İstanbul'a eşik atlatacak haberi Konya'da aldım...

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

Önceki gün İstanbul için önemli bir adım atıldı...

"Planlı" bir ilk adım...

Adımı atan Türkiye Bilişim Vakfı...

Kısa adıyla TBV...

TBV'nin ülküsü "Türkiye'yi Bilgi Toplumu" olarak görmek...

1995'te bu amaçla kuruldu...

114 kurum ve 178 kişi tarafından...

Kendi ifadeleriyle, "Globalleşme sürecinde, uluslararası rekabete dayanma gücüne kavuşmuş ve verimliliğin her alanda en üst düzeyde sağlandığı bir ülke olma yolundaki Türkiye'nin, tüm bu hayallerini gerçekleştirebilmesi için en gerekli unsurlardan biri olan bilişimi, tüm topluma yaygınlaştırmaya çalışan tek vakıf..."

TBV bu ilk adımı İstanbul Kalkınma Ajansı'nın desteği ile atacak...

Kısa adıyla İSTKA...

Türkiye'deki 26 kalkınma ajansından biri...

2008 yılında kuruldu...

Şimdi bakanlık görevini Cevdet Yılmaz'ın yürüttüğü Kalkınma Bakanlığı'na bağlı...

100 üyenin oluşturduğu, 97 kuruluşu temsil eden bir kalkınma kuruluyla 2009'dan bu yana faaliyet gösteriyor...

Amacı; İstanbul'da kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirerek, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak ve gelişmişlik farklarını azaltmak...

Projenin bütçesi belli…

436 bin 415 lira…

21 Temmuz itibariyle Vali Hüseyin Avni Mutlu'nun imzasıyla İSTKA'nın verdiği destek bütçenin yüzde 80'ini karşılıyor…

Hedef, "İstanbul'u dünya çapında daha rekabetçi ve daha yenilikçi bir kent yapmak..."

Bu hedef için bir de izleme grubu oluşturuluyor:

İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu...

Grup, önce İstanbul'daki bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün bir envanterini çıkaracak...

Sonra kısaca BİT olarak adlandırılan bu sektörün İstanbul'a sağladığı katma değeri hesaplayacak...

Ardından da bu değerin daha fazla nasıl artırılacağını araştıracak...

İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu ayrıntılı bir çalışmasını bir yıl içinde tamamlamayı hedefliyor...

"Rekabetçi ve Yenilikçi Bir Kent: İstanbul'da Bilgi ve İletişim Teknolojileri ile Kalkınma" başlıklı raporun Temmuz 2012'de açıklanması bekleniyor...

Raporda neler olacak derseniz;

- İstanbul'un BİT alanındaki potansiyeli, AB Müktesebatı'nda, "Bilgi Toplumu ve Medya" ve "Bilim ve Araştırma" fasıllarına uyum çalışmaları kapsamında değerlendirilecek...

- Bu konudaki çalışmaların hızlandırılması sağlanacak...

- İstanbul'daki BİT sektörünün Ar-Ge ve yenilikçilik konusunda ilerleyebilmesi için gerekli en az üç yasa ve mevzuat önerisi ortaya atılacak...

- Ve bu çerçevede bir de strateji önerilecek; İstanbul'daki BİT sektörünün, Ar-Ge ve yenilikçilik konusunda İstanbul'da farkındalığı nasıl artıracağına dair bir strateji...

Peki neden İstanbul?

Neden başında "Türkiye" ibaresi bulunan Bilişim Vakfı bu proje için İstanbul'u seçti?

TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı, "İSTKA'nın bu konudaki vizyonu ve yaklaşımı çok önemli oldu ama" diyor, "İstanbul'un, Türkiye içindeki yeri bu sorunun yanıtı aslında..."

Rakamlar veriyor Eczacıbaşı;

Türkiye'nin 50 bankasının 46'sının merkezi İstanbul'da...

Banka mevduatlarının yüzde 42'si...

Kredilerin yüzde 48'i...

Ulaştırma ve haberleşmenin yüzde 42'si İstanbul'da...

Devam edelim:

Ülke sanayisinin yüzde 28'i İstanbul'da...

İnşaat sektörünün yüzde 22'si...

Ticaretin yüzde 25'e yakını da İstanbul'da...

