İkilem

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Bu hafta ekonomiyi doğrudan ilgilendiren iki önemli olay var. FED başkanı Yellen Kongre’de konuşacak. Bizde de Merkez Bankasının Para Politikası Kurulu’nun aylık olağan toplantısı yapılacak. Her zamanki gibi farklı değerlendirmeler de var ama genelde FED Başkanının konuşmasından bundan sonraki süreci etkileyecek önemli bir haber çıkacağı düşünülmüyor. TCMB’nin PPK toplantısı daha önemli. Bu kez faizin düşürülmesi olasılığı daha yüksek gibi görünüyor. Bunun görece küçük çapta bir indirim olması bekleniyor. Herkes bu kanıda değil tabii. Bu konjonktürde faize hiç dokunulmaması gerektiğini düşünenler de var. Kendi adıma eylemden çok söylemi önemsiyorum. 

Merkez Bankasının verilecek kararı nasıl savunacağını merak ediyorum. 
Bana kalırsa bu haftanın en önemli olayı Türk ordusunun Suriye sınırları içinde yaptığı “Şah Fırat” operasyonu oldu. Bu tür işleri genellikle hamasatla sulandırıp işin özünü saklamakta ustayız. Bu defa da bunu yapıyoruz. Bu girişimi yanlış ve sakıncalı bulanlar var. Kimileri de tersini düşünüp olayı Türk ordusunun şanlı bir zaferi olarak değerlendiriyor. Böyle bir askeri operasyonla Süleyman Şah Türbesi’nin tahliye edilmesinin yanlış bir iş olduğunu sanmıyorum. Türbe ve çevresinin tehdit altında olduğu biliniyordu. Karşı taraftan önce davranıp, meseleyi bu şekilde çözmek büyük olasılıkla Türkiye’yi Suriye bataklığına sürüklenmekten kurtardı. Hamasata kapılıp isterik adımlar atmaz, meseleyi bu noktada kapatmayı becerebilirsek yapılan operasyon önemli bir sakınca da doğurmaz diye düşünüyorum. 

Harekat hakkında söylediklerim bu bağlamdaki genel yaklaşımı bütünüyle doğru ve sakıncasız bulduğum anlamına gelmiyor. Tersine, bu gün yapılanın dün yapılanlarla ters düştüğü, bugünkü söylemin de dün benimsenen söylemle taban tabana zıt olduğu kanısındayım. Bu denklemde hatalı olan bu günkü harekat ve söylem değil. Genelde Orta Doğu coğrafyasında özel olarak da Suriye ekseninde baştan beri benimsenen şahince söylemler, örtük biçimde ortaya konan agresif niyetler, çatışmacı izlenimi veren girişimler işi bu noktaya sürüklemiştir diye düşünüyorum. 

Türkiye’nin bölge koordinatları içinde ciddi bir yumuşak güce (soft power) ve bundan kaynaklanan bir itibara sahip olduğu kanısındayım. Bunu teyit edecek pek çok gözlem, bilgi, araştırma ve eylem var. Orta Doğu kargaşasının başından beri Türkiye’nin bu gücünü kullanarak müdahil olabileceği, ara bulucu olup sorun çözücü bir işlev görebileceğini düşünüyorum. Bu sayede zaten var olan yumuşak güç ve itibar daha da pekiştirilebilirdi. Türkiye’deki siyasi iktidar bu yumuşak gücü kullanmaya hiç yanaşmadı. İşin tuhaf ve şaşırtıcı olan yanı budur. Türkiye’nin bölgede en büyük askeri (sert) güce de sahip olduğu bilinir. Türkiye sert gücün arkasına sığınıp, olmaz iddialarla bölge de etki ve yetki (!) sahibi olmaya çalıştı, uzunca bir süre da bunda ısrarlı oldu.  

Şimdi, Şah Fırat operasyonuyla gelinen nokta bu yoldan bütünüyle çark edildiğine işaret ediyor. Türkiye sert gücünü yumuşak (soft) biçimde kullanarak kendisine nefes alacak kadar bir alan yaratmıştır. Siyasi iktidarın kendi güçlerini kullanma bağlamında ciddi bir ikilem içine sürüklendiği izlenimi veren bir adımdır bu. 

Buna benzer bir iklemin iktidarın dış politika seçişlerinin ekonomiye yansımasında ortaya çıktığını düşünüyorum. Orta Doğu olaylarının başından bu yana benimsenen şahince tavrın, benimsenen konumun ve kullanılan söylemin Türkiye ekonomisine dönük ilave bir risk algısına neden olduğuna, bunun ekonomide olumsuz yansımalar yarattığına dikkati çekiyorum. Üstelik bunu sadece ben söylemiyorum. Uzun süredir bu olguya dikkati çekmeye çalışan bir koro var adeta. Siyasi iktidarın bu tür uyarılara itibar etmediği, kendi bildiği yoldan şaşmadığı biliniyor. Bu maliyeti sıfır olan bir tutum değil. Tersine, ekonomiye yüklediği ciddi maliyetler var. Soft olmak varken sert taklidi yapmanın risk algısında neden olduğu yükselmenin ekonomiden fon kaçması, faizlerin yüksek düzeyde takılı kalması, ulusal paranın değer kaybetmesi, büyümenin yavaşlaması, işsizliğin yükselmesi, enflasyonun hızlanması gibi pek çok maliyeti olduğunu yaşayarak öğrendik. Şimdi ne olacak? Topluma ek maliyetler yükleyen yolda ısrar mı edeceğiz yoksa risk üreten alışkanlıklardan vaz mı geçeceğiz? Önümüzdeki dönemde siyasetin en büyük ikilemi bu olacaktır diye düşünüyorum. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018