. Kriz çıkışındaki hızlı büyüme döneminde düşen işsizlik oranı daha sonra yeniden yükseliyor ve iki haneli sayılara çıkıyor. Yaz aylarında biraz düşmekle beraber işsizlik oranı 2014 yılının başından bu yana yüzde 10 civarında takılı kalmış gibi görünüyor. Üstelik ekonomik büyümenin hızlandığı düşünülen 2015 yılında, özellikle de üçüncü çeyrekte, bu takılmışlık hali daha da belirgin. Sizi bilmem ama ben büyüme ile işsizlik arasındaki bağın gevşemiş hatta kopmuş olabileceğinden kuşkulanıyorum Zira, hızlandığı düşünülen büyüme istihdamı sanki eskisi kadar etkilemiyor gibi görünüyor. Bu işsizliğin katılaştığı izlenimini veriyor. 

Katılaşmanın bir çok nedeni olabilir. Bu nedenler arasında ön sıralarda yer aldığını düşündüğüm Suriyeli mülteci sorununu, arkasındaki trajik gelişmeler nedeniyle, geri plana atıyoruz. Oysa şu anda, gayri resmi olarak, çok sayıda Suriyeli mültecinin Türk işgücüne katıldığını biliyoruz. Bu sayının gittikçe artacağı, sorunun büyüyeceği de görülüyor. Hele Suriyeli mültecilere çalışma izni verilmesiyle birlikte işsizlik oranının daha da yükselmesi, kaçınılmaz olacak. Bu sorunun ekonomi bağlamına çekilmesi, özenle araştırılması, acilen yeni politikalar üretilmesi gerekir diye düşünüyorum. 

İran da ambargonun kalkması son günlerde gündeme gelen bir başka mesele. İran sorunu başlangıcı itibariyle enerji bağlamında gelişmiş bir mesele. İran’ın nükleer enerji üretimi girişimini durdurmak isteyen ABD önderliğindeki uluslararası girişim bu süreci İran’a sert bir ambargo uygulaması ile devam ettirdi. Uzun yıllar uygulanan ambargonun İran’ın ekonomik gücünü gerilettiği, önemli gelir ve refah kayıplarına neden olduğu biliniyor. Bu sürecin petrol bağlamında da etkili olduğunu, büyük petrol üreticilerinden birisi olan İran’ı ürettiğini satamaz dolayısıyla üretim tesislerini gereğince yenileyemez konuma ittiğini de biliyoruz. Bunlara rağmen, İran’ın Orta Doğu bölgesinin baş aktörlerinden birisi olma konumunu özenle koruduğu hatta bazı ittifaklarla etki zeminini genişlettiği de gözleniyor. 

Başından beri ambargo sürecini izleyen BM gözlemcileri geçtiğimiz günlerde İran’ın nükleer programında istenen düzenlemeleri yaptığını açıkladı. Sonrasında İran’a uygulanan ambargo neredeyse bütünüyle kaldırıldı. Bu önemli sonuçları yaratacak bir gelişme. Örneğin, İran özellikle petrol bağlamında uluslararası piyasalara dönecek. Ambargo altında gerileyen iktisadi donanımı yenileyecek. Büyümesi hızlanacak. Pazar cazibesi yükselecek. Orta Doğu coğrafyasındaki siyasi ağırlığı daha da artacak. Bütün bunlar İran’ın yeniden imar edileceğini, büyük yatırımlara konu olacağını dolayısıyla uluslararası sermaye gruplarının ilgi odağı haline geleceğine işaret ediyor. 

Bu gelişmelerin bizi yakından ilgilendiren yönleri var. Örneğin, süreci akılla ve soğuk kanlı biçimde yönetebildiğimiz takdirde, Irak ve Suriye’de kaybettiğimiz ihracat imkanımızı İran ile telafi etme imkanı doğacak. Yeniden imar sürecinde İran’da yapabileceğimiz projeler olacak. En önemlisi İran petrol sanayiinin hem yenilenmesinden hem de artacak olan üretiminden yararlanma olanağı bulacağız. Yeri geldikçe bütün bunları tartışacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018