Projenin ortağı Sabancı Üniversitesi Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cemil Arıkan, "İstanbul'u bir ülke gibi de düşünebilirsiniz" diyor, "Hollanda ya da komşumuz Yunanistan gibi..."

Doğrusu da öyle...

İstanbul, 13 milyonu aşan nüfusuyla tek başına Yunanistan'ı aşıyor...

Ekonomik bakımdan da...

GSMH'si 13 ülkeden fazla...

Sadece İstanbul'un yılda ödediği vergi 110 milyar lira civarında...

Tek başına dünyada yer alan 200'den fazla ülkenin birçoğundan büyük olan İstanbul bilişimde nerede?

İstanbul'un ekonomik faaliyetine bakarsak...

Yüzde 34 payla ticaret ilk sırada...

Onu yüzde 24 payla sanayi izliyor...

Arkasından yüzde 7 payla ulaştırma ve haberleşme...

Ya bilgi ve iletişim teknolojileri?

Yok...

Türkiye'nin en büyük, Avrupa'nın Moskova'dan sonra ikinci büyük metropolü İstanbul'da BİT'in adı yok...

Ne BİT'in İstanbul'daki payı...

Ne de şehre sağladığı katma değeri...

Bunun hesabı bugüne kadar yapılmadı...

Bilinmiyor...

Bilinmediği için de, İstanbul'a yönelik, yaşadığımız çağa damgasını çoktan vurmaya başlayan bilgi ve iletişim teknolojileri ağırlıklı bir kalkınma ve büyüme stratejisi oluşturulamadı...

Ve bu yapılamadığı için;

İstanbul, OECD'nin Global Ekonomide Rekabetçi Kentler Raporu'nda en diplerde yer alıyor...

İşgücü verimliliği ve satın alma gücü paritesine göre;

İstanbul, dünyadaki 78 metropol arasında 76'ncı sırada...

Küresel kentler 2010 listesinde ise 65 kent arasında 41'inci sırada...

Böyle bakınca tablo iç açıcı değil...

Ama bu tablo bile bazı durumlarda iyimser sayılabilir:

Çünkü İstanbul bugün dünyaya yön veren bazı alanlarda hiç yok...

Biz kendi hesabımızı yapıp, harekete geçmediğimiz için dünya da bizi hesaba katmıyor...

Örneğin Birleşmiş Milletler UNESCO'nun Yaratıcı Kentler ağında İstanbul listede bile yok...

Finans merkezi olma hedef ve iddiasındayız ama...

Global Finansal Merkezler listesinde İstanbulumuz yok...

Gözbebeğimizin, dünyanın önde gelen kentlerini kapsayan İnovasyon Kentleri Endeksi-100 listesinde adı bile geçmiyor...

Türkiye'nin en zayıf olduğu noktalardan biri, bilgisayar ve iletişim hizmetleri ihracatı...

Bu örneğin INSEAD'ın hazırladığı Global İnovasyon Endeksi'nde yer verilen en önemli gelişmişlik kriterlerinden biri...

TBV Genel Sekreteri Behçet Envarlı, İstanbul'un bu alanda kalkınmasını sağlamak bu sonuçlara da önemli derecede etki edecek" diyor...

Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD) ile birlikte projenin etkin destekçisi TAGES'in CEO'su Leyla Arsan, "İşte"diyor, "İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu projesi bunun yolunu açacak. İstanbul'un BİT aracılığıyla daha rekabetçi, daha yenilikçi, yabancı sermaye yatırımlarını daha kolay çeken, finans merkezi olma girişimlerini destekleyen, kültür turizmini ve uluslararası işbirliklerini daha cazip hale getiren bir konuma gelmesini hızlandırmayı hedefliyoruz..."

Bu sorunun cevabı olmadığı için İstanbul'un hangi yöne nasıl hareket etmesi gerektiğinin de cevabı flu...

Dolayısıyla İstanbul'un geleceği de...

İstanbul'a watchdog…

Faruk Eczacıbaşı, İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu'nu nitelerken "watchdog" kavramını gündeme getirdi…

Watchdog, birebir Türkçe'ye çevrirsek, "bekçi köpeği" demek…

Bu kavram, medya sektörüne de yabancı değil…

Bir alanı her an tetikte izlemeyi ifade ediyor ve bir gazetecilik tarzının da ismi…

Özellikle sosyal ve siyasi etkisi olan, sorumlu konumdaki kamu görevlilerini ve kuruluşlarını izlemeyi amaçlar…

"Watchdog journalism"e göre, gazetecilik, bağımsızlık ve yaptırım gücüne sahip bir gözlemciliği gerektirir…

Kişilerin ve kurumların lehine önyargılı, "lapdog" yani "kucak köpeği" gazeteciliği ise "watchdog" gazeteciliğinin kavramsal karşıtıdır…

Biri süs köpeğidir, biri bekçi köpeği…

Biri sırnaşıktır, diğeri gerektiğinde ısırgan…

Örnek derseniz…

Watchdog gazeteciliğin kayda değer bir örneği, ABD'de yaşanan ve sonunda Başkan Nixon'un istifasına kadar uzanan Watergate skandalının ortaya çıkarılmasıdır…

Böyle bakınca, sadece bilgi ve iletişim teknolojileri için değil…

İstanbul'un da, Türkiye'nin de birçok watchdog karakterine ihtiyacı var…

Görevinin ne olduğunu bilen ve uygulayan medyaya olduğu kadar, yaptırım gücüne sahip bağımsız sivil toplum kuruluşlarına da…

Eczacıbaşı: Tuğla bazlı yapıyı değiştirmemiz lazım…

Projeyi anlatırken, TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı, "tuğla bazlı bir yapıdan farklı ve çeşitlilik içeren bir yapıya geçmemiz lazım" dedi.

Kastettiği, yenilikçiliğin ve yaratıcılığın Türkiye'de öne çıkmasıydı…

İstanbul'dan başlayarak…

Şunları anlattı:

Kentler artık fabrika bacalarıyla veya işçi nüfusuyla değil, yaratıcı kültürü ile ölçülüyor. Ürettiğiniz yaratıcı kültürün niteliği ve niceliği nedir? Buna bakılıyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerini içeren ve onun etkilediği pek çok sektör de bunun içerisinde… Tabii, bugün her kentin yaratıcı kültür üretiminde bulunduğunu söyleyemeyiz. Yüz binlercesi bu özelliklerden yoksun. Ama yaratıcı kültürünü bir endüstriye dönüştürmüş kentler, bu özellikleriyle turizmden, hizmet sektöründen, bilişimden, bankacılık ve sigortacılıktan çok daha yüksek gelir sağlıyor. İstanbul'un da bu kentler arasında yer alması için ilk adım, BİT'in İstanbul'a sağladığı katma değerin nitelik ve niceliğini saptamak olacak. Böylece eksikliklerimizi de göreceğiz. Örneğin neden İstanbul'da kimse "future Internet" konusunda çalışmıyor? İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu'nu bu amaçla kuruyoruz…

Ve ekledi Eczacıbaşı:

"İstanbul'dan başlıyoruz ama biz bir bütünün parçasıyız. Bu bir başlangıç projesi… Projeyle, önce İstanbul'u birkaç noktadan yukarı çekmek istiyoruz. Ama İstanbul'da yapacağımız araştırma Türkiye'ye model olacak…"

"Hep 'girdi' konuşuyoruz hiç 'çıktı' konuşmuyoruz"

Projenin işlevini detaylandırırken, Sabancı Üniversitesi Rektör Danışmanı ve TBV Yönetim Kurulu Üyesi Cemil Arıkan önemli bir noktaya parmak bastı:

Biz, Türkiye'de hep girdi konuşuruz. Çıktıları hiç konuşmayız. Bence, en büyük eksiklerimizden biri bu… Şimdi 2008 yılında yeni bir Ar-Ge yasası çıktı. Bu çerçevede Ar-Ge merkezi kuracaklara ciddi teşvikler sağlandı. 50 eşdeğer uzmanın çalıştırılması istendi. Eksiği, fazlası tartışılabilir. Sonuçta bu yasa ile birlikte Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşları Ar-Ge merkezleri kurdular. Bugün bunların sayısı 80'i aştı… Gayet güzel çalışıyorlar. Fakat bunların çıktısı nedir? Türkiye'nin kalkınmasına etkisi nedir? Bunu da sormamız lazım. O merkezlere sağlanan vergi avantajlarında, diğer teşviklerde kamunun katkısı vardır. Biz halkın parasıyla ne yapıyoruz? Bilmemiz, izlememiz gerekir.

"Bunun için asansör rakamlara ihtiyaç var" diyor Faruk Eczacıbaşı, "manüple edilmemiş, karşılaştırmalı verilere… Ortaya çıkan veriyi de anlamlandırmak gerekiyor. Ar-Ge merkezlerine şu kadar yatırım yapıldı. Şu kadar uzman çalışıyor. İyi de, sonucu, ülkeye etkisi ne oldu? Bunlar izlenebilir olmalı. Saydam olmalı. Ve kararları alırken, bütün tarafların görüşleri dikkate alınmalı. KOBİ'ler, girişimciler, neye ihtiyaçları var, neyi nasıl yapabilirler en iyi kendileri anlatır. Ama onları dinlemek ve işe katmak gerekiyor. Saydamlık ve demokrasi, gelişme için çok önemli. Biz bu yüzden geçmişte TÜBİTAK'la da çok tartıştık…

Konya, bilişimcileri etkiledi…

Başlıkta yer verdiğim gibi, İstanbul için bu önemli haberi Konya'da aldık…

Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu toplantısı için bu şehirdeydi…

Konya son dönemde yeniden atağa geçen kentlerden…

Konyalılar, kentlerini "Anadolu'nun parlayan yıldızı" olarak niteliyor…

Türkiye'nin dördüncü en yüksek binası olarak kayıtlara geçen, İttifak Holding'in Selçuklu Kulesi'nin en tepesindeki Kentsini'den Konya'yı panoramik olarak izlerken siz de aynı izlenime kapılıyorsunuz…

Merkez nüfusu 1 milyonu aşmış…

Toplamda ise 2 milyonu…

Bir üretim, bir KOBİ kenti hüviyetinde Konya…

İşsizlik yüzde 7.4…

Türkiye ortalamasının altında…

Yerel gazetelerdeki ilanların birçoğu eleman arayan şirketlerin verdiği ilanlar…

Kimi dinleseniz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun son dönemdeki olumlu etkisinden bahsediyor…

TBV toplantısının Konya'da gerçekleşmesi için yoğun çaba sarf edenlerden KOBİ Lojistik'in ortağı Ayhan Kaymaz da aynı görüşte:

"Bu fırsattan iyi yararlanmalı Konya" diyor, "Son dönemde yakalanmaya çalışılan birlik ve beraberlik heyecanını da yitirmemeliyiz. O tarafımızı güçlendirirsek, Konya çok hızlı gelişir. Potansiyelimiz yüksek. Ama kendimizi dünyaya yeterince açamadık. Belki TBV'nin toplantısı gibi bir toplantıyı 10 yıl önce Konya'da yapmak mümkün olamazdı. Ama Konya kabuğunu kırıyor, kendini aşıyor…"

Organize sanayi bölgesini, Teknokent'i, Ticaret Borsası'nı ziyaret eden TBV üyeleri de Konya'nın bu potansiyelinden etkilenmiş görünüyor…

Özellikle de, Türkiye'de bir ilki başararak işlemlerde otomasyona geçen Konya Ticaret Borsası'ndan…

Bir TBV üyesi, satışa çıkarılan ürünlerin bir bant aracılığıyla otomatik olarak önünüzden geçtiği ve elektronik ortamda alım-satım yapılan borsanın ortamını "suşi bar"a benzetti.

Doç. Dr. Cemil Arıkan, "Beni bir tek üniversite endişelendirdi" dedi, "Mezun olunan bölümlerle iş dünyasının talepleri örtüşmüyor. Yeterli meslek lisesinin olmaması da handikap… Çünkü ara eleman ihtiyacı çok ama yetişmiyor…"

Arıkan Hoca, şu izlenimlerini de paylaştı:

"Konya'ya çok geldim. Ama bu perspektifle hiç gelmemişim doğrusu… İnovasyonda yerel değerler çok önemli bir yer tutar. Eğer onları rekabete taşıyabiliyorsanız, çok başarılı oluyorsunuz. Bizim bugün Konya'da, örneğin Teknokent'te gördüğümüz oydu. Gıda ve hayvancılığa odaklanmışlar mesela… Bu alanlarda Konya'nın gücü malum. Kimi ürünlerde Türkiye'nin yüzde 25'i burada üretiliyor. Konyalı, "Ben İpad yapacağım" demiyor. "Tohumda, tarımda, hayvancılıkta inovasyon yapacağım" diyor. Konya önceliklerini belirlemiş. Çok önemli. Bizim ülke olarak da bunu yapmamız lazım…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar