İş dünyasında nomad kültürü

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Fatih KURAN - Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı

‘Muzaffer savaşçılar önce zaferi kazanır,
sonra savaşa girer. Kaybedenler ise,
önce savaşa girer, sonra zaferi kazanmaya çalışır’
Sun Tzu (Savaş Sanatı Kitabı)

Sene 2015, Türkiye’deki büyük projelerin önemli bir kısmına finansman sağlamış önemli kamu bankalarından birinin genel müdürlük proje finansman bölümü ile birlikteyim. 20 kişilik üst düzey bir ekip var karşımda ve Türkiye’deki proje finansmanı uygulamaları ile Kamu Özel Ortaklığı (PPP) üzerine çalışmalar yapmaktayız. Proje finansmanı, risk analizi ve yönetimi amacı ile proje ile ilgili çok detaylı çalışmaların yapılmasını gerektiren uzun vadeli bir süreç gerektiriyor. Proje finansmanında projenin en az kendisi kadar yatırımcıların kim olduğu, kredibilitesi ve iş deneyimleri de önemli olduğundan Türkiye’deki yatırımcıların bu analizleri ne derece ciddiye aldığı ile ilgili değerlendirmeler yapmaya başladık. Konu bir şekilde Türkiye’deki yatırımcı profiline geldi. ‘Kervan yolda düzülür’, ‘İstimi arkadan gelsin’, ‘Gelin ata binmiş, ya nasip demiş’ gibi o ana kadar bazılarını hiç duymamış olduğum bir sürü deyişimiz peşi sıra akıllara geldi. Bütün bu özdeyişler plansız programsız yola çıkmak ve karşılaşılan durumlara anlık çözümler üretmek temalıydı. Oysa, gelecek ile ilgili her durum öngörülemese de proje yönetimi amaçlı yapılan çalışmalar hemen her duruma karşı önceden hazırlıklı olmamızı ve alternatif çözümleri baştan üretmemizi hedeflemektedir.

25 yılı aşkın bir süredir yatırım ve proje finansmanı ile ilgili çalışmalar yapan bir kişi olarak bu konuda pek çok kötü örnek ile karşılaştım. İnşaatı başlamış ve neredeyse tamamlanmak üzere olan otel projelerinin geç kalınmış işletmeci arayışları neticesinde anlaşılan işletmeci zincirin proje ile ilgili beklediği standartlar ile o ana kadar yapılan inşaatın uyuşmaması, yapılan pek çok şeyin sökülüp ya da kırılıp tekrar yapılması ile maliyetlerin artmasıyla astarının yüzünden pahalıya gelmesi… AVM projelerinde karayolu ve metro bağlantılarının zamanında tamamlanamaması nedeni ile beklenen ziyaretçi sayılarından çok daha düşük gerçekleşmeler yaşanması… Yarı açık bir AVM projesinde rüzgar ölçümlerinin yapılmaması neticesinde tesisin açılmasını takiben aylar içinde faaliyetinde yaşanan ciddi sıkıntılar nedeni ile kapatılması ve hala yıllardır metruk şekilde duruyor olması... RES santrallerinde rüzgar güllerinin taşınması ile ilgili ön çalışmaların ve izinlerin eksik olması nedeniyle yaşanan gecikmeler... Enerji santrallerinin bitmiş olmasına rağmen enerji nakil hatlarına bağlantının zamanında gerçekleşmemesinden ötürü çalışamıyor olması gibi yüzlerce örneği peşi sıra vermek mümkün. Bütün bu sıkıntılar gerek yatırımcı gerekse de ülke olarak kıt kaynaklarımızın heba olmasına ve projelerin en iyi ihtimalle beklenen karlılıkları yakalayamaması ile bazı durumlarda ise tamamen başarısız olmasına neden olmaktadır. Yine bir büyük özel bankanın proje finansmanı bölümü ile yaptığım başka bir çalışmada bankacılar kendilerine yatırımcılardan gelen fizibilite raporlarının yalnızca %30’luk çok küçük bir bölümünde işletme sermayesi ihtiyacının dikkate alınmış olduğunu ifade etmişlerdi. Yatırımcıların geriye kalan %70’lik önemli kısmının yatırım tamamlandıktan sonrası tesisi işletmek ile ilgili ne kadar kaynağa ihtiyaçları olduğunu ve dahası bu kaynağı nasıl sağlayacağını bilmemesi en hafifinden çok düşündürücü bir durumdur. Tam olarak yazımın başında ancak bir kısmını sayabildiğim özdeyişlerimizde ifade edildiği gibi hele biz bir yapalım da gerektiği zaman ihtiyaçların icabına nasıl olsa bakarız yaklaşımının güzel bir ifadesidir.

Türkler olarak köklerimizdeki göçebelik bu durumun nedenlerinden biri olabilir mi diye düşünüyorum? Göçebe atalarımızın, bulundukları yerde yerleşme kaygısı olmadan karşılaştıkları problemlere anlık çözümler bularak, var olan kaynakları bir sonraki göçe kadar tüketme üzerine kurulu bir yaşam biçimleri vardı. Yerleşik toplumlar ise varlıklarını devam ettirmek için uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretmek mecburiyetindedirler. Belki de yerleşik düzene görece geç intikal etmemiz sebebiyle olayları geldiği gibi alıp anlık çözümler üretme anlayışı genlerimize işlemiş olabilir. Bu durumda da iş yaşamında da nomadlık kültürünü sürdürüyoruz gibi görünüyor. Buna bir de bilgi toplumu olmadığımızı ve bilgiye değer vermediğimizi eklediğimizde projelerin tamamlanması hem zaman hem para olarak yatırımcıları zorluyor.
“Hazırlıkta başarısızlık, başarısızlığa hazırlıktır.”

Benjamin Franklin’e ait olan bu söz, bir işe başlamadan önce hazırlık yapmanın önemini anlatan en güzel cümle diyebilirim. Yani, kervanı yola çıkarmadan önce tüm hazırlıkları eksiksiz yapmak gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda yatırımcıların sorumluluklarının en büyüğü hazırlık aşamasıdır.
Yatırımcıların bir kısmı bilgi sahip olmadıkları alanların farkına varmadan projeye başlarken, bir kısım yatırımcı ise bilgi eksikliklerini çevrelerinde bulunan güvendikleri birkaç kişiye sormak sureti ile çözüm sağlayabileceklerine inanmaktalar. Oysa proje finansmanı projelerin teknik, ekonomik, finansal, hukuki, çevresel ve proje tipine bağlı olarak daha pek çok açıdan farklı uzmanlarca incelenmesini gerektirmekte. Ancak bu şekilde sağlıklı bir durum değerlendirmesi (due diligence) yapılıp olası riskler ile nakit akışı projeksiyonuna etkileri belirlenebilir ve gerekli önlemler önceden alınıp projenin finanse edilebilirliği (bankabilite) sağlanabilir. Çoğu şirket için bu uzmanlıklarının tamamının şirket altyapısı içinde bulunması mümkün değil ve mutlaka uzman danışmanlar ile iş birliği yapılması gerekmektedir. Özellikle projelerin ekonomik ve finansal yönden incelenmesinde önemli eksiklik ve aksaklıklar bulunmaktadır. Mevcut durumda şirketlerin mali işler bölümünde görev yapan çoğu banka kökenli çalışanlar daha önce hemen hiçbir proje finansmanı deneyimleri olmamasına karşın işin finansal analiz tarafını üstlenmek zorunda kalmışlardır. Asıl uzmanlıkları bankacılık olan bu kişilerin yaptıkları çalışmalar yanlış olmasa bile büyük çoğunlukla pek çok eksiklikleri bulunmaktadır. Yapılan finansal fizibilite çalışmalarının proje performansı ile ilgili gerek yatırımcılara gerekse de bankalara detaylı ve doğru bilgileri aktarma kabiliyetleri çok sınırlıdır.

Dahası patronların önemli kısmı finansal fizibilite çalışmasının tek amacının bankalarla paylaşılıp kredi almalarını sağlamak olduğu gibi çok yanlış bir kanaat içindedirler. Oysa finansal fizibilite çalışması projenin değerini, karlılığını ve konulacak sermayenin ne kadar zaman içinde geri döneceğini göstermesi açısından öncelikle yatırımcı için çok gerekli bir çalışmadır. Aynı zamanda bu çalışma layıkıyla yapıldığında farklı senaryolarda yatırımın performansını ölçmek ve gerektiğinde iş modelini geliştirmek sureti ile performansı arttırmak mümkün olabilmektedir. Finansal fizibilite çalışmasının önemli faydalarından biri de aslında yatırımcının yanlış projelere girmesine engel olmasıdır. Kâğıt üzerinde bakkal hesabı ile bakıldığında kârlı görünen pek çok projenin nakit akışı çıkartıldığında gerçeğin hiç de göründüğü gibi olmadığını bizzat gözlemlemiş bir kişi olarak bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.

Nomadlığımızı en iyi anlatan ‘Kervan yolda düzülür’ sözünün, Alexander Graham Bell’in ‘başarının sırrı her şeyden önce hazırlıktır’ sözüyle yer değiştirmesini dileyerek sözlerimi tamamlıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